Make a difference traduction Turc
2,495 traduction parallèle
Doesn't make a difference if you're right or wrong.
Doğru ya da yanlış olmak bir şey değiştirmez.
Cared about stuff, wanted to make a difference.
İyi bakılmış çocuk, bir fark yaratmak istiyorum.
Just, you know, I'm, I'm excited, and her policies are great, but there's more to her than that. You know, she really believes that one person can make a difference, like you did with your commercial.
Ben gerçekten çok heyecanlıyım, fikirleri gerçekten güzel ama daha önemlisi o tek bir insanın bile fark yaratabileceğine inanıyor.
It's not gonna make a difference, Sam!
Bu bir şeyi değiştirmeyecek Sam!
♪ Gonna make a difference ♪
* Bir fark yaratacak *
Even if there was a chance Miller would crack, Which he won't, it doesn't make a difference now.
Miller'in bir şeyleri bulduğuna dair bir ihtimal olsa da ki bu yok, bu şimdi hiçbir şeyi değiştirmez.
Because you're a smart, old-money, trust-fund girl who took this job because your liberal ideology makes you wanna make a difference, but you're already getting bored, and this is interesting.
Çünkü zekisin, aileden paralı, sağlam fonu olan ve bu işi liberal görüşü fark yaratmak istemesine neden olduğu için alan bir kızsın. Ama şimdiden sıkıldın ve bu ilginç.
You said you wanted to make a difference. Give something back.
Farklılık yaratmak istediğini söylemiştin bazı şeylerin karşılığını vermeyi.
We have to kill all of them to make a difference.
Eğer kayda değer bir iş yapacaksak onların hepsini birden öldürmeliyiz.
Are any of us here long enough to even make a difference?
Bir fark yaratmak için herhangi birimiz yeterince yaşayacak mı acaba?
And together, we can make a difference.
Ve birlikte, biz fark yaratabiliriz.
We will make a difference.
Fark yaratacağız.
She loved to make a difference, but the travel was rough.
Fark yaratmayı seviyordu ama seyahatler zordu.
To make a difference.
Fark yaratmak için.
I just... I just wanna thank him for making me realize that each of us can make a difference.
Ben sadece, hepimizin farklılık yaratabileceğinin farkına varmamızı sağladığı için ona teşekkür etmek istiyorum.
A hundred might make a difference.
100 tanesi bir işe yarabilirdi.
I know it shouldn't make a difference, but Sutton has been so wonderful lately.
Değişiklik yapmaması gerektiğini biliyorum ama Sutton son zamanlarda o kadar iyiydi ki.
And we can make a difference one life at a time.
Ve her seferinde birinin hayatı için bir fark yaratabiliriz.
And we can make a difference, one life at a time.
Ve her seferinde birinin hayatı için bir fark yaratabiliriz.
If I tell her that secret Would it make a difference?
Ona sırrımı söylersem bir şey fark eder mi?
I think I can make a difference.
Bir fark yaratabilirim ama.
Look, if I'm gonna get this vice-principal job and make a difference at the school, I'm gonna have to put in some extra time.
Bak, okulda müdür yardımcısı olacaksam ve okulda bir farklılık yaratmak istiyorsam bunun için ekstra zaman harcamam gerek.
And that's why you wanted to get involved in the first place, to make a difference, right?
En başta da sen bu işe bunun için girmedin mi bir fark yaratmak için, öyle değil mi?
Might make a difference.
Fark yaratabilir.
Make a difference for the Crown.
Kraliyet için bir fark yaratmak.
You could make a difference...
Bir fark yaratabilirdin...
Friends who make a difference.
İyi arkadaşlar fark yaratıyor.
That is the kind of article that can make a difference.
Bir şeyleri değiştirebilecek türden bir makaleydi.
Do you really believe your little story's gonna make a difference when there's a gun to our heads?
Başımıza silah dayadıklarında bize verdiğin bu senaryoların işe yaracağına inanıyor musun?
But that doesn't mean we can't make a difference.
Ama bu demek değildir ki, fark yaratamayız.
You could make a difference, if you used your power in the Council.
Fark yaratabilirdin, Eğer Meclisteki gücünü kullanabilseydin.
To make a difference.
Bir fark yaratmak.
Make a difference to a block like this?
Buna benzer bir blokta bir fark yaratmak mı?
