English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You had no choice

You had no choice traducir turco

457 traducción paralela
I know you had no choice that time.
O zamanlar başka seçeneğinin olmadığını biliyorum.
You had no choice, Jube.
Seçim şansın yoktu Jube.
- You had no choice.
Başka seçeneğin yoktu.
You had no choice.
Başka seçeneğiniz yoktu.
So you had no choice?
Yani başka bir seçeneğin yoktu?
You had no choice.
Seçeneğin yoktu.
- You had no choice, captain.
- Seçeneğin yoktu.
You had no choice.
Başka şansın yoktu.
You were following my orders, you had no choice.
Emirlerimi uyguladın, seçeneğin yoktu.
I assume you had no choice other than to bring her with you?
Sanıyorum onu da yanında getirmekten başka bir seçeneğin yoktu.
You had no choice, Catherine.
Seçenegin yoktu, Catherine.
I realized you had no choice but to sell out.
Davanı sattığın durum için başka şansın olmadığını farkettim.
You had no choice.
Başka seçeneğin yoktu.
- You had no choice.
- Başka seçeneğin yoktu.
Well, you had no choice.
Başka şansın yoktu.
You had no choice. Rodney had you scared.
Çıkış yolu mu bulamadın?
- You had no choice.
- Başka şansın yoktu.
Guess you had no choice.
Sanırım seçme şansın yoktu.
Because I'll know you had no choice.
Çünkü başka seçeneğin olmadığını biliyorum.
- You had no choice, sir.
- Başka seçeneğiniz yoktu, efendim.
If you'd known Sebastian, you'd understand how she had no choice how none of us ever had a choice, once Sebastian had decided we were to be used.
Sebastian'ı tanısaydınız, hiç seçeneği olmadığını Sebastian bir kere kullanılmış olduğumuza karar verince, hiç birimizin seçeneğinin olmadığını anlardınız.
I did it to rescue you. I had no choice.
Ama bu yapmamız gerek.
You left me no choice so I had to stow away in Fate's car.
Başka çare bırakmadınız ve ben de Fate'in arabasına saklanmak zorunda kaldım.
I found it a little hard to leave you last night, but I had no choice.
Geçen gece senden ayrılmak biraz zor geldi bana, ama başka seçeneğim yoktu.
We had no choice in that matter and you know it.
Sen de biliyorsun ki, o konuda başka çaremiz yoktu.
Well, if you want to know the truth... we had no choice but to come to Mortville.
Bak, gerçeği duymak istersen... Bizim Ölüşehir'e gelmekten başka şansımız kalmamıştı.
I had no choice, you see.
Seçeneğim yoktu, anladın mı?
I can't tell you anything but I had no choice.
Neredesin? Dinle, yapamam, sana izah edemem ama başka türlü davranamazdım.
It's unfortunate timing, I know... but we had no choice, as you'll see when you read this.
Böldüğümüz için özür dileriz. Talihsiz bir zamanlama oldu farkındayım... ama başka seçeneğimiz yoktu, ki bunu okuyunca siz de anlayacaksınız.
Papa, don't you know I had no choice?
# Baba, başka seçeneğim olmadığını bilmiyor musun?
"A woman shall not wear that which pertaineth to a man." Avigdor, please, I had no choice! - You're a devil.
"Bir kadın, asla bir adam gibi giyinmeyecek"
I had no other choice but to come to you.
Sana gelmekten başka seçeneğim yoktu.
I had no choice. I was going to Pacifica, so were you.
Başka seçeneğim yoktu. Ben de Pacifica'ya gidiyordum, siz de.
- I had no choice but to come to you.
- Sana gelmekten başka seçeneğim yoktu.
You're very rare. I really had no choice.
Gerçekten hiç seçeneğim yoktu.
So you see, as long as we didn't have the scepter... we had no choice but to stay and fight.
Bildiğiniz gibi asayı bulamasaydık eğer... burada kalıp savaşmaktan başka çaremiz yoktu.
I had no choice about leaving you anyway.
Neyse, seni bırakmak gibi bir seçeneğim de yok.
Sorry I had to hurt... one of you, but I had no choice, right?
Birinizi üzdüğüm için özür dilerim, ancak başka çarem yoktu, tamam mı?
You understand, old man, I had no choice in the matter.
Görüyorsun ya ihtiyar, başka şansım yoktu.
You had a choice in what you did, but you left us with no choice.
Sen bu işe karar verirken seçme şansın vardı.
You put me in a position where I had no choice.
Beni, hiçbir seçeneğim olmadığı bir duruma soktun.
But I don't have any choice in this- - no more than you had when you fought against us.
Fakat benim başka seçeneğim yok. Bize karşı savaştığın zamanlarda senin sahip olduklarından fazla değil.
Would you find her and tell her I had no choice?
Onu bulur ve ona başka seçeneğim olmadığını söyler misin?
But, you left her? I told you. I had no choice.
Sana anlattım, başka seçeneğim yoktu.
But we, everyone at NERV, had no choice except to entrust our future to you.
geleceğimizi sana bağlamaktan başka çaremiz yok.
I used you because I had no other choice.
Başka seçeneğim olmadığı için seni kullandım.
Addictive or not, we're not gonna stand before you and declare Margaret Ray was a helpless victim who had no choice but to smoke.
Bağımlılık yapıcı veya değil biz karşınıza geçip de Margaret Ray'i sigara içmekten başka şansı olmayan, aciz bir kurban ilan etmeyeceğiz.
I had no choice but to bring you in.
Seni bu işe sokmaktan başka seçeneğim yoktu.
- Then, I can only assume... since you are a bright man with a promising future in the Church... that for the past 4 months you've not been trying to dodge them... but rather you've been engaged in one life or death situation... after another and have had no choice but to cancel.
... onlardan kaçmadığınızı, ama dört aydır sürekli hayati önem taşıyan konularla uğraştığınızı varsayabiliriz.
No, I need you guys... ... to understand I had no choice here.
Hayır, bilmelisiniz ki başka seçeneğim yoktu.
- l had no choice. - You had a choice!
- Başka seçeneğim yoktu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]