Zamanına translate Portuguese
27,812 parallel translation
Olay bilgi paylaşımına geldiği zaman iki ayrı takım olduğunu fark etmediniz mi?
Quanto à partilha de informações parecem duas equipas diferentes?
Ben bu şekilde içince kendimden geçiyorum, zaman kaybediyorum ve bu son zamanlarda çok oluyor ve geçen hafta uyandığım zaman ellerimde kan vardı ve bir de bu.
Na semana passada, acordei e tinha sangue nas mãos. E isto.
Dene o zaman, yoksa adamlarının önünde bir meydan okumayı geri mi çevireceksin?
Então tente, ou vai recusar um desafio na frente dos seus homens?
Pekala, hazırlanma zamanı.
Está bem. Está na hora de te arranjares.
- Aslına bakarsan bu bir zaman gemisi.
Na verdade, é uma nave do tempo.
Lars'ın Türkiye'de geçirdiği zamanı araştırmalıyız, Ortağıyla ilgili bir bağlantı bulabilecek miyiz bakalım. Tamam.
Vamos investigar o tempo que o Lars esteve na Turquia, tentar encontrar uma ligação com o seu parceiro.
Kafasına vurarak bayıltacak zamanın vardı
na cabeça com um pedaço de pau.
Kapıyı ne zaman açacağımı nerden bileceğim? Kapıyı "Funky Cold Medina" yla çaldığımda anlarsın.
Quando eu tocar "Funky Cold Medina" na porta.
Yalan söylediğimi o zaman da biliyordum, şimdi de.
Eu sabia que era mentira na altura, tal como sei que é mentira agora.
Zaman geldi.
Está na hora.
Polis bulmaya çalışıyor ama Vanessa'nın adada akrabası yokmuş ve bildiğimiz kadarıyla Sara'nın babası da ortada yok, yani biraz zaman alacak.
- A Polícia está a tratar disso, mas, a Vanessa não tinha quaisquer parentes na ilha, e, até onde sabemos, o pai da Sara não está presente, então, irá demorar algum tempo.
Düşündüm de artık kendi evine geçme zamanın gelmiştir.
Estava aqui a pensar que talvez estivesse na altura de... Teres a tua própria casa.
Yoklama zamanı.
Está na hora da chamada.
Bu aslında bu, olabilecek en kötü zaman Mary.
Na verdade... esta é a pior altura possível, Mary.
Hiçbir zaman korkunun ruhumuzun yapacağı işi sınırlamasına izin veremeyiz.
Não podemos deixar o medo limitar o trabalho do espírito.
Ölmeden önceki zaman aralığında hala Shaw'un nerede olduğunu bilmiyoruz.
Ainda não sabemos onde o Shaw foi na altura da sua morte.
Tamam, zamanı neredeyse geldi.
Certo, está quase na hora.
O zaman olduğu gibi şimdi de çaresizim.
Fui tão impotente na altura como sou agora.
Tamamdır. Dungeons Dragons zamanı geldi!
Está na hora de Dungeons Dragons!
Bizzat gidip özür dileme zamanın gelmedi mi?
Achas que está na altura de tu pedires desculpas?
Her zaman bir şehirde yaşamak isterdi, kalabalıkların içerisinde.
Sempre quis viver na cidade, rodeada de gente.
Devam et, batı yakasına petrol sevkiyatını durdurduğum zaman ne kadar ileri gidebileceğini gör bakalım. - Ne?
Continue, veja o quão longe conseguirá chegar quando eu parar os meus carregamentos de petróleo para a Costa Oeste.
Normal bir ergen gibi davranma zamanım gelmişti sanırım.
Apenas senti que estava na altura de eu começar a ser uma adolescente normal, acho eu?
Takıntıları her zaman onları sapıklığın sınırına kadar götürdü. Ama aynısının burada da olduğu anlamına gelmiyor.
As suas obsessões levam-nos sempre ao limite da Cidade dos Perseguidores, mas isso não quer dizer que seja isso que esteja a acontecer aqui.
O zaman nasıl oldu da orada bile olmamasına rağmen David Alvarez suçlu bulundu?
Então como é que este indivíduo, David Alvarez, chegou a ser considerado culpado se ele não estava sequer lá?
O zaman amnezi maskesinin arkasına saklanmaktan vazgeç.
E depois deixar de se esconder atrás da máscara da amnésia? ...
