English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Z ] / Zamanıydı

Zamanıydı translate Portuguese

1,913 parallel translation
Şimdi, suçsuzdum ektiğimi biçme zamanıydı.
Agora que estava desculpado, estava na altura de ser recompensado.
Tam zamanıydı, ufaklık.
Sincronismo perfeito, rapaz.
Zamanıydı, aslında.
Na verdade, está na altura.
Her zaman çok farklıydı.
Ele sempre foi diferente.
Oğlum her zaman farklıydı.
O meu filho sempre foi diferente.
Bunu seninle ne zaman konuşmalıydım?
Quando é que devia falar contigo?
- Bu zaman kaybıydı. - Bir şeyler gördü, hayatım.
Isto foi uma perda de tempo.
Bunun yaklaştığını uzun zaman önce anlamalıydım.
'Devia ter-me apercebido há muito tempo atrás'
Bunu uzun zaman önce yapmalıydım.
Já o devia ter feito há muito tempo atrás.
Her zaman haklıydın.
Tinhas razão desde o principio.
Peki ya ne zaman vurmalıydım?
Quando devia ter percebido?
Kurtz oraya bir gazete dağıtımı yapılmadığı için şanslıydı, o zaman görürdü korkuyu.
Sorte a do Kurtz que não lhe entregaram o jornal na selva, senão é que ele veria um pouco de terror.
- Yani aslında sorun yoktu ama ama o karanlık odayı kurunca zamanımı bu aptal şeylerle boşa geçirdiğimi söyledi ve sanırım haklıydı.
- Bem... No inicio estava tudo bem, até que montei o quarto escuro e ele pensou que eu desperdiçava o meu tempo com parvoices Se calhar tinha razão, mas...
O zaman daha dikkatli olmalıydın.
Quando sé feito como deve ser.
Haklıydın. Bunu uzun zaman önce yapmalıydım.
Tens razão, devia ter feito isto há mais tempo.
Peki, o zaman o kimin kanıydı?
Está bem, então de quem é este sangue?
- Her zaman olduğu gibi sıkıcı mıydı?
Sempre mal disposto?
Zaman pazartesi gecesi saat 3 olmalıydı.
Tinha que ser na segunda à noite às 3 : 00.
İyi, o zaman bu onun kafasını karıştırmaz mıydı?
Isso não vai confundi-lo?
Bir dakika, o zaman salıydı.
Esperem. Isso foi numa terça.
Her zaman birbirimizden farklıydık.
Temos sempre sido discretos.
Prosedür gereği destek çağırmalıydınız. Çağırmadık, çünkü yeterince zaman yoktu.
Não entendo porque não chamaste por reforços,... porque não fazes nada fora da tua conduta criminosa.
Bunu uzun zaman önce yapmalıydım.
Devia tê-lo feito há muito tempo.
- Burada mıydı? Ne zaman?
- Então ela esteve aqui?
Bunu o zaman yapmalıydım.
Devia tê-lo feito nessa altura.
Söylediğin zamanı unutmuşum ve o kadar heyecanlıydım ki hemen gittim.
Esqueci-me completamente da hora que me disseram, e eu estava tão animado com isto que fui logo lá.
Haklıydın, sen her zaman haklıydım!
Estavas certo, estavas sempre certo!
Diyorum ki, her zaman zor durumların adamıydın.
Sempre foste a melhor companhia em situações difíceis.
- Onun adı Kargaşa'ydı. - Her zaman Kargaşa değildi.
- O nome dele era Mayhem.
Ancak, muhbirin söyleyemediği bunun tam olarak nerede ya da ne zaman yapılacağıydı.
Porém, ele não lhes soube dizer exactamente onde ou quando essa venda irá ter lugar.
En son mutlu olduğum zaman o zaman mıydı merak ediyorum.
- Foi a última vez que fui feliz?
Ve bu babanın taşındığı zaman mıydı?
E foi na mesma altura que o teu pai se foi embora.
Daniel ailene nasıl hissettiğini gösteriyordu. Kızdığı, darıldığı ya da korktuğu zaman ailen bunu biliyordu ama sen mükemmel olmalıydın.
Ele mostra quando está perturbado, magoado ou assustado, eles sabem.
Ödevlerini yapmak için zamanın var mıydı?
- Tiveste tempo de fazer os TPC?
Kocan Jim ile ilk karşılaştığınız zaman, O anda anlamış mıydın?
Quando conheceste o teu marido, o Jim, soubeste logo?
Spor ayakkabılarımız her an yatağımızın yanındaydı. Her zaman bizi almak için gelebilirler diye hazırlıklıydık.
Manter os ténis perto da cama para que estejamos prontas sempre que decidirem vir ter connosco.
Ona anlattığın zaman, hemencecik inanmış mıydı?
Quando lhe contaste, ele simplesmente tornou-se um crente?
Her zaman akıllıydın adamım.
Sempre foste um astuto, meu.
Walter Bergen bir boşanma avukatıydı ve onu kiralayan kadınların, boşandıkları adamlarla ilgili her zaman söyleyecek bir şeyleri vardı.
Walter Bergen era um advogado de divórcios, e as mulheres que o contratavam tinham sempre algo a dizer sobre os homens de quem se estavam a divorciar.
Pekâlâ, o zaman en başından müdire Queller ile dürüst olmalıydın fakat asıl mesele gençlerin internete dedikodu yollaması değil.
Está bem. Devias ter sido honesta com a directora acerca disso. Mas o verdadeiro problema não é adolescentes a mexericar online.
O zaman bana nasıl olduğunu söyle çünkü iki gün önce sadece ikimizin her şeyden uzaklaşacağı konusunda heyecanlıydın.
Não é bem assim. Então diz-me como é, porque há dois dias estavas muito entusiasmado por fugires disto tudo, só nós dois.
Özel eğitim sınıfıydı. Ben sadece kendimi evimde hissetmiştim. Zaman doldu.
Era uma turma de ensino especial e... senti-me em casa.
Onu öldürecek zamanı var mıydı?
Teve tempo para matá-la?
Ama o mantıklıydı, mantıklı. Babam mantıklı biriydi ve... teorilerim daha belirgin hale geldiği zaman radikal bir şekilde belirgin haldeyken, kaderimdeki yükselmeyi yaşarken, babam...
Uma vez que as minhas teorias se tornaram claras e essa clara evidência radical que era o meu, destino expandir.
Charles'ın her zaman iktidarda olmasıydı.
- Sim, faz sentido para mim.
Hank, kompresörü düşürdüğün zaman,... düşme miydi yoksa daha çok kayma mıydı?
Hank, quando largaste o compressor, largaste-o mesmo ou descuidaste-te?
Her zaman sana bağlıydı Michael.
Foi sempre contigo, Michael.
Gece yarısını geçti uzun zaman önce seans bitmiş olmalıydı
Meia-noite. Eles deviam ter feito a sessão deles há muito tempo atrás.
O zaman da tarafsız kalır mıydın?
Se isso acontecesse ficarias neutro?
Hep zamanında gelirdi, davranışları güzeldi, akıllıydı, istikrarlıydı.
Sempre a horas, boa atitude, esperto, equilibrado, sabe?
O zaman Pike'ı kurtarmak isteyen Susan, kaçmak isteyen de Cynthia'ydı belki de.
Talvez fosse a Susan que queria salvar o Pike e a Cynthia que queria fugir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]