You had a choice traducir turco
347 traducción paralela
If you had a choice, would you rather love a girl, or have her love you?
Seçme şansın olsaydı bir kızı sevmek mi isterdin yoksa sevilmek mi?
If you had a choice, would you like to tell them something else?
Eğer seçeneğin olsaydı, onlara bunun dışında bir şey söyler miydin?
So let's say you had a choice - Olcha or a bullet in the head
Diyelim ki bir seçim şansın var. Ya Olcha ya da kafana bir kurşun sıkılması.
You had a choice and you took the easy way out.
Bir seçim şansın vardı, Stanley ve sen kolay yolu tercih ettin.
If you had a choice between a flight with Little...
Seçme şansın olsaydı Little'la uçmayı mı yoksa...
- You had a choice.
- Seçimin vardı.
I mean, you had a choice.
Seçme şansın vardı.
You had a choice in what you did, but you left us with no choice.
Sen bu işe karar verirken seçme şansın vardı.
Of course you had a choice and you chose to side with the solids.
Tabii ki seçeneğin vardı ve sen katıların tarafını seçtin.
You had a choice!
Senin bir seçeneğin vardı!
- l had no choice. - You had a choice!
- Başka seçeneğim yoktu.
It's not like you had a choice.
Bir seçeneğin yoktu, ki.
You had a choice, Mr. Neelix- -
Sizin tek bir seçeneğiniz vardı, Bay Nelix.
- You gave me no choice, Abbie. - You had a choice.
- Bana seçenek bırakmadın.
You had a choice.
- Bir seçeneğin vardı.
I wouldn't say you had much of a choice anyhow.
Zaten fazla seçeneğin yok.
You had to make a choice sooner than we expected.
umuduğumuzdan daha erken bir seçim yapmak zorunda kaldın.
You make it sound as though I had a choice.
Sanki bir seçeneğim varmış gibi konuşuyorsun.
If you'd known Sebastian, you'd understand how she had no choice how none of us ever had a choice, once Sebastian had decided we were to be used.
Sebastian'ı tanısaydınız, hiç seçeneği olmadığını Sebastian bir kere kullanılmış olduğumuza karar verince, hiç birimizin seçeneğinin olmadığını anlardınız.
If you'd had the choice, would you be a camp guard, or die on the Russian front?
Seçim şansın olsaydı, konsantrasyon kampında mı çalışırdın, yoksa Rus cephesinde mi ölürdün?
You see, the people here must wake up. They are going to be given a choice, and they had better choose right.
Buradaki seçmenlere büyük projeler sunup onlara başka seçenek bırakmayacağız.
We had a choice — inform you then or inform you now.
Bir seçim yaptık... Ya o zaman söyleyecektik, ya da şimdi.
I found it a little hard to leave you last night, but I had no choice.
Geçen gece senden ayrılmak biraz zor geldi bana, ama başka seçeneğim yoktu.
So they told me I had a choice, they said you can either have the Wallace joke or the genocide joke, but you can't have both.
O yüzden tek bir seçeneğin var ya Wallace ya da katliam esprisini yap dediler.
You had a choice.
Ama bir seçeneğin vardı.
Do you think I had a choice?
Başka seçeneğim yoktu.
If I were you and if I had a choice I wouldn't be in this God forsaken place
Senin ve benim, tanrının bile unuttuğu bu yerde karşılaşmamız tesadüf olmayabilir.
If you had the choice between turning out just a hit play... And turning out a hit play with dangerous origins...
Hit bir oyun sergilemek ya da tehlikeli temelleri olan... hit bir oyunu sergilemek arasında seçim yapman gerekse...
I had a choice between kidnapping you and getting shot with that gun.
Seni kaçırmak veya silahla vurulmak arasında seçim yapmam gerekiyordu.
If you were new and had any choice about the matter... would you be dying to be born into a world like this?
Eğer yeniysen ve ölmene neden olacak sorunu çözme şansın yoksa... böyle bir dünyaya çocuk getirmeye ne gerek var?
Because of what you'd given me, I had a choice.
Bana verdiklerinin sonucu olarak, bir seçeneğim vardı.
"A woman shall not wear that which pertaineth to a man." Avigdor, please, I had no choice! - You're a devil.
"Bir kadın, asla bir adam gibi giyinmeyecek"
You had to make a choice.