Fakat hızlı olmak her zaman en iyi olmak anlamına gelmez.
Mas nem sempre a rapidez é a melhor solução.
Jenny hala amniyotik sıvı sızdırıyor. Bu da zamanımızın tükendiği anlamına geliyor.
Ela ainda está a perder líquido amniótico, o que significa que não temos tempo.
O zaman ameliyatta görüşürüz.
Então vemo-nos na cirurgia.
Yatma zamanı geldi.
Vamos colocar-te na cama, está bem? Não, pára com isso.
Odada kilitli olduğumu fark ettiğim zaman... Kendimi kaybettim sadece.
Quando percebi que estava trancada na sala, perdi a cabeça.
Sanırım dersini alma zamanının geldi.
Acho que está na altura de aprenderes a tua lição.
İnsanlar ölmeye başladığı zaman Piper, yapmadığına dair yemin etti ve ben ona inandım.
Quando as pessoas começaram a morrer, Piper jurou-me que não era ela, e eu acreditei nela e agora...
GenCoin'i o zaman yaratmış olsaydım... parayı yurtdışında veya yurtiçinde fark edilmeden dolaştırabilirlerdi.
Se tivesse criado a GenCoin na altura, ele teriam movimentado dinheiro internacionalmente, localmente, completamente sem serem detetados.
Yazışmalarımızdaki şablonlara bakıyor, son zamanlardaki olayların zaman çizelgesini oluşturuyordum.
Estava à procura de padrões na nossa correspondência, a analisar o tempo dos eventos recentes.
Her zaman başının üstünde bir çatı, karnında yemeğin vardı.
Tiveste sempre um tecto, e com jantar na barriga.
O zaman sen de geri kalanımızın yaptığı gibi sokak arasına git ve bir yetişkin gibi çek burnuna.
Faz como nós, vai até ao beco, e faz umas linhas de neve como um adulto.
Artık bu sandalyeyi görmemene bayılıyorum ve çoğu zaman ben de görmüyorum.
Eu adoro que não repares mais nesta cadeira, e na maioria das vezes, eu também não.
Aslında, takoları yeme çünkü ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. besin zehirlenmesi falan yapabilirler.
Na verdade, não comas os tacos porque não me lembro quando os comprei e devem estar envenenados.
O zaman umarım bu seni hayal kırıklığına uğratmaz.
Fiquei muito excitada. Então espero que ele não te decepcione.
O zaman bunu kendi başına yapacaksın.
Então vai ter de fazer isso em pessoa.
İstediğin şeyi istediğin zaman vermenin neresi şaka ki?
Onde está o gozo em dar-te... o que queres na altura que queres?
Senin zamanın sona erdi.
Irás servir tempo na prisão.
Shivangi, bu bir kavganın içine girme zamanı değil kocanı kurtarma mücadelesine girmelisin.
Shivangi, esta não é a hora de entrar numa briga com eles na verdade temos que salvar o seu marido.
Kalorifer yandığı zaman şu kolu çek ve bu kutuyu oluğa bırak.
Quando a caldeira ligar, puxa esta cavilha e despeja esta lata na conduta.
Buna bir son vermemizin zamanı geldi.
Não, está na hora de acabarmos com isto.
Zaman kayıtları ARQ'ın çekirdeğinde tutulur. O da yakıt hücrelerinin üstündedir.
Os registos de tempo estão alojados na estrutura nuclear do ARQ, acima das células de combustível.
Kış zamanı ay çıktığında
Foi na lua de inverno
Pazartesi döndüğüm zaman konuşalım olur mu?
Podemos falar disto quando eu voltar na segunda?
Eminim kapısında kendi adı yazan kocaman bir şirket kurmak baya zamanını almıştır.
Decerto que ela passou muitas noites e fins de semana a construir uma firma com o nome dela na porta.
- Harold, sana ve adamlarına her zaman belli ettiğimden daha çok minnettar olacağım.
Mas não espero... Ou antes, não posso aceitar o vosso envolvimento neste ato final. Eu entrei neste relacionamento de olhos bem abertos.
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanımız azalıyor 34
zamanım olmadı 22
zamanı gelince 71
zamanımız tükeniyor 18
zamanın var 16
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldi 236
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanımız azalıyor 34
zamanım olmadı 22
zamanı gelince 71
zamanımız tükeniyor 18
zamanın var 16
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldi 236