Yes, I believe I can make a difference.
Evet, Bir farklılık yaratacağıma inanıyorum.
Yeah, we could change things if we could make a difference.
Bir şeyleri değiştirebilirdik. Fark yaratabilseydik eğer.
To make a difference, comfort the afflicted and afflict the comfortable.
Farklılık yaratmak. Dertlileri teselli etmek istiyorsun. Teselli etmek seni rahatlatıyor.
Small touches can really make a big difference.
Küçük dokunuşlar gerçekten büyük farklar yaratabilir.
But if I win, it could make a huge difference at this school.
Ama eğer ben kazanırsam, okulda ciddi bir fark yaratabilir.
And what difference does it make if it's a part of a master plan or if it's just dumb luck?
Ve büyük bir planın parçası olması veya sadece şans eseri olması neyi değiştirir ki?
You know, right about now is where you should be thinking about whether pushing Hayes was an accident or not, because that's gonna make a 30-year difference in your prison sentence.
Şu an tek düşünmeniz gereken Hayes'i bilerek mi, yanlışlıkla mı ittiğiniz olmalı. Çünkü bu karar hapis cezanızda 30 senelik bir fark yaratır.
It's gonna make a world of difference.
- Öyle bir faydasını görecek ki.
Here is some tactical actions, that we can take as individuals, that don't take much time or money, to make a real difference right now.
İşte bizim birey olarak uygulayabileceğimiz, bazı eylem tatikleri, fazla zamana veya masrafa mal olmadan, şimdi, gerçek fark yaratabilecek.
So why didn't you tell him that you've been in the business for such a long time- - it's not gonna make any difference.
Bu işte çok uzun zamandır bulunduğunu söyleseydin ya. Bir şey değişmezdi.
not a new doctor, you... you could make all the difference.
Yeni bir doktor derken, sen, sen her şeyi farklı kılabilirsin.
This time we gave him a white Maestro, and I dont know, but it seemed to make all the difference.
Bu kez ona beyaz bir şef verdik, bilmem bişey farkeder mi?
Whether we go in a bakery, a house, what difference does it make?
Ha pastaneye gitmişiz ha eve, ne fark eder?
Anyway, if I freak out a month before or a month later... does not make much difference.
Her neyse, bir ay önce veya bir ay sonra kafayı yemem çok fark etmez.
If I make a lot of money, what's the difference if I do this or that?
Çok para kazanıyorum. Bunları yapsam ne olur ki?
In a lot of ways, that doesn't make any difference because the police are on their payrolls, but where they're not, they can literally outgun the police.
Birçok yönden, bu herhangi bir fark yapmaz çünkü polis onların maaş bordrolarıdır. Ama polisten daha üstün silah kullanamazlar.
Because whether you make the five kilogram bust, 500 kilos, a truck load. None of it makes any difference.
Çünkü 500 kilo uyuşturucu da yakalasan 5 kilo da yakalasan hiç fark etmiyor.
I could shoot a bucketful, it would make no difference.
Bir kova dolusu boşalsam bile sonuç değişmiyor.
make a wish 235
make a statement 17
make a decision 55
make a hole 97
make a choice 23
make an appointment 40
make an effort 64
make a fist 35
make a plan 19
make a deal 19
make a statement 17
make a decision 55
make a hole 97
make a choice 23
make an appointment 40
make an effort 64
make a fist 35
make a plan 19
make a deal 19
make a sound 16
make a move 41
make a left 38
make a note 26
make a right 30
make a list 22
differences 17
difference is 26
make your move 45
make it happen 119
make a move 41
make a left 38
make a note 26
make a right 30
make a list 22
differences 17
difference is 26
make your move 45
make it happen 119
make some noise 52
make it rain 28
make sense 40
make it count 38
make it last 17
make me proud 45
make it work 61
make it up 16
make your choice 53
make me happy 23
make it rain 28
make sense 40
make it count 38
make it last 17
make me proud 45
make it work 61
make it up 16
make your choice 53
make me happy 23
make it two 94
make me 142
make love to me 50
make it stop 329
make it 257
make it look good 18
make it better 21
make it so 49
make it right 27
make love 46
make me 142
make love to me 50
make it stop 329
make it 257
make it look good 18
make it better 21
make it so 49
make it right 27
make love 46