English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Z ] / Zamanda

Zamanda traduction Français

25,750 traduction parallèle
Tamam, şu yığının üstüne koy müsait bir zamanda bakarım.
D'accord. Tu n'as qu'à le poser sur cette pile, j'y jetterai un œil quand j'aurai le temps.
Tabii yakıtsız kalıp, yere doğru dimdik inmemiz ve geriye etle dışkıdan oluşan bir krater bırakmamız kaçınılmaz. - Ama aynı zamanda göklerde uçuyoruz.
Bien sûr, inévitablement, on finira par tomber en panne et piquer du nez, ne laissant qu'un cratère de chair et d'excréments, mais en attendant, on plane à dix mille!
Aynı zamanda halacığımın fotoğrafları da var.
Et y a des photos de ma tata.
Onu aynı zamanda rezil buluyorum Monica.
Monica, je le trouve aussi... méprisable.
- Ve en kısa zamanda onarmamız lazım.
Et on doit réparer ça rapidement.
Aynı zamanda Sylvester'in de babası.
Il se trouve aussi qu'il est le père de Sylvester.
İnşası imkansız olarak düşünülen bir silahın sadece var olduğuna değil aynı zamanda düşman bir ülke tarafından test edildiğine inanıyor.
Il pense qu'une arme que l'on croyait impossible à construire non seulement existe, mais serait en plus actuellement testée par une nation ennemie.
Kritik bir zamanda değil miyiz?
Ce n'est pas un moment critique?
Kızıl Gölge yakın zamanda Zacatecas'tan ayrıldı.
L'Ombre rouge : ils viennent d'arriver de Zacatecas.
Tek bildiğimiz, tekerlekli paten antremanı sonrası saat 19.00 ile saat 22.00'de bir arkadaşıyla yiyeceği yemek arasında bir zamanda ortadan kaybolduğu. Yemeğe hiç gitmedi.
Nous savons qu'elle a disparu entre la fin de son entrainement de roller derby à 19 h et le dîner prévu à 22 h. Elle n'y est pas allée.
Aynı zamanda daha büyük bir orospu çocuğu.
Encore plus fils de pute, aussi.
Ama uyandırayım bu aynı zamanda kötü haber de olabilir.
Ça pourrait aussi être la mauvaise nouvelle.
Neşe, umut, sevgi ama aynı zamanda acı sizi insan yapan her şey.
Joie, espoir, amour, mais aussi la souffrance... Tout ce qui fait de vous une personne.
Sadece iyi bir gazeteci olmak için değil aynı zamanda iyi birer insan olmak istediğimiz için.
Pas seulement parce que nous voulons être de bons journalistes, mais aussi parce que nous voulons aussi être de bonnes personnes.
Bu yüzden güçlerimi gizledim, ta ki yakın bir zamanda meydana gelen bir kaza kendimi dünyaya ifşa etmeye mecbur bırakana kadar.
J'ai donc caché mes pouvoirs jusqu'au jour où un accident m'a fait me révéler au monde.
Herkes ofisime. Kısanın da kısası zamanda.
Tout le monde dans mon bureau.
Bu yüzden güçlerimi gizledim, ta ki yakın bir zamanda meydana gelen bir kaza kendimi dünyaya ifşa etmeye mecbur bırakana kadar.
Alors j'ai caché mes pouvoirs jusqu'à ce qu'un accident m'oblige à me révéler.
Kendisi bir medya imparatorluğunun yöneticisi ve yakın bir zamanda National City Güçlü İnsanlar Listesi'nin bir numaralı ismi olarak açıklandı.
C'est la fondatrice et le PDG d'un empire médiatique qui a été nommé numéro un sur la liste des plus influents du National City Tribune.
Zamanda geriye.
Dans le temps.
Bundan haberin var mı? Bunu senin için yaptım aynı zamanda.
Je l'ai fait pour toi aussi.
Bu yüzden güçlerimi gizledim, ta ki yakın bir zamanda meydana gelen bir kaza kendimi dünyaya ifşa etmeye mecbur bırakana kadar.
Alors j'ai caché mes pouvoirs, jusqu'à ce qu'un accident me force à sortir de l'ombre.
Aynı zamanda sanırım yanlış Dünya'ya geldim.
Je pense aussi être sur la mauvaise Terre.
Buraya kazayla geldim. Bir keresinde kazayla zamanda bile yolculuk etmiştim.
