English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Z ] / Zamanımızın

Zamanımızın traduction Français

7,139 traduction parallèle
Bazen, zamanımızın çoğunu karanlıkta tökezleyerek harcadığımızı unutmak kolaydır.
Il est parfois facile d'oublier qu'on passe... le plupart de notre temps... trébuchant dans l'obscurité.
Zamanımızın barışı.
La paix dans le monde.
Zamanımızın barışı.
Paix à notre monde.
Zamanımızın barışı!
- La paix sur Terre.
- Zamanımızın biyotek kabarcığını bulmak üzereler.
Sur le point de faire éclater la bulle spéculative biotech du jour.
Buna hiç de zamanımız yok.
On n'a pas le temps d'en discuter.
Bebek bakıcılığı yapacak zamanımız yok. Toplamamız gereken sığırlar var.
On n'a pas le temps de faire du gardiennage, il faut qu'on retrace les longhorns.
Görev değişikliği olması, İngiliz vatandaşına füze saldırısı yapmamız daha doğrusu iki İngiliz ve bir ABD vatandaşına yapacak olmamız ve tüm bunların bir dost bölgesinde gerçekleşiyor olması gibi şartları göz önüne aldığım zaman en uygun adımın Dışişleri Bakanı'na danışmak olduğuna inanıyorum.
Devant cette situation, qui constitue... un changement de mission... et qui exige qu'un missile soit largué sur un Britannique, plutôt deux Britanniques, et un citoyen américain, et dans un pays allié... je crois qu'il serait plus approprié que je soumette ceci au ministre des Affaires étrangères.
Yani şuan kibar ve gerçekçi olmak için zamanımız yok, eğer bu şirketin bir sonraki ürün lansmanında olsaydı .. 26 insanın önünde yapılacaktı. .. Ve bu sadece Alameda County'de alışveriş yapanların kılavuzu için basit bir makale olacaktı.
On n'a donc pas le temps d'être polis ou réalistes, car si on l'est, le prochain lancement de cette entreprise sera fait devant 26 personnes et un pigiste du Guide d'achat d'Alameda.
Bekle, daha fazla zamanımız var sanıyordum.
- On n'a plus de temps?
- Zamanımız yok.
- On n'a pas le temps.
Her zaman ragbi kulübünden çocuklarla mı takılırsınız?
Est-ce que vous êtes obligés d'être tout le temps avec des gars du club de rugby?
Bugün zamanı boşa harcamayız umarım.
Espérons que nous n'allons pas perdre notre temps aujourd'hui.
Bunun için zamanımız yok. Kahverengi şeyini geri alabilirsin.
On n'a pas le temps, mais vous pouvez récupérer votre truc.
Havuza atlayıp senin küçük odun evini kırdığım ve senin küçük bir kız gibi ağladığın zamanı anlatacağım.
Je leur dirai quand j'ai sauté dans la piscine et j'ai cassé ta maison de bois - et tu pleurais comme une fille.
Ona bakmayın. Gerçi zaman gösterecek, belki ileride Otel Üstün Kalite'yi de kanatlarımızın altına alırız ve eski dostum Kushal kendini benim hemen altımda çalışırken bulabilir zira bağışlayıcı olmak bunu gerektirir.
Ne le regardez pas, même si dans un avenir proche, nous ferons également l'acquisition du Supreme Quality Hotel, et que mon vieil ami Kushal aura un poste juste au-dessous du mien.
Hayır. Buna zamanımız olmayacak.
On n'a pas le temps pour ça.
5 yıldan beri bu kızın duvarında asılı durup düşünceli Wolverine suratını takınıyorum. Artık durmamın sebebi ise beni indireceği zaman kendisini suçlu veya ihanet etmiş gibi hissetmesidir kesin.
Je fais mon Wolverine ténébreux sur ce mur depuis 5 ans et 3 mois, et si je suis encore là, c'est parce qu'elle se sentirait déloyale en m'enlevant.
Bu heykel dikildiği zaman, oğlunuz, Kralımız Bhallaladeva'nın şanı... tüm dünyada sonsuza kadar var olacak.
Une fois la statue érigée, ton fils, la fierté de notre Roi Bhallaladeva... régnera à jamais sur le monde entier.
Bay Bennett. Ted'le ilk olarak nerede ve ne zaman karşılaştınız? Nasıl yani?
M. Bennett, où et quand avez-vous connu Ted?
Ne zaman elden çıkarılacağını sadece aradığımız kişi bilecektir.
Seul notre pirate saurait exactement quand se retirer.
Ne zaman tırmanıp tırmanmayacağımızı karar verme hakkını sana kim verdi?
Qu'est ce qui te donne le droit de nous dire quand on peut grimper et quand on ne peut pas.
Bunu Krakauer'a söylemedim. Neden Everest'e tırmandığımızı sorduğu zaman.
Tu sais je n'ai jamais dit ça à Krakauer quand il nous a demandé pourquoi on grimpe l'Everest.
Gelin, fazla zamanımız yok.
On n'a plus beaucoup de temps.
119.karayolundan, hatırladınız mı? Hani şu korkuluğu kırmaya karar verdiğiniz zaman.
Vous rappelez-vous, sur la 119, quand vous avez décidé de faire une sortie de route?
Geceleri zorluk çıkardığımızda mesela. 'Hayır, yatmayacağız'dediğimizde. Babam hiçbir zaman kalkıp da...
