Make the deal traducir turco
992 traducción paralela
Right. Okay, Quinn, make the deal.
Tamam, Quinn, anlaşmayı yap.
Who'd you make the deal with?
Anlaşmayı kiminle yaptın?
- Yes, I have almost finished. - Did they make the deal?
Evet, aşağı yukarı bitirdim.
Just make the deal.
Yeter ki anlaşmaya var.
If your father dies you make the deal.
Baban ölürse anlaşmayı yaparsın.
As I remember it... you're the one who wanted to make the deal... so you could go home and pick your melons.
Hatırladığım kadarıyla... anlaşma yapmak ve eve dönüp... karpuzlarını toplamak isteyen sendin.
The bigger deal I make of it, the bigger this story is going to get.
Bir şey yaparsam olay daha da büyüyecek.
I didn't make a good deal nor did the garage man.
Ne garaj sahibi ne de benim için iyi bir anlaşma değildi.
You know, Ryan, I bet you and I can make a deal that'll be extremely beneficial to the both of us.
Biliyorsun Ryan, seninle ikimiz için de çok faydalı olacak bir antlaşma yapabiliriz.
He wants you to make a deal with someone... who can pass himself off as the warden's go-between...
Kendini müdürün aracısı olarak tanıtıp... komisyonumuzu alacak biriyle anlaşma yapmanı...
You didn't try to make a deal before giving him the works?
Öldürmeden önce onunla anlasmayi denemediniz mi?
And just to make it perfect, I'm out $ 20,000 on the deal.
Bu da yetmezmiş gibi 20.000 dolar zarardayım.
So will the boys who bury you alongside the others who were too dumb to make a deal while they still had a chance to save their necks.
Kellelerini kurtarmak için hala bir şansları varken anlaşmaya yanaşmayacak kadar aptal olan öteki heriflerin yanına seni gömecek olan delikanlılar da çakacak.
- I only make one kind of deal, Charlie, from now until the time you retire : 50 percent.
Şu andan emekli olana kadar % 50.
We must deal with the badness, make terms.
Kötülükle başa çıkmalı, uyum göstermeliyiz.
And didn't the badness deal with you and make its own terms in the end, surely?
Sonuçta kötülük seninle başa çıkıp... kendi kurallarını dayatmadı mı?
We'll make a deal with the commissioner.
Polis Şefi'yle bir anlaşma yaparız.
Fair or no, its the only deal I'd make.
Bu sadece benim hakkım dostum, bunu untma.
I have yet to see the day you can make a deal with a mad dog.
Deli biriyle anlaşma yapacağınız günü, dört gözle bekliyorum.
But the rest of the deal stands if you make that train.
Ama o trene binersen anlaşmanın geri kalanı devam eder.
You can't make a deal to raid the Half Moon and leave the Barb.
Yarım Ay'a saldırıp Barb'ı bırakacaklarını mı sanıyorsun?
We'll make a deal for the price.
Bir dakika...
Now, you try not to say another word and we'll try to make another deal for the dollar.
Konuşmazsan,... para senin olur.
She had to make a deal with him to use the phone on alternate half-hours.
O herifle anlaşma yaptı, telefonu sırayla yarımşar saat kullanıyorlar.
I can make a lot on the deal.
Pek çok anlaşma yapabilirim.
I gotta make something on the deal, just another fifty.
Anlaşmamızda bu kadar sözüm olsun, 50 dolar daha.
No, we make a deal with the judge.
Yok savcıyla anlaştık : Sadece iki sene yatacaksın.
I'm gonna go down and see the commissioner and make a deal.
Komiserle görüşeceğim. Anlaşma yapacağım.
You will tell the owner of the Antler bar to present his claim to the paymaster, who will make the proper deductions from the vouchers of Sergeant Merry, Deal and Barrett.
Antler Bar'ın sahibine söyle mutemede taleplerini iletsin, o da, Çavuş Merry, Deal ve Barret'ın maaş hesaplarından ilgili, kesintileri yapsın.
Put a bullet in my heart, I'll make a deal with the devil!
Kafama hemen bir kurşun sık, yoksa şeytanla bir anlaşma yapacağım!
If you think we're the first ones here, why not make a deal?
Sadece biz olduğumuz için bir anlaşma yapabiliriz.
