Fakat o translate Portuguese
18,394 parallel translation
Fakat ordum bana ünvanımı geri verip Lorraine'i tam bağımsız yapana kadar şehri tutacak Gaston.
Mas, o meu exército manterá a cidade sob controlo, Gaston, até... me devolver o meu título e a total independência da Região de Lorena.
Ama olay şu ki, Bobby'le şahsen konuşmak isterim fakat onu bulamıyorum, düşündüm de belki sen bu konuda bana yardım edebilirsin.
Mas, o problema é, eu gostaria de falar pessoalmente com o Bobby, mas, não o consigo encontrar, então, pensei que talvez me pudesse ajudar com isso.
Fakat o hâlâ bir çocuk, değil mi?
Mas ele ainda é uma criança, não é?
Senatör Morra'nın birkaç farklı holdingden bazı güçlü düşmanları var fakat onların, Senatör için böyle bir oyun yapmasına şahsen şaşırırdım.
O Senador Morra tem inimigos poderosos de alguns conglomerados diferentes, mas pessoalmente ficaria surpreendido se fizessem alguma coisa contra ele.
Fakat yaptığınız her şey boşunaydı maalesef.
Como tudo o resto que fizeram, temo que tudo foi em vão.
Fakat bu değişime neyin yol açtığını bilmiyorsun.
Mas que não sabes o que está a causar essa mudança.
Fakat hala bu o adamın kabalığı için bir sebep değil.
Ainda assim, não é desculpa para a rudeza daquele homem.
Fakat buna rağmen kırılan tek şey o gerizekalı trollün burnuydu.
Embora, tristemente, a única coisa partida foi o nariz daquele troll.
Fakat ilk olarak Benny Choi hakkında knuşalım.
Mas primeiro, vamos falar sobre o Benny Choi.
Fakat şeytanın iğrendiği tek şey Sahteliktir.
Mas se há algo de que o Diabo entende, é de falsidade.
Fakat elimizden geleni yapıyoruz.
Mas fazemos o melhor que podemos.
Senin ne kadar iyi niyetli olduğunu biliyorum Dennis fakat Kevin'a yardım etmenin başka yolları da var.
Sei que tem boas intenções, Dennis, mas agora há outras formas de ajudar o Kevin.
Özgüvenini takdir ettim fakat şu durumda gemimi nasıl yöneteceğimi senden öğrenecek değilim.
Bem, admiro a tua auto-confiança, mas, neste momento, acho que consigo gerir o meu navio.
Fakat diğer şehirlerde yeni salgınlar ortaya çıkınca tehlikede olan nüfus merkezlerine hastalığın ve daha da önemlisi paniğin yayılmaması amacıyla askeri destek sağlandı.
Mas quando ocorreram novos surtos noutras cidades, o apoio militar foi redistribuído por outros centros, na esperança de impedir o alastramento da doença e, igualmente importante, o alastramento do pânico.
Herkesi Jimenez'in yaptığına inandıralım bu işi, böylelikle yarım kalmış iş olmaz. Fakat saldırgan Ghost'u işaret ederse, Ghost tanığa döner bir anda Lobos aleyhine tanıklık eder.
Dissemos que foram os Jimenez para não haver pontas soltas, mas se o autor denuncia o Ghost, o Ghost pode virar testemunha e depor contra o Lobos.
Son derece sıradan görünüyor fakat gerçekte düğme çok kaliteli.
Parece bastante comum, mas é realmente um botão de muito boa qualidade. Não o tipo usado para ternos produzidos em série.
Kısa keseceğim fakat Janvier imalatçıdan Paris'te mavi iplikli kumaştan sadece 10 tane sipariş aldıklarını öğrendi.
Resumirei, mas Janvier descobriu do fabricante que foram só 10 pedidos de Paris para o tecido com o fio azul.
Hayır, hayır, sizi anlıyorum Dr. Daudier, fakat Cumhuriyetçiler bütçenizi azaltmak istiyor.
Não. Eu entendo, dr. Daudier, mas os Republicanos querem dizimar o seu orçamento.
Size 5 milyon bulabilirim, fakat giderleri şahsen onaylamamız gerekecek.
Posso conseguir 5 milhões, mas o meu gabinete terá que aprovar as despesas.
fakat bir sene bu işte çalışırsan, hepsini ben ödeyeceğim.
Você nunca me quis ajudar no empréstimo, trabalha por um ano e eu pago-o.
Seni seviyorum fakat tek istediğin bilgi almak.
Eu amo-o, mas você vive de informação.
Fakat senatör çok meşgul ve..
É que o senador está um pouco ocupado...
Batı Virginia'da hava biraz bulutlu bugun fakat öğleden sonra açılacak.
Hoje o céu está cinzento na Virgínia Ocidental, mas vai abrir durante a tarde.
Annemi öldüren adamı yakaladım,... fakat bunu yaparken dünyamızı yeni tehditlere açık hale getirdim.
Apanhei o homem que matou a minha mãe, mas, ao fazer isso, expus o nosso mundo a novas ameaças.
Girişimciliği her zaman takdir ederim fakat toplayacağın kanıtlarla ne yapmayı düşünüyorsun peki?
Agradeço-lhe por ser tão solícito, mas o que espera fazer com as provas que recolher?
Evet fakat hepimiz sahibe aidiz.
Sim. E o "Massa" é dono de nós todos.
Sadece bir şeyi unutma Afrikalı için çalışıyor olabilirsin fakat bana cevap vereceksin.
