English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ A ] / An hour

An hour tradutor Turco

27,765 parallel translation
No, but I saw him an hour ago and he was awake.
Evet ama bir saat önce gördüm.
You took my blood an hour ago.
Kanımı bir saat önce aldın zaten.
The flight's, what, an hour?
Bir saate uçuyorum.
I'm, like, an hour away.
Bir saatlik falan yolum kaldı.
He just told us he jerked off in the mud an hour ago.
Bir saat önce çamurda otuz bir çektiğini anlattı bize.
I mean, they're still breathing, but I can't wake them up, and it's been over an hour.
Yani, hala nefes alıyorlar ama onları uyandıramıyorum ve bir saati geçti.
We're less than an hour out from the space station.
Uzay istasyonuna 1 saatten az bir mesafe kaldı.
It'll be about an hour before the mining colony realizes the payroll's missing.
Maden kolonisi, ödemelerinin eksik olduğunu 1 saat içinde anlar.
Say... an hour either side of midnight.
Gece yarısının bir saat öncesi ve sonrası arasında.
Nothing happens for a half an hour.
- Yarım saat boyunca bir şey olmuyor.
He was going, like, two miles an hour.
Saatