Zamanımız traduction Français
17,820 traduction parallèle
Fazla zamanımız yok.
Nous n'avons pas beaucoup de temps.
Zamanımız azalıyor.
L'heure tourne.
Zamanımız tükeniyor ama.
On manque de temps.
Bence biraz zamanımız var.
Je pense que nous avons un peu de temps.
Gitme zamanımız geldi.
C'est le moment pour nous de partir.
Zamanımız yok gibi görünüyor.
Et apparemment, il n'y a pas de temps.
- Fazla zamanımız kalmadı.
Nous sommes hors de temps.
- Fazla zamanımız kalmadı.
Nous n'avons plus de temps.
- Zamanımız daralıyor.
- Nous commençons à manquer de temps.
Hayatımızı mahveder bizden tutkularımızı ve zamanımızı çalar. Arkadaşlar ve aşıklar arasındaki ilişkiye zarar verir.
Ça amoindrit notre vie, nous dérobe nos passions, loisirs, et ça nuit aux relations entre amis ou amants.
Sana ihtiyacım var. Ve çok zamanımız yok.
J'ai besoin de toi et on a peu de temps.
Hadi, kaybedecek zamanımız yok.
Il ne faut pas perdre de temps.
Tam olarak ne kadar zamanımız kaldı?
Combien de temps avons-nous exactement?
Çok az zamanımız var, sonra yola yine koyulacağız.
On prend un moment, et on continue.
İyilik yapma zamanımız.
C'est une chance de faire le bien pour nous les mecs des quartiers!
Ama planımız işe yararsa Simon'u bulmak için zamanımız olur.
Mais si le plan marche, on pourra trouver Simon.
- Zamanımız tükeniyor, Daisy.
- Nous n'avons plus le temps, Daisy.
- Zamanımız tükeniyor.
- Nous n'avons plus le temps.
Zamanımız yok.
C'est pas le moment.
Zamanımız yok!
Il n'y a pas de temps!
August Corbin'le dostluğumuz gerginleşmişti ama... Her zaman karşılıklı saygımız vardı.
Mon amitié avec August Corbin était tendue, mais il y a toujours eu un respect mutuel.
Fazla zamanımız yok Crane.
Nous n'avons pas beaucoup de temps.
Çocuklar dedenize sürpriz bir doğum günü partisi düzenleyeceğimiz... -... zaman bu bir sırdı hatırladınız mı? - Evet.
Rappelez-vous quand on a organisé une fête pour l'anniversaire de grand-père et que nous devions le garder secret.
Henüz tam bir zaman çizelgesi oluşturmadık fakat planımız kasabada bir konsorsiyum kurup toprakları satın almak ve daha sonra Çinlilerle pazarlıkları yürütmek şeklinde.
- Je crois que... - Pardon! Nous n'avons pas encore décidé d'une date définitive.
Eğer başlayacak olursak bu topluma sağlayacağı faydalar... "Eğer" değil, inşaata başladığımız zaman.
Quant aux retombées positives dont bénéficiera notre communauté, nous en parlerons si...
Peki çocuklarımızı ne zaman okula gönderebileceğiz?
On renvoie quand les enfants à l'école?
Her zaman doğru olanı yapacağımızın sözünü veremem.
Je ne peux pas vous promettre qu'on fera toujours le bon choix.
Zamanınızı aldım ama fikir değiştirirseniz içinde kartım var.
Merci de m'avoir parlé, mais si vous changez d'avis, ma carte est à l'intérieur.
Unutma, benim için daima özelsin. Her zaman biricik kızım olacaksın.
Je veux que tu te rappelles que tu es spéciale, et que tu seras toujours ma petite fille.
Başka zaman bir daha yapacağız tamam mı?
Une prochaine fois.
- Zamanımız yok.
- Tu n'en as pas.
Bu eylemden sorumlu olanlar eskiden bizimle bağlantılıydı. Ancak uzaklaştırıldılar. Bizden farklı dünya görüşüne sahip olduklarını anladığımız zaman.
Les responsables de cette action étaient avec nous, mais ils nous ont quittés quand nous avons découvert que nous avions des différences de... philosophie.
- Zamanınız var mı? - Elbette.
Bien sur.
- Bayan Frost, zamanınız var mı?
Miss Frost, vous avez une minute?
- Zamanımız yok.
On n'a pas le temps.
O zaman adımızı bebek pudramıza yazmayı bırak.
Arrête d'écrire ton nom sur notre talc.
Dağınıklığın kusuruna bakma ama biraz zaman geçirmek için bir yere ihtiyacımız vardı.
Vraiment désolé pour le bazar, mais on devait se reposer un moment, donc...
O zaman yalnız uçacağız desene. Los Angeles mı?
Je suppose que je repars en avion seul.
Sahada her zaman sizden bir adım önde düşmanlarla karşılaşacaksınız.
Sur le terrain, vous ferez face à des ennemis qui ont toujours une longueur d'avance sur vous.
Rosalee, çok zamanımız yok.
Rosalee, on n'a pas beaucoup de temps.
Her zaman anlaştığımız söylenemez ama Arkady Ivanovich iyi adamdı.
On n'a pas toujours été d'accord, mais Arkady Ivanovich était un homme bon.
Evet ama sanırım onu ne zaman ve nasıl kullanacağımızı atladık.
Oui, mais on a sauté la partie où on parlait de quand et comment on l'utiliserait.
Geri dönmek ve para kazanmak istersen kapımız her zaman açık.
Porte est toujours ouverte si jamais vous voulez revenir et de faire vos gars un peu d'argent.
Tamam, iyi o zaman çünkü çünkü federallerle kontratımız bizde kafa başına otuz bin dolar getiriyor.
- Tant mieux, car notre contrat avec le gouvernement nous rapporte 30 000 $ par détenue.
Bay Hunter'dan ne zaman boşandınız?
Quand avez-vous divorcé de M. Hunter?
O zaman ücretim hakkında ciddi olarak konuşmamız lazım.
Dans ce cas, il va falloir parler de ma rémunération.
Dövülmediğimiz ve vurulmadığımız zaman siz de benim iyi niyetimi kazanacaksınız Sayın Başkan.
Quand on cessera de nous passer à tabac et de nous abattre, vous aurez ma bonne volonté, M. le Président.
- Oraya vardığımız zaman anlarsın.
Vous le saurez quand vous y serez.
- Zamanımız yok.
- Nous n'avons pas le temps...
Rip zaman çizelgesiyle oynamamamız konusunda bizi uyarmamış mıydı?
Rip n'a pas dit qu'on ne doit pas trafiquer la ligne temporelle?
Zaman Konseyi yaptığımız hataları düzeltmek için elinden geleni yapacak.
Le conseil du temps va tout faire en leur pouvoir pour corriger les erreurs que nous avons commises.
zamanımız azalıyor 34
zamanımız tükeniyor 18
zamanımız bol 17
zamanımız var 51
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zamanımız tükeniyor 18
zamanımız bol 17
zamanımız var 51
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zaman geldi 92
zamanım var 22
zamanın var 16
zamanlama 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zaman geldi 92
zamanım var 22
zamanın var 16