Görüyorsun ya traduction Anglais
751 traduction parallèle
Görüyorsun ya, bu sayede ben de üzerimdeki çekingenliği atabildim.
you know.
Sahteyse epey iyi yapılmış çünkü okun ucunu görüyorsun ya kavisli.
Well, if it's a prop, it's really well-made'cause you see the barbs. They're curved.
Bilmiyordum, görüyorsun ya.
I didn't know, you see.
" Görüyorsun ya... babam ve ağabeylerim beni pek saymazlar.
You see... my father and brothers don't reckon much on me...
Görüyorsun ya Mimi, yasalar önünde sen hiç evlenmedin.
So you see, Mimi, under the law, you've never remarried.
Görüyorsun ya, Effie?
You see, Effie?
Görüyorsun ya dostum, kesinlikle yanlış kişiye çattın.
And so you see, my dear chap, I am definitely the wrong person.
Görüyorsun ya Madeleine bir daha düşünsen iyi olur.
You see, Madeleine, you better think it over.
Görüyorsun ya, o kısmı sana söylettirdim.
See, I had you deliver the news.
Sen Würtemberg'de doğdun bense Paris'de. Görüyorsun ya, bu bizim dost olmamıza engel değil.
You're a cow from Würtemberg and I'm a working man from Paris, but we can still be pals!
Görüyorsun ya, sanki hiçbir şey olmayacakmış gibi davranıyoruz.
You see, we just pretend that nothing's going to happen.
- Görüyorsun ya, burası benim yuvam.
- You see, this is my home here.
Görüyorsun ya Tom.
You see, Tom.
Görüyorsun ya, Max, kendimi ben de oldukça münasebetsiz buluyorum.
Well, you see, Max, I fiind myself in a rather awkward position.
Görüyorsun ya, tek yapman gereken sütunlar arasından geçmek. Işık kırılır ve kapılar açılmaya başlar.
Now you see, all you've got to do is drive or walk between the posts break the ray, and the doors start swinging.
Görüyorsun ya, hikayene hiçbir zaman inanmadım.
You see, I've never believed your story.
Görüyorsun ya Craig, ne yararı var?
You see, Craig, what's the use?
Görüyorsun ya, Bay Sherlock Holmes sana hiç te ihtiyacım yokmuş.
So you see Mr. Sherlock Holmes I shan't be needing you after all.
Görüyorsun ya, senin gerçek annen değilim.
You see, I'm not your real mother.
Neden? Bir sürü insan görüyorsun ya.
What's lonely about it?
Görüyorsun ya, benim vicdanım yok.
You see, I have no conscience.
- Görüyorsun ya artık değiştim.
- I've changed, you know.
- Evet, ama görüyorsun ya, parapleji olmak istemiyor.
Yes, but you see, he doesn't want to be a paraplegic.
- Görüyorsun ya, Nikolas.
- You see, Nikolas?
- Görüyorsun ya, zenginim.
- You see, I'm rich.
Görüyorsun ya kendince mutlu olduğunu bize göstermeye çalışıyordu.
He was telling me, you see, in his own little way, that he's happy.
Görüyorsun ya...
You see...
Görüyorsun ya, gayet iyiyim.
See, I'm fine here.
Bu adamlar tam bir beladır görüyorsun ya, sende gördün işte.
Trouble is, talk's just the beginning with wild kids like that. You watch.
Görüyorsun ya, normalin dışında radyasyon belirtisi yok.
There you are. There's no sign of any excessive radioactivity anywhere.
Şimdi görüyorsun ya.
You're seeing me now.
Görüyorsun ya, sana ne kadar ihtiyaç varmış.
- You can see how much you were needed.
Görüyorsun ya, ısırmıyor.
You see, it doesn't bite.
Görüyorsun ya, hatırlıyorum.
You see, I do remember.
Görüyorsun ya, sen de bunun bir parçasısın Maurice. Sen benim bir parçamsın. İkimiz de Tanrı'nın birer parçasıyız.
So you see, you're a part of it all, Maurice, just as you're a part of me, and we both are a part of God.
Evet, görüyorsun ya, Bayan Leydi bütün insanların hayatında bir an gelir...
Why, yes, you see, Miss Lady, there comes a time in the life of all humans when...
Görüyorsun ya, güvercin başıboş ve tasmasız olduğunda en iyisinden başkasını almazsın.
You see, Pige, when you're footloose and collar-free, well, you take nothing but the best.
Görüyorsun ya, genç bayan ikimiz de eskisi kadar genç değiliz.
You see, lassie... Neither of us is as young as we used to be.
Görüyorsun ya, bir şeyden korkmuş olsam da, uzun sürmedi.
You see, then, even if I was frightened of something, it didn't last long.
Görüyorsun ya Peg, aslında her şeyi Bay Smithers'ın kaynanası başlattı.
Well, you see, Peg, it all started with Mr. Smithers's mother-in-law.
Görüyorsun ya JJ, Washington'da istihbarat böyle işliyor işte.
See where I get my reputation for being the best-informed man in Washington?
Görüyorsun ya, Teğmen Kello senin insanlarını ne çok seviyor.
That shows Lieutenant Kello likes your people.
Görüyorsun ya, Oliver'i boşama ya da boşanmasına izin verme diye bir niyetim yok.
You see, I have no intention of divorcing Oliver, or allowing him to obtain a divorce.
Görüyorsun ya, Phillips, ölmek istemiyorsun.
You see, Phillips, you don't want to die.
Görüyorsun ya, Tommy, benim küçük eski sorum senin kuramına ne yapabiliyor.
So now you see, Tommy, what my little old question can do to your little old theory.
Görüyorsun ya Nick!
You see, Nick?
Söylediklerinin Frankie'yi ne kadar kötü gösterdiğini görüyorsun.
You see how bad it makes Frankie look, what ya said.
Ah, Brackenbury! Ben bu işleri yaptım ya, şimdi o cinayetler, Edward adına benim aleyhime tanıklık ediyorlar. Görüyorsun, nasıl ödeşiyorlar benimle.
Oh, Brackenbury, I have done those things... which now bear evidence against my soul... for Edward's sake... and see how he requites me.
Görüyorsun, bütün detektifler kocaların karılarını para ya da birbaşka kadın için öldürdüklerini bilir.
You see, all detectives know that husbands only murder their wives for money or another woman.
Görüyorsun ya?
You see?
Görüyorsun, ya?
You see?