Almost always traduction Turc
489 traduction parallèle
Look, the courts almost always side with the mother.
Bak, mahkeme her zaman annelerin tarafındadır.
To give so much for almost always so little.
Neredeyse hep çok az için bu kadar çok vermek.
Julian grew up with a father who was almost always absent.
Julian neredeyse babasız büyüdü
Almost always.
Neredeyse hep.
At the top, the Kapo, almost always a common criminal.
En yukarda, Kapo'lar, hemen-hemen herzaman adi suçlular.
True love almost always fades, but money stays green forever.
Aşk neredeyse her zaman solar. Ama para hep yeşil kalır.
Almost always.
Neredeyse her zaman.
- Alas, it is almost always true.
- Heyhat, çoğu kez doğrudur da.
There are almost always casualties, Eve.
Neredeyse hep ölen olur, Eve.
These are the men who are almost always called upon for services above and beyond the call of duty.
Bunlar, görev tanımının ötesinde hizmetler için çağırabileceğiniz insanlar.
I've always had the best possible luck with bitches. Almost always, anyway.
Fena şeylerle şansım daima yaver gitmiştir.
We're almost always at home.
Hep evdeyiz sayılır.
- Almost always.
- Neredeyse her zaman.
You can almost always arrange to see a fella.
Bir dostunu görmek için her zaman fırsat yaratabilirsin.
From all the skies of the world Russian pilots and the squadron "Spain" organized by Andre Malraux, defy the adversary and almost always win individual fights.
Dünyanın her yerinden gelen Rus pilotların da katılımıyla İspanyol filosu, Andre Malraux tarafından oluşturuldu.
Jenny, does your mother know that you're almost always late for school, and that your homework is seldom done?
Jenny, annen okula her zaman geç geldiğini ve ödevlerini nadiren yaptığını biliyor mu?
These days she's almost always out.
Bugünlerde hep dışarıda.
In war. Decisions almost always have to be taken on incomplete knowledge.
Savaşta neredeyse bütün kararlar eksik bilgilerle alınmak zorunda.
Well, saints tend to be myopic, whereas the atheist is almost always innocent.
Şey, azizler miyop olmaya eğilimlidirler, oysa ateist neredeyse hep masumdur.
Thinking is almost always a kind of prayer.
Çoğu zaman, düşünmek bir bakıma dua etmektir.
That's how it almost always is.
Nerdeyse her seferinde böyle oluyor zaten.
They'd almost always give their seat in a tram to an elderly passenger.
- Belki samimiydiler. - Mümkündür. Bilmiyorum.
- Almost always.
- Çoğu zaman.
The villa's almost always empty, and the custodian's gone into town today.
Villa neredeyse her zaman boş bekçi de bugün şehre gitti.
He was almost always in a state of deep depression ever since these disturbances began...
Gizemli düzensizlikler başladığından beri... hemen her zaman derin depresyon halindeydi.
But I do introduce gentlemen, almost always.
Ama erkek arkadaşlarımı hep tanıştırmışımdır.
And almost always, mist.
Ne zaman baksan orada olan sis var bir de.
The great Chablis of the world are almost always green-eyed.
Dünyanın en harika Chablis'i her zaman yeşil gözlüdür.
But always in the end, almost always, they revert to what they once were.
Aman en sonunda, hemen her zaman bir zamanlar oldukları şeye dönüşüyorlar.
Her name is Marianne and she lives with a good, kind mother who is almost always ill and for whom the dear girl shows the greatest affection.
Adı Marianne. Neredeyse sürekli hasta olan iyi kalpli annesiyle birlikte yaşıyor. Bu kız, annesine çok büyük bir sevgi duyuyor.
He's almost always ridiculous.
Neredeyse sürekli komik duruma düşüyor.
We were almost always alone.
Orada neredeyse yalnızdık.
At least, almost always...
Yani, hemen hemen her zaman.
Almost always is.
Hemen her zaman öyledir.
Almost the only food here is potatoes and beans, and then not always. Especially in June and July there's not enough food.
Tek sahip oldukları yiyecek patates ve fasulye, onları da her zaman bulamıyorlar, özellikle haziran ve temmuzda yetersiz besleniyorlar.