Lembra-te apenas de uma coisa... podes trabalhar para o africano, mas sou eu que te dou as ordens.
Hayır ama Ryan Reynolds için teşekkür ederiz. Ufak bir şey var da. Ünlülerin el ve ayak izlerini görmeye gideceğiz fakat Rob'ın şort giymesi saygısızca mı kaçar bilemedim.
Só mais uma coisa, vamos ver as marcas das mãos no Passeio da Fama e temo que seja falta de respeito o Rob ir de calções.
Bir sürü negatif şey söylüyorsunuz fakat Tüylü'nün atılan şeyleri tutup getirdiği gerçeğini gözden kaçırıyorsunuz gibi.
Só ouço coisas negativas, mas menosprezamos o facto de a Pluma já ir buscar coisas.
Kökleriyle ilişkisini kopartmasını istemiyoruz fakat diğer ailelerle aradaki buzları eritmek biraz zor oluyor doğrusu.
Queremos que ela se mantenha em contacto com as suas origens, mas tem sido difícil quebrar o gelo com os outros pais.
Bu, zengin beyaz adamların en büyük problemi olabilir fakat bu kaset bu küçük kızlara enerjiden başka bir şey vermiyor! Sıkıldım.
E mesmo tendo consideração pelo que possa ser o maior problema de um homem branco e rico, isto está a animar ainda mais estas meninas.
Birleştiğimizde vücutlarımızın cisimleşmesi gibi bir süreç bu da. Fakat şu an Savage'ın ne plânladığını öğrenmeye odaklanmalıyız.
É um processo similar àquele que materializa o nosso uniforme, quando nos fundimos, mas neste momento, temos que nos concentrar em descobrir o que o Savage está a planear.
Fakat bu sefer Firavun ben olacağım...
Mas desta vez, eu serei o faraó, - e tu...
Fakat mülk her şeyi ödeyemez.
Mas o património não pode pagar tudo.
Barry, hızını o canavara veremeyeceğini biliyorum ama oğlumu da geri istiyorum fakat ne yapacağımı bilmiyorum.
Barry, eu conheço-te. Não podes dar a tua velocidade àquele monstro, mas... também quero o meu filho de volta e não sei o que fazer.
Belki de onunla yeteri kadar kalmadım fakat diğer şeytan çıkarmaların hepsi küçük Joshua'da olduğu gibi işe yaradı.
Talvez eu não tenha demorado tempo suficiente. Mas os outros exorcismos correram tão bem como o do Joshua.
Bundan gocunuyorsan üzgünüm fakat iyi bir Hristiyan olmanın ne demek olduğunun hatırlatılması gereken sensindir belki de.
Lamento se isso o ofende, mas talvez devesse lembrar-se do que significa ser um bom cristão.
Bu yolculuğa aslında Kral çıkmak üzereydi fakat hastalığı engel oldu.
A viagem que o rei teria feito, não fosse por sua doença, já estava em andamento.
Fakat sanırım bu işe Jennifer'ın babasıyla bizim aramızın bozulması da sebep olmuş olabilir.
Mas a questão é que a Jennifer está fula comigo e com o pai.
Fakat Aguirre şehrin güney yakasında her zaman daha zayıf olmuştur.
Mas o Aguirre tem poucos apoiantes na zona sul do condado.
Bu yasadışı parayı toptan fiyatına saç almak için kullanacağız diğer salonlara ise aldığımızın iki katına iteleyeceğiz fakat diğer salonlara satıştan gelen para yasal olacak.
Vamos usar esse dinheiro sujo para comprar cabelo a granel a preço de grossista e vendemo-lo a outros salões pelo dobro do que pagámos. O dinheiro desses salões é limpo.
Fakat... Cobra.
Mas o Cobra.
Fakat, artık bundan kaçınmanın bir yolu yok.
Mas não há impedindo-o agora.
Fakat bunlar, fakir insanların temin edebileceği şeyler değil bu yüzden kan kaybından ölürler.
Mas.. estes são precisamente o que os pobres não podem pagar, Para que eles sangrar e morrer.
İyimserlik iyi bir şey, fakat yön tayinlerinizde yanılıyorsanız ve eski madenden bütünüyle sapmışsanız?
Uma coisa do Otimismo Mas o que se você tem seus rolamentos errado E ignorado os antigos trabalhos por completo?
Fakat elbette, hisselerin gerçek sahibinin ben olmadığımı biliyor.
Mas então ele sabe que eu não sou o dono real das partes.
Koyunuz ideal değil fakat rüzgarsız gecelerde oraya güvenli bir şekilde mal çıkarabiliriz.
Sua enseada não é o ideal Mas nós poderia pousar em segurança em noites tranquilas.
Fakat parayı yeni bir başlangıç için kullanma niyetinde değilim.
Mas isso não é, de facto, como eu pretendo usar o dinheiro.
Fakat, sırlarımı George'a kasten sattığını düşünmek...
Mas o pensamento de que ele deliberadamente vender meus segredos para George.
Fakat ben biliyorum ki, o bir melekti.
Mas eu sei melhor. Ela era uma santa.
Gayet normal bir çocukluk, uslu çocuk, harika öğrenci fakat annesinin Alzheimer'ı ilerlediğinde Piper onunla ilgilenmek için okulu bırakmış.
Uma infância completamente normal, uma criança boa, excelente estudante, mas quando o Alzheimer da mãe piorou, A Piper desistiu da escola para cuidar dela.