They can't do that traduction Turc
587 traduction parallèle
They can't do that to me!
Bunu bana yapamazlar.
When you lie flat on your back and rest... and watch the clouds sailing, as I often do... you're so close to those other people... that you can hear the thrumming of the hoofs of their horses... and the sound of the wheels on the road... and their laughter and talk... and the music of the instruments they carried.
Sırt üstü uzanıp dinlenirken ve benim de sık sık yaptığım gibi tepedeki bulutları seyre daldığınızda o insanlarla olabildiğince yakınlaşmış oluyorsunuz öyle ki atlarının toynak tıkırtılarını duyabilir yollarda tepinen arabalarının tekerlek gıcırtılarını işitebilir kahkahalarını ve konuşmalarını çaldıkları müzik aletlerini duyabilirdiniz.
No matter what happens, they can't do a thing without my consent... and I'll never in the world give that, believe me.
Her ne olursa olsun benim rızam olmadan bir şey yapamazlar. Ben de asla razı olmam. İnan bana.
But be careful not to do such a good job that they can't analyse the stains.
Ama lekeleri analiz edemeyecekleri kadar iyi temizlememeye özen göster.
They do grow up, and... and they do marry... because they learn that husbands and fathers can't be the same thing.
Büyürler ve sonra da evlenirler çünkü kocalarının ve babalarının aynı olamayacağını öğrenirler.
They can't do anything to a sick man, and that's what you are.
Hasta bir insanı cezalandıramazlar. Sen hastasın.
Ship captains can do that, can't they?
Gemi kaptanları bunu yapabilir, değil mi?
But they can't do that!
Yapamazlar bunu.
- They can't do that. - It's already done.
- Bunu yapamazlar.
They've got a signal through to the officer commanding there, told him to do what he can, but I don't suppose that'll be very much.
Oradaki kumandana bir sinyal göndermişler ne yapacağını söylemişler ama pek fazla bir şey olacağını sanmıyoruz.
I'm entitled to show them what I can do with it, but they won't even give me that.
Yeteneğimi onlara göstermek hakkım, ama bana bir şans bile tanımıyorlar. Bu adil değil.
- I can't think why they should do that.
- Nedenini anlayamıyorum.
We're forced to do that other villages can't give them any more provision They were taken away and died two days later
gidecek yerimiz yok ki diğer köydekiler onlara haraç vermek istemedi ama 2 gün sonra sürülüp, öldürüldüler
They can't do that.
Bunu yapamazlar.
- They can't do that.
- Yerine başkasını buldular.
No, they can't do that.
Hayır. Bunu yapamazlar.
They can't do that. They'll destroy the M-5.
M-5'ı yok edecekler.
You can do that with foreigners, because they're stupid and don't know any better.
Bunu yabancılara yapabilirsin, çünkü hepsi aptal oluyor bunların ve hiç bir şey bildikleri yok.
People don't know, they don't know how to live and they don't know what to do and they think that if they can come here they can find out. You know, what it is or how to maintain with it.
İnsanların buraya ne düşünüp neden geldiklerini, ve sonunda ne elde ettiklerini, anlarsın işte,... nasıl hazmedeceklerini düşünebiliyor musun?
I mean, do you think that people get to a point of pain where they just can't bear it?
İnsanların artık dayanamayacakları kadar ağrı çekebileceklerini düşünür müsün?
They can't let you do that.
İzin verilmediğini biliyorsun.
That if you're going to be superior to other people you mustn't pay attention to what they say or do but live as you know how you should live so that later you can set your example.
Yani eğer diğer insanlardan üstün olmak istiyorsan yaptıklarını ve söylediklerini umursamamalısın. İstediğin gibi yaşamalısın ki, bir örnek haline gösterilebilesin.
Well, they can't do that.
Bunu yapamazlar.
They consider that a woman should behave in such-and-such a way, which I can't do.
Onlara göre kadın öyle davranmalı böyle davranmalı ki ben hayatta beceremem.
They can't do that.
Onu yapamazlar.
They're unstable, they're unmanoeuvrable and... And they can't do that.
Dengesizler, Manevra kabiliyetleri yok ve şunu yapamıyorlar.
They can't be allowed to do that.
Bunu yapmaya hakları yok.
But you do keep growing, they can't stop that.
Ama büyürsünüz. Ona karışamazlar.
What can they do, I'll say Mira that we didn't steal the money.
Ne yapabilirler ki? Mira'ya bizim çalmadığımızı söylerim.
The only thing I've been able to do is keep knocking that base down so they can't get a full strike at me.
Üssü vurmaya devam edebildim bu sayede bana etkili bir saldırı gerçekleştiremediler.