He was almost a stranger to me, and yet somehow I always felt drawn to him with a kind of pity, understanding.
Benim için yabancıydı ama gene de her zaman acıma ve anlayışla ona karşı bir çekim hissettim.
You are the sister I never had, the mother I have almost forgotten. The wife I have always dreamed of.
Sensin hiç sahip olmadığım kız kardeş, âdeta unuttuğum anne, oldum olası hayalini kurduğum hayat arkadaşı.
You are the sister I never had, the mother I have almost forgotten, the wife I have always dreamed of.
Sensin hiç sahip olmadığım kız kardeş, âdeta unuttuğum anne, oldum olası hayalini kurduğum hayat arkadaşı.
Her standards will always be the chic club, the royal enclosure, and that's her decision, she's almost of age.
Onun standartları her zaman onun seçtiği şık kulüpler, asil çevreler olacak. Neredeyse reşit oldu.
Weather's almost the same as it always is this time of year, but...
Hava hemen her sene bu zamanda böyle olur ama...
Mr. Bragner, I've always said that it's almost impossible to judge an actor's ability from an audition.
Bay Bragner, hep söylemişimdir, bir aktörün yeteneğini bir sınavla değerlendirmek neredeyse olanaksızdır.
"Almost, almost." With you, it's always almost.
"Hemen hemen." Her şeyiniz hemen hemen.
Britt and I went on almost every pass together and it was always the same...
Hemen her izne Britt'le birlikte çıktık. Her defasında aynı şey oluyordu.
- But, my dear, we always almost win.
- Hayatım, biz hep "neredeyse" kazanırız.
He was sorry for the birds, especially the small, delicate, dark terns that were always flying and looking and almost never finding.
Kuşlara çok acıyordu, özellikle de daima etrafta uçuşup duran ancak hiçbir şey bulamayan küçük, nârin denizkırlangıçlarına.
I ALMOST EXPECT MR. WI LSON TO BE IN THE STOCKROOM SLEEPING JUST LIKE HE ALWAYS DID BEFORE HE DIED.
Neredeyse Bay Wilson'ın ölmeden önce hep yaptığı gibi depoda uyuduğunu sanacağım.
I was always following him, almost lost, in those useless, empty days in Eldorado.
Her daim onu izliyordum, Eldorado'nun o beyhude boş günlerinde neredeyse kaybolmuş bir haldeydim.
I was so frightened I almost forgot, in this country there's always one acceptable explanation in such matters.
Neredeyse unutuyordum, bu ülkede her zaman sorunları açıklamanın makul bir yolu vardır.
It was not for the almost inexistent one Chinese Air Force, but so that the sensation of the war if it always kept hot.
Bu durum Çin'in, neredeyse olmayan hava gücüne karşı bir önlem değil savaş hissiyatını canlı tutmak için yapılan bir eylemdi.
I'm almost tempted to destroy it... but then on the other hand, I've always had a soft spot... for things ofbeauty.
Adeta şeytana uyup onu yok edebilirim... ama diğer taraftan da, güzel şeylere karşı daima... bir hassasiyetim olmuştur.
She was always so sensitive to pain, almost a hypochondriac.
Acıya karşı çok hassastır, neredeyse hastalık hastasıdır.
always 2079
always and forever 43
always alone 22
always has been 106
always a pleasure 163
always remember 37
always ready 22
always busy 18
always late 21
always will 39
always and forever 43
always alone 22
always has been 106
always a pleasure 163
always remember 37
always ready 22
always busy 18
always late 21
always will 39
always have been 78
always will be 73
always remember that 22
always do 44
always good to see you 24
always have 97
always be prepared 16
always does 17
always has 35
always blue 29
always will be 73
always remember that 22
always do 44
always good to see you 24
always have 97
always be prepared 16
always does 17
always has 35
always blue 29
always the same 85
always is 40
always was 40
almost 1689
almost there 654
almost done 207
almost ready 58
almost never 35
almost home 27
almost got it 57
always is 40
always was 40
almost 1689
almost there 654
almost done 207
almost ready 58
almost never 35
almost home 27
almost got it 57