And push traducir turco
3,317 traducción paralela
I'm going to have to get in there and push.
Oraya girip itmem gerekecek.
That inhuman suffering carves the body in unnatural ways and leaves riders to search for doping methods that can dull pain and push human limits.
Bu da acı çeken bir insan vücudunu anormal bir şekilde zorlar ve bisikletçileri, acıyı dindirecek ve insani sınırları zorlayacak doping yöntemleri aramaya iter.
You're going to need to make your hand flat and push it... through the abdomen into the large intestine.
Elini düzleştirip, karnının içinden kalın bağırsağa doğru sokman gerekiyor.
We'll minimize drag and push the limits of technology.
Direnci en aza indirip teknolojinin sınırlarını zorlayacağız.
Snap out of it, Vanity, and push!
Süslü, Kızgın. İtin şunu.
And push your lips back into your face!
Dudaklarını it, yüzünün arkasına gelsin!
Surround him with the best people and then build the machine and push the "go" button.
Yanına en iyi insanları verip düzeneği kurar ve düğmeye basarız.
An unrelenting desire to push yourself harder and further than anyone could think possible.
Kimsenin mümkün olduğunu düşünemediği kadar kendini ileri götürmek için amansız bir arzu.
I push more Peter more sweeter and more completer than any other Peter pusher around.
Daha evcil, daha tatlı ve daha eksiksiz saldırırım etraftaki daha evcil saldıranlardan.
You can't push a guy into marriage like that and then expect a happy outcome.
Bir erkeği böyle evliliğe zorlayıp mutlu bir sonuç bekleyemezsin.
You always push me and kick my crap.
Hep beni bozuyorsun.
I'll push you into linen closets, and out to sea in boats!
İkinizi çamaşır dolabına kapatacağım, tekne turlarına çıkaracağım.
We're at a fork in the road, and the LHC is steadfastly refusing to push us in one direction or the other :
Biz bir yol ayrımındayız ve BHÇ, kararlılıkla bizi bir yönden diğerine doğru itmeyi reddediyor.
And it helps having a little push in the right direction.
Ve doğru yöne biraz itmek işe yarar.
And all at the push of a button.
Ve hepsi bir düğmeye basmaya bakar.
I didn't think that Jerry would ever push up to see anybody'cause he seemed rather shy and reclusive.
Jerry'nin kimseyle görüşmek için ısrar edeceğini sanmazdım. Çünkü mahcup ve melankolik bir hali vardı.
And that urge to crush, that urge to push back, that urge to dominate, not just to be content with winning, but that urge to dominate, is what ended up bringing him down.
O ezme dürtüsü, çekişme dürtüsü, hükmetme dürtüsü, sadece kazanmakla tatmin olmayıp hükmetme duygusu onun çöküşünü hazırladı.
Now in second, he braced for attacks from Garmin's Bradley Wiggins and the Schleck brothers, all determined to push him off the podium.
Şimdi ikinci olarak, onu platformdan indirmeye kararlı Garmin'den Bradley Wiggins ve Schleck kardeşlerin ataklarına kendini hazırlamıştı.
One push of this button, and I send that rocket straight into the same volcano where I faked my death.
Bu düğmeye bastım mı, 0 roketi numaradan öldüğüm yere, ta o volkanın kraterine yollarım.
That was reversed and the decision was made to push the two causes together.
Bu tersine çevrildi ve iki olayı birleştirme kararı verildi.
Manning's supporters speculated that the U.S. government was trying to push Manning to turn on Assange and implicate him in a crime.
Manning'in destekçileri ABD yönetiminin Assange'ı suçlaması için Manning'i zorlamaya çalıştığını düşünüyorlardı.
Especially right now, with the big push and all.
Özellikle de şimdi, ha gayret hepsi bu.
I just want to push a button and put Chloe on pause and just get on with my day.
Bir düğmeye basıp Chloe'yi durdurmak ve günüme devam etmek istiyorum.
And a push!
İtin!
The good news is : although we're about to part ways. Not one of you leaves here, lacking the credentials to thrive in the world your all well equipped, to push on to university and become happy, energetic members of a post industrial twenty-first century society.
İyi haber ise artık veda etme vaktimiz geldiyse de hepiniz buradan gerçek dünyada başarı getirecek referanslardan yoksun kalmadan donanımlı, üniversite sıralarında ilerleyerek 20. yüzyıl sanayi toplumunun mutlu, enerjik üyeleri olacaksınız.
My work is done, and I'm ready to go. So don't you push me.
İşim bitti ve gitmeye hazırım Beni zorlama
And you can only push someone so far before they break.
Ve biri kırılmadan önce, onu ancak bu kadar zorlayabilirsiniz.
Gives the client security and a little extra help to push themselves harder.
Güvenliklerini sağlamak, ufak konularda yardım etmek. Fiziksel olarak zorlamak.
And with the right team behind you to push you and guide you in the right direction and maybe hire a producer to remix a couple tracks, you could have a hit record and a very long career, but, you know, ultimately, that's up to you.
Arkanda sana doğru yönde kılavuzluk edecek doğru bir ekiple ve belki tutulacak bir aranjörün birkaç parçaya yaptığı düzenlemelerle hit bir albümün ve uzun bir kariyerin olabilir ama bu da eninde sonunda sana kalmış bir şey.
The Ironblood System uses hammering to push air from the air sacs through the tubes to... push the propellers and move the gears to generate power then refills the air sacs and repeats the procedure that generates inexhaustible kinetic energy.