Make some excuse and beat it or we'll blow the whole deal.
İzin iste ve bitir şunu, yoksa bütün işi batıracağız.
You'll save a good deal of time and make for a better feeling all round if you just tell me the truth.
Eğer bana yalnızca gerçekleri söylersen, hem zaman kazanırız hem de her bakımdan daha iyi bir durumda olabiliriz.
I dropped out of the sky up there to make a deal with you down here.
Bakın... Bakın, efendim... Ben sizinle bir anlaşma yapmak için gökyüzünden düştüm.
Did you think about the problems, you were going to make me deal with?
Beni ugraştırdığın problemler üzerinde düşündün mü?
And you make a bad enough mistake, then you've got to deal with the Man.
Çok büyük bir hata yapınca da şuradaki adama hesap verirsin.
Which means that if each of us only has one half of the plans, we have to make a deal, don't we?
Öyleyse planın iki yarısı bizim elimizdeyse anlaşma yapabiliriz, değil mi?
We can make a deal with the Feds.
Federallerle pazarlık edebiliriz.
But in answer to your little question, Sheriff... I imagine those thieves... if they got across the river without sinking too deep in the sand... and got by those Mexican bandits... and they knew how to make a deal down there... I imagine those thieves might get in upwards to... $ 100,000.
Ama küçük sorunuza cevaben şerif... bence bu hırsızlar... eğer çamura batmadan nehri geçerlerse... ve Meksikalı haydutlara yakalanmazlarsa... ayrıca, orada nasıl pazarlık yapacaklarını da biliyorlarsa... benim tahminim bu hırsızlar 100.000 dolar... civarında bir şey alabilirlerdi.
Make it the same deal as before.
Geçen seferki gibi yapacağız.
Only I know where the gold is. And you won't get it. Unless... you make a deal with me.
Altının nerede olduğunu, sadece ben biliyorum,... seninle bir anlaşma yapalım.
Art thieves usually try to make a deal with the owner, the gallery, the insurance company.
Sanat hırsızları çoklukla tablonun sahibiyle galeriyle ya da sigortacıyla anlaşma yapar.
They're the ones that got to make a deal, not me.
Anlaşmayı yapacak olan onlar, ben değilim.
The company says, " Make a deal with McCabe.
Şirket diyor ki " McCabe'le anlaşın.
If you folks want to stay and plant another crop, we'll make the same deal.
Seninkiler kalıp ekim yapmak isterse şartlar aynı.
- That's when you make the guy into a big deal.
- Şu çocuk meselesini fazla büyütüyorsun.
Make a deal with me, and I`ll make you the richest man in the world.
benimle bir anlaşma yap, ve ben seni dünyanın en zengin insanı yapayım.
When Frankie went to make a deal with the Rosato brothers they tried to kill him.
Frankie, Rosato kardeşlerle anlaşmaya giderken, öldürmeye çalıştılar.
Where will you get the money to make a deal?
Anlaşma için parayı nereden bulacaksın?
Make the best deal you can for us both
Her ikimiz için de en iyi teklifi ver.
The hell with it. Let's not make such a big deal out of it, Ellen.
Her neyse, bunu fazla büyütmeyelim, Ellen.
make the most of it 37
make the call 109
make the bounce 18
make them go away 19
make them stop 37
the deal is off 49
the deal was 29
the deal 34
the deal's off 56
deal 1720
make the call 109
make the bounce 18
make them go away 19
make them stop 37
the deal is off 49
the deal was 29
the deal 34
the deal's off 56
deal 1720
dealer 65
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
deal the cards 16
deal with this 26
deal's a deal 24
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
deal the cards 16
deal with this 26
deal's a deal 24
deal's off 49
make your move 45
make it happen 119
make some noise 52
make a wish 235
make sense 40
make it rain 28
make it count 38
make a difference 25
make it work 61
make your move 45
make it happen 119
make some noise 52
make a wish 235
make sense 40
make it rain 28
make it count 38
make a difference 25
make it work 61
make it last 17
make it up 16
make me proud 45
make me happy 23
make it two 94
make your choice 53
make me 142
make love to me 50
make a statement 17
make a hole 97
make it up 16
make me proud 45
make me happy 23
make it two 94
make your choice 53
make me 142
make love to me 50
make a statement 17
make a hole 97