I don't see how they can do that.
Bunu nasıl yaptıklarını anlamıyorum.
Well, that's what they say you can do, isn't it?
Herkes yapabildiğini söylüyor, öyle değil mi?
They were willing, but I can't do that, Mr Faulkner.
Ama, savaşmak istiyorlar. Bunu yapamam, Bay Faulkner.
- I can't do that until they come back.
- Onlar dönene kadar çözemem.
And when I was talking to, uh, Gustav Björnstrand... he was saying that actually these centers are growing up everywhere now... and that what they're trying to do, which is what Findhorn was trying to do... and, in a way, what I was trying to do... I mean, these things can't be given names... but in a way, these are all attempts at creating a new kind of school... or a new kind of monastery.
Gustav Björnstrand'la konuştuğum zaman bu merkezlerin dünyanın her yerinde yapılmaya başladığını kendilerinin de, aslında Findhorn'un da yapmaya çabaladığı, bir nevi benim de yapmaya çalıştığımın bu olduğu yani bunlara isim verilemiyor ama bir bakıma, tüm bunlar yeni bir tür okul yahut yeni bir tür manastır yaratma uğraşları.
But we do at least know that the universe has some shape and order... and that, uh, you know, trees do not turn into people or goddesses... and there are very good reasons why they don't... and you can't just believe absolutely anything.
Ama en azından evrenin bir şekli ve düzeni olduğunu, ağaçların insanlara veya tanrıçalara dönüşmediklerini ve böyle olmaması için gayet güzel nedenler olduğunu ve hemen her şeye inanamayacağımızı biliyoruz.
They can do things that an ordinary person can't.
Sıradan bir insanın yapamayacağı şeyler yapabilirler.
- They can't do that for not getting a job.
- İşe girmedim diye bunu yapamazlar.
They can't do that. Good.
Bunu yapamazlar!
- You put'em in a position that they can't do nothing in it... then when they can't, you all say, "See?"
Onları çaresiz durumlara soktunuz. Hiçbir şey yapamadılar. Yapamadıkları zaman da "Gördün mü işte?" dediniz.
In order to survive, we have to give people something they can't get anywhere else... and, uh... and we do that.
İnsanlara başka yerlerde bulamadıkları şeyler vermeliyiz. Biz de bunu yapıyoruz.
Maybe they can't do that in foreign countries... but that's the American way.
Belki bu başka ülkelerde mümkün değildir... ama Amerika'da işler böyle yürür.
How many of those little envelopes do they give to a horse that can't shit?
Atlara kaç torba verirler bundan?
- They can't do that, can they?
- Yapamaz, değil mi?
Because they go out there, they see what's available, you know, those fat, bald-headed little twerps that have no idea how lucky they are that they can't get a woman, and they come crawling back to you, thankful, knowing that there's no way they can do better than us.
Çünkü dışarı çıkarlar boşta olanları görürler şişman, kel kısa herifler bir kadını elde edemedikleri için ne kadar şanslı olduklarını bilmezler ve sürünerek minnetle sana geri gelirler o heriflerin bizden asla daha iyi olmayacaklarını bilerek.
We can't go around arresting people for what they might do. You know that.
Biz insanları neler yapabilirler diye tutuklayamayız.
If the police can't prevent that from happening what do you think they'll do about a threat?
Polis buna bile engel olamıyorsa... bir tehdit karşısında ne yapabilir?
They taught him how to do it at Carnegie Tech. It's the strangest thing, but I just can't shake the feeling that I know you well.
Çok garip ama seni çok iyi tanıyormuşum hissini içimden atamıyorum.
Humans can't do that because they don't live in water.
İnsanlar bunu yapamaz çünkü suda yaşamıyorlar.
They can't do that.
- Bunu yapamazlar.
That way, they can't do anything.
O şekilde, bir şey yapamazlar.
they can't see you 17
they can't 247
they can't hear you 32
they can't hurt you 17
they can't hear us 20
they can't be far 23
they can't do this 23
they can't be 20
can't do that 138
do that 435
they can't 247
they can't hear you 32
they can't hurt you 17
they can't hear us 20
they can't be far 23
they can't do this 23
they can't be 20
can't do that 138
do that 435
do that for me 24
do that again 97
they are 1447
they are coming 72
they aren't 58
they are my friends 21
they have 241
they said 545
they come 53
they don't 727
do that again 97
they are 1447
they are coming 72
they aren't 58
they are my friends 21
they have 241
they said 545
they come 53
they don't 727
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they do 1025
they did 777
they are good 26
they are here 88
they don't like me 19
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they do 1025
they did 777
they are good 26
they are here 88
they don't like me 19