English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ H ] / Hepsi o kadar

Hepsi o kadar traducir español

656 traducción paralela
Hepsi o kadar.
Nada más.
Anestezi hoş değil, ama hepsi o kadar.
La anestesia es desagradable, pero eso es todo.
Hepsi o kadar mı?
¿ Eso es todo?
Hepsi o kadar mı?
¿ Es todo lo que lleva?
Hepsi o kadar.
Eso es todo.
Üç gece ve üç gece, hepsi o kadar.
Tres días y tres noches. Pero lo son todo.
Jonathan adında bir kardeş daha olduğunu söylediler, hepsi o kadar.
Sólo que hay otro hermano que se llama Jonathan, es todo.
Boğuşma sırasında düşmüş olmalı, hepsi o kadar.
El hombre debió caer durante una pelea. Eso es todo.
Onlar da önemliydi, ancak hepsi o kadar değildi.
Eso es importante, pero no lo es todo.
Hepsi o kadar.
La botella. Eso es todo.
Hepsi o kadar.
Es todo lo que tengo.
Bir anlık güzel bir koku, hepsi o kadar.
Perfume y súplica de un minuto,... nada más.
- Hepsi o kadar.
- Eso es todo.
Sorun yok Joe, ağırlıksızız, serbest yörünge bu, hepsi o kadar.
Todo está bien, Joe, no tenemos peso. Estamos fuera de órbita, eso es todo.
Hepsi o kadar.
Y no hay más que decir.
Bir kere, hepsi o kadar.
Una vez y no mas
Belki de ben aşkın ne olduğunu bilmiyorum. Aron'un tarif ettiği aşkın iyi bir şey olduğunu biliyorum. Ama hepsi o kadar değil, öyle olmalı.
Tal vez no sepa qué es el amor exactamente. debe serlo. pero no sé con quién hablarlo.
Savaşla biraz zaman geçirdim, hepsi o kadar.
Luché un poco en la guerra.
Sadece bir tek şey, hepsi o kadar.
Un sólo favor. El crucifijo.
Yani hepsi o kadar yeni ve öyle büyüleyici ki!
Todo es muy nuevo... y fascinante para mí.
- Hepsi o kadar mı?
- Nada más.
Tek bildiğimiz bir adamın öldüğü, hepsi o kadar.
Sólo sabemos que un hombre ha muerto.
48 saatin var, hepsi o kadar.
Tienes 48 horas. Nada más.
Biraz ıslandınız, hepsi o kadar. İşte çıktınız.
Un poquito mojado, nada más.
Bir şeyi yok. Gazın etkisi, hepsi o kadar.
Son los efectos del gas.
- Kesemez bir gözdağı verdi hepsi o kadar.
- Sólo intentaba asustarnos.
Karanlıkta etrafta sürünüyorlar, yiyip, yatıyorlar, hepsi o kadar.
¡ Comiendo y durmiendo en la oscuridad! Son mierda.
Matilde ondan hoşlanmadı, hepsi o kadar.
A Matilde no le gustaba. Y punto.
Hepsi o kadar.
No muchos para ti.
Lanet olsun, tek bluz, sadece bir tane! Tamam mı? - Hepsi o kadar!
¡ Maldición, una blusa pero sólo eso!
Burada onun intikamını almak için bulunmuyorum. Sadece biraz adalet istiyorum, hepsi o kadar.
No he venido a vengar a un hombre... sino a obtener justicia para toda la nación.
Hepsi o kadar, ahbap.
Exactamente once elefantes.
Hepsi o kadar.
No toda mi vida.
"Evet" diyeceksiniz hepsi o kadar.
Dices que "sí" y se acabó.
Dışarı çıkmıyoruz, hepsi bu kadar.
O sea, que no salimos. Esa es la verdad.
- Hepsi o kadar işte.
- Exacto.
- Ta oraya? Hepsi küçücük bir kağıda sığıyorsa, o zaman ışığım ne kadar uzağa gidiyor?
¿ Hasta dónde ilumino, si todo ello cabe en un trozo de papel?
O halde hepsi bu kadar.
Entonces, supongo que eso es todo.
Ama aklınızda olsun, kovboylar oldukça uzun şapkalar takar o yüzden dikkatli olun. Hepsi bu kadar beyler.
Conserven el espíritu que los cow-boys llevan con sus grandes sombreros, presten atención, eso será todo.
Bu kadar çok insanı kim tahmin edebilirdi... Demek istediğim hepsi sanki onun ailesi gibi davranıyor ya da...
No me esperaba tanta gente en el funeral... además se comportaban como si fueran de su familia o...
Sana gösterdiğim hepsi kadar ve en çoğundan daha iyi.
Lo que te he explicado es tan bueno o mejor que otra cosa.
Kendileriyle o kadar meşguldüler ki... hepsi beş yılı göze aldı.
Estaban tan preocupados pensando en ellos mismos que se expusieron a ir a prisión por cinco años ; cada uno de ellos.
O kadar çok altının ve gümüşün olduğunu bize söylememeliydin çünkü artık, onların hepsi bizim olana dek daha şiddetli savaşacağız.
No deberías habernos informado de tu abundancia de oro y plata, pues ahora lucharemos con más ímpetu para hacer nuestras tus posesiones.
O kadar karmaşadan sonra, şimdi hepsi fikrini değiştirdiler.
- Es extraño... - ¿ Perdón? Marlow.
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
Pues tanto amaba dios al mundo que envió a su único hijo para que todo el que creyera en él nunca pereciera y viviera una vida eterna.
Bütün hepsi o kadar zor ki şimdi.
Todo eso es tan lejano ahora.
Sonuçta şu kadarını söyleyeyim ki hepsi aynı.
Lo mismo pasa en la enseñanza literaria o científica.
O yüzden yerlerimizi değiştirelim ve hepsi bu kadar.
Cambiaremos de lugar y no se hable más.
- Hepsi bu sadece, birazcık korkuttuk o kadar.
- Sólo eso, un poco asustada.
- O zaman, hepsi bu kadar.
- Bueno, eso es todo, entonces.
Her iki tarafta da insanlar vardı. Hem yanımda olanlar hem de karşı olanlar. Ama hepsi yargıcın el yazısını ne kadar iyi taklit ettiğine dair soruşturma başlatacağından son derece emindiler.
¿ Cuándo dice que tenía amigos y enemigos en la corte, se caracterizaban estos amigos o enemigos por una cierta actitud bajo ocupación o no?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]