Bir seçim yapmalıydın.
Why don't you do yourself a favor and get if I had any choice in the matter, I would, sir.
Neden kendine bir iyilik yapıpta Okuldan ayrılmıyorsun? Aslında, seçme şansım olsaydı yapardım, efendim.
If I were Dawson and Downey and I had a choice... between you or your father to represent me in this case... I'd choose you any day of the week and twice on Sunday.
Dawson ve Downey'nin yerinde olsaydım ve bu davada temsil etmesi için seninle baban arasında bir tercih yapsaydım haftanın yedi günü ve Pazarları iki kez seni seçerdim.
I know if you had your choice, I'd be sitting... on a leather chair in your father's office... instead of on a bunk in a freight car.
Biliyorum, sana kalsaydı, şimdi deri bir koltukta babanın yazıhanesinde oturuyor olurdum, sallanan bu yük vagonunda değil.
You could always take comfort in the fact you never had a choice.
Hiçbir şansınız olmadığından dolayı, kendinizi rahat hissetmelisiniz.
You had a choice.
Tabi ki bir seçeneğin vardı.
Nothing could've kept your father away from you, given he had a choice.
Öyle bir şansı olsa, hiçbir güç babanı seninle olmaktan alıkoyamazdı.
You speak as if he had a choice.
Sanki baska seçenegi varmis gibi konustun.
You put me in a position where I had no choice.
Beni, hiçbir seçeneğim olmadığı bir duruma soktun.
When my family first came to this state... they had a choice of living in Springfield or Stenchburg. You know why they chose Springfield?
Neden Springfield'ı seçtiler biliyor musun?
We never had a choice... you and I.
Hiç seçeneğimiz yoktu senin ve benim...
How can you diagnose someone as an obsessive-compulsive disorder and then act like I had a choice about barging in?
Dr. Green, nasıl oluyor da obsesif-kompülsif bozukluk teşhisi koyduğunuz birinin içeri dalma konusunda başka seçeneği varmışçasına davranabiliyorsunuz?
A long time ago I had to make a choice between being a good agent and a good person, because, trust me, you can't be both!
Bir daha anlaşma yapman gerektiğinde, Dalay Lama'yı ara. Uzun zaman önce iyi bir menajer olmakla, iyi bir insan olmak arasındaki seçimimi yaptım.
Addictive or not, we're not gonna stand before you and declare Margaret Ray was a helpless victim who had no choice but to smoke.
Bağımlılık yapıcı veya değil biz karşınıza geçip de Margaret Ray'i sigara içmekten başka şansı olmayan, aciz bir kurban ilan etmeyeceğiz.
You told me when they took Samantha, it was because you had to make a choice.
Samantha'yı, bir tercih yapmak zorunda kaldığın için götürdüklerini söylemiştin.
- Then, I can only assume... since you are a bright man with a promising future in the Church... that for the past 4 months you've not been trying to dodge them... but rather you've been engaged in one life or death situation... after another and have had no choice but to cancel.
... onlardan kaçmadığınızı, ama dört aydır sürekli hayati önem taşıyan konularla uğraştığınızı varsayabiliriz.
I was a lot like you, Bernard, I had a choice to make :
Ben de senin gibiydim Bernard, Bir seçim yapmak zorundaydım.
Can you tell me if you had to make a choice, if you were forced to choose between imagining her out there somewhere living a good life, being happy but you don't know you never find out or the worst being true her being gone but you know.
Söyleyebilir misiniz, bir seçim yapmanız gerekse Onun bir yerlerde mutlu, güzel bir hayatı olup bundan hiç haberiniz olamamasını mı, yoksa, en kötüsünü Onun öldüğünü ama bunu biliyor olmayı mı tercih ederdiniz?
That was a terrible choice you had to make, Kao Sin. Between your family and your home.
Ailen ve vatanın arasında seçim yapmak zorunda olman, korkunç bir şeydi K'ao Shin.
you had me at 66
you had me 26
you had a bad day 18
you had sex 37
you had it coming 17
you had fun 22
you had me worried 35
you had your chance 121
you had it 22
you had 116
you had me 26
you had a bad day 18
you had sex 37
you had it coming 17
you had fun 22
you had me worried 35
you had your chance 121
you had it 22
you had 116