J'ai déjà voyagé dans le temps par accident.
Ama aynı zamanda ruhunu da yok edeceksin.
Mais tu détruiras aussi ton âme.
En kısa zamanda uyanmasını umuyoruz.
On espère qu'il reprendra bientôt conscience.
Eşimin kişisel eşyaları uygun bir zamanda açılabilir.
Les effets personnels de ma femme peuvent être défaits à un autre moment.
Doktorun yakın bir zamanda yolculuk yapabileceğini söyledi.
Votre médecin dit que vous pourrez bientôt voyager.
Yakın zamanda kayıp ihbarı da yapılmadı, demek ki kimsenin onu özleyecek vakti olmadı.
Personne n'est déclaré porté disparu pour le moment donc il ne manque à personne.
Uyumadığın bir zamanda...
Elle t'a dit de ne pas dormir...
Ne yapmamı istersin, zamanda geriye gidip onu bir bong gibi içime mi çekeyim?
Mais je dois faire quoi, remonter le temps et dé-baiser avec lui?
Eğer zamanda geriye gidecek olsam Barry Slotnick'i içime çekerdim.
Si je pouvais remonter le temps, je dé-baiserais Barry Slotnick.
Doğru zamanda karşılaştığımıza sevindim.
Je suis ravi qu'on se soit rencontré quand on s'est rencontré.
Parasını ödediğim burun aynı zamanda.
Une bouche pour laquelle j'ai payé, d'ailleurs.
Biliyor musun Fred yakışıklı olabilirsin çekici ve başarılı ama aynı zamanda tam bir hıyarsın.
Tu sais, Fred, tu es peut-être beau, charmant, et prospère... mais tu es aussi un con.
Um, ben yakın zamanda öldüm.
Je suis mort récemment.
Yakın zamanda büyük masraflarla yenilendi.
Elle vient d'être rénovée à grands frais.
Aynı zamanda hâlâ hayatta olan üç eski kocası var.
Elle a aussi eu trois maris qui sont toujours vivants.
Aynı zamanda sana karşı çok kötü bir hareket.
Sans compter que c'est un sale coup envers toi.
- Aynı zamanda neredeyse bütün bunları aşk için bir kenara atacaktım.
- Et pourtant, j'ai failli tout abandonner par amour.
Aynı zamanda jüriden başka bir üye de uydu üzerinden bize katılıyor.
Également avec nous, via satellite, un autre membre du jury.
- O zamanda ortalık batmaz mı?
Ça n'est pas un peu dégoûtant?
Bence aynı zamanda büyük bir şair olan en iyi şoförlerine yepyeni bir otobüs vermeliler.
Moi je pense qu'on devrait donner un bus tout neuf... à son meilleur chauffeur surtout quand c'est un gand poète...
Yani birisi tüfeğiyle falan herhangi bir zamanda oraya girebilir.
N'importe quel fou peut entrer là-dedans avec un fusil ou une arme.
Yanlış zamanda mı geldim?
J'ai interrompu quelque chose?
Suyun yüzeyinde yönlerini bulup, yağdaki hidrokarbonları yarı zamanda tüketebilirler.
Ils peuvent naviguer sur la surface de l'eau, consommant des hydrocarbures d'huile la moitié du temps.
Aynı zamanda üzerinde epey de kan varmış ama alnındaki kesik dışında ciddi bir yara yok.
Ils ont aussi dit que Doyle avait beaucoup de sang sur lui quand ils sont arrivés, mais à part la coupure sur son front, il n'a aucune blessure grave.
Cassie'yi beni öldürmesi için 2020 yılına Spearhead tesisine gönderdim böylece zamanda yolculuk hiç mümkün olmayacak.
J'ai envoyé Cassie à Spearhead en 2020. avec pour instruction de mettre fin à ma vie et de détruire l'invention du voyage dans le temps.
Daha kötü bir zamanda gelemezdiniz.
Je crains que votre timing ne puisse pas être pire.
Zamanda yolculuk bu şekilde işe yaramaz.
Le voyage temporel fonctionne différemment.
Zamanda yolculuğu keşfetmen, Hannah'yı kaybetmen ya da en azından kaybettiğine inanman.
Pour inventer le voyage temporel, vous deviez perdre Hannah... ou au moins le croire.
Aynı zamanda...
Il est aussi...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]