Le soir, quand on refusait d'aller se coucher, mon père n'était pas là pour dire :
- Şu anda paranın yerini bilmiyorlar. - Bulana kadar ne kadar zamanımız var Cor?
On a combien de temps avant qu'ils ne le découvrent?
Kırmızı bir üniformanın gösterişinden gözleri kamaşmış aptal kızları her zaman küçümserdim ve asla yapmayacağıma yemin ettiğim şeyi şimdi bizzat yaptım.
J'ai toujours méprisé ces filles stupides, éblouies par des flatteurs en uniforme écarlate. Et j'ai fait ce que j'avais juré ne jamais faire.
Valla, biraz acele edin, zamanımız kısalıyor.
Terminé. Faites vite, on n'a plus de temps.
Bunu tartışmak için fazla zamanınımız yok.
- Tu pourrais y arriver. - On n'a pas le temps.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Merci de m'avoir reçue.
Uzun zaman önceydi ve kızın yaşı tutmuyordu, ama sanırım konsolosluk bu tarafta. - Tamam, efendim. - Tamam.
- À l'époque, elle était mineure... mais je pense que l'ambassade était par là.
- Buna zaman yok, bu bizim zamanımız işte!
On n'a pas le temps. Ceci est notre moment!
Kızım yarın buraya geliyor dolayısıyla onunla biraz zaman geçirmeliyim.
Eh bien, ma fille arrive en ville demain, alors j'avais prévu passer un peu de temps avec elle.
Kaçtığımız zaman atarsın.
Tu t'en débarrasseras quand on s'enfuira.
Saygısızlık olmasın ama haftalık ders için zamanımız yok.
Sans vouloir manquer de respect, mais on a pas le temps pour une "leçon de la semaine".
Sue Sylvester'la ya da herhangi bir Sue Sylvester'la karşılaştığımızda her zaman kazanamayacağımızı ama savaş vermeden yok olmayacağımızı göstermek.
Ou n'importe Sue Sylvester que vous rencontrerez dans votre vie et leurs montrer qu'on ne gagnera p-e pas toujours, mais qu'on ne laissera pas tomber sans se battre.
Fazla zamanımız yok o yüzden formalite kısmı geçeceğim.
Nous n'avons pas beaucoup de temps donc je passe les formalités.
Bakın, bir dolu acayip kara delik zırvalarını okuyorum şu an ama kısacası bizim zamanımızla 1 dakika 14 saniyede geleceksiniz.
Je peux voir plein de singularités, et de conneries de trous noirs... mais en gros vous allez être partis une minute, 'et 1 4 secondes de notre temps... Et 14 secondes de notre temps...
- Masalarımızın olduğu zamanı aldım.
Je compte à partir de notre bureau.
Çok fazla zamanımız yok.
Nous n'avons pas beaucoup de temps.
Eğer gerçek polisleri arayıp, telefonun izini sürdürüp peşime düşmeye kalkarsan ; ahbap, ben çok çılgın biriyim, işte o zaman sen ve kızına tarfi edilmez acılar yaşatırım.
Si vous appelez les vrais flics, essayez de trouver ce portable ou autre, je suis si fou que je vous enverrai en enfer.
Ne zamanımız ne de yemeğimiz vardı.
Nous n'avions ni le temps, ni la nourriture.
Ayartıldığınız zaman da "emeklilik hesabım var" ya da "diş ipim var" diyor musunuz?
Et lorsque vous séduisez, est-ce que vous dites, "J'ai un 401k"? Ou je me brosse les dents? Non.
Lindy'nin orijinal fotoğrafından ayırt edilen tek şey Lindy ve Sara'nın yüzü, ve bunları başka bir yere taşıdığımız zaman 4 farklı ayrık fotoğraftan parçalar elde ediyoruz.
Les seules parties qu'il a gardé de la photo originale sont les têtes de Lindy et Sara. et une fois qu'on les retire, Il nous reste des pièces de quatre autres photos séparées.
- Zamanımız yok.
On n'a plus le temps.
Eğer gecenin sonunda Mösyö Brousseau'ın rüyaları süsleyen büyük Fransız siki nefis kalçanın dibine kadar gömülmüş olmazsa o zaman yanlış bir şey yaparsın bu durumda ben...
Si, à la fin de la soirée, M. Brousseau ne rêve pas de sa grosse queue de Français au chaud entre vos délicieuses cuisses, c'est que vous vous serez trompée, auquel cas je serai... déçu.
Ya oyları garantiye aldığımız halde altını zamanında alamazsak?
Alors que se passera-t il si nous gagnons le vote et que l'or ne soit pas livré en temps opportun?
Bay Kaplan, kocalarımız askeri kontrol pilotları. Her zaman uzaktalar ve her zaman hayatlarını tehlikeye atıyorlar.
M. Kaplan, nos maris sont pilotes dans l'armée, toujours à risquer leur vie.
Üzgünüm, gerçekten üzgünüm. Her zaman bunu bilmiyordun çünkü bana göre Kate her şey, arkadaşlarımızın bu akşam burada toplanması bunun için.
Et je suis désolé, sincèrement, que tu ne l'aies jamais su car pour moi, Kate, c'est ça, c'est tout ça, pourquoi nos amis sont ici ce soir.
Zamanımı harcadınız.
Quelle perte de temps!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]