Bu sistemde, balyoz darbeleriyle, tulumdaki hava, boru içerisinden, hava akımı sağlar pervaneyi harekete geçirir ve dişlilerde güç üreterek duran cisimlerin, potansiyel enerjilerini kinetik enerjiye dönüştürür.
You can push out the lies on TV and brainwash the gullible.
Televizyonla yalan söyleyip saf insanların beynini yıkayabilirsiniz.
Both said they saw Mrs Jarrow push her son into the water and hold him under.
İkiside Bayan Jarrow çocuğunu suya ittiğini ve altında tuttuğunu gördüğünü söyledi.
I bribed Love to push for the building of the wall, and I don't have the land to build it on!
Duvarı inşa etmeye zorlamak için Love'a rüşvet verdim ama üstüne duvar inşa edilecek arazinin sahibi ben değilim!
Gob's getting rid of the bees, and we'll push the matinee till 3 : 00.
Gob arılardan kurtulacak ve seansı saat üçe alacağız. Hayır.
I think it's my journey... to push for peace and the health of the planet.
Bence Dünya'da iyiliği ve huzuru sağlamak hayattaki amacım.
And we'd push through that snow like it was molasses.
Biz bu karı sanki şeker tortusuymuşçasına iterek yürürdük.
The push-up bra and the V-neck tee?
Destekli sütyen ve V yaka tişört.
A couple of taps of the hammer to breach the frontal bone, and then I simply push in a couple of inches, twist the tip around to sever a portion of the prefrontal lobe.
Alın kemiğini delmek için birkaç çekiç darbesinden sonra basitçe birkaç santim iterek ön alın lobundan bir parça kopar.
And if we move too fast, if we push these people, we scare them, they will kill her.
Aceleci davranır ve bu insanları köşeye sıkıştırırsak onları korkuturuz ve kızını öldürebilirler.
You ask him to push himself to a certain level, and he finds a way to push past that.
Ondan, kendisini belli bir düzeye zorlamasını..... isterseniz, bunu yapmanın bir yolunu bulacaktır.
And we're tryin'to kill him in the gym, you know, we're really trying to push him mentally.
Onu, spor salonunda öldürmeye çalışıyoruz. Zihinsel olarak onu bir hayli zorluyoruz.
You need someone who can push you, and it's not easy to find someone who can push me, that's why I have Dennis.
Sizi zorlayacak birine ihtiyacınız vardır. Beni zorlayacak birini bulmak da kolay değildir. Bu yüzden Dennis ile beraber çalışıyorum.
And he was wired up... And he could push a switch and have an orgasm.
Fareyi bağlamışlar, bir kolu ittirince orgazm oluyor.
And he'll push you and drive you crazy and make you hate him and want to quit, right up till you give the performance of your life.
Adamı çok zorlar, deliye çevirir kendinden nefret ettirir, bırakmak istersin ta ki hayatının icrasını yapana kadar ve bir anda hepsine değer.
So I don't want you feeling all secure when you go up there and you close it... and you push that little button on the handle.
Yukarı çıkıp kapıyı kapattığında güvensiz hissetmeni istemem kolun üzerindeki küçük düğmeyi itersin.
What I'm suggesting is give me the blanket thing where I'm not necessarily wrong, I'm not necessarily right, and then I'll either hit them with another helpline, a real helpline, or I'll push some product on them.
Ne önerdiğim şey bana battaniye şey vermek Ben mutlaka yanlış değilim nerede, ben, doğru mutlaka değilim ve sonra, başka bir yardım hattı ile onları vurmak olacak ya gerçek bir yardım hattı, ya da ben onlara bazı ürün itmek olacak.
And I push people over sometimes if I don't like their shoes... or their faces.
Bazen insanları iterim eğer ayakkabılarını ya da suratlarını sevmezsem.
And it's all just going great until this other dude shows up in this monster truck so we're pretty much screwed, because he can just push the entire dump truck off the tracks, which, you know, is what he does.
Her şey yolunda gidiyor... ta ki bir adam canavar kamyonla gelene kadar... yani çok kötü durumdayız çünkü kamyonu... raydan dışarı itebilir, malum yaptığı iş bu.
So can you push everyone down 15 minutes and call my trainer.
Randevuları 15 dakika ileriye atıp spor eğitmenimi arar mısınız?
So unless you acquired the hand of god while you were on vacation, I'll just push saline and keep him ventilated.
Tatildeyken "Tanrının eli" ne sahip olmadıysan serum takıp solunum cihazına bağlayalım.
Six miles, 100 sit-ups and 10 push-ups.
6 mil, 100 mekik ve 10 şınav.
push 1454
pushing 52
pushed 16
pushy 26
pushkin 17
push me 26
push the button 89
push it 178
push harder 49
push in 21
pushing 52
pushed 16
pushy 26
pushkin 17
push me 26
push the button 89
push it 178
push harder 49
push in 21
push hard 22
pusher 22
push off 31
push him 18
pushups 17
and peace 20
and pray 26
and proud of it 19
and pretty soon 60
and presto 26
pusher 22
push off 31
push him 18
pushups 17
and peace 20
and pray 26
and proud of it 19
and pretty soon 60
and presto 26
and pretty 30
and patience 16
and power 20
and pull 17
and plus 134
and perhaps 37
and pregnant 19
and please 191
and people 33
and peter 29
and patience 16
and power 20
and pull 17
and plus 134
and perhaps 37
and pregnant 19
and please 191
and people 33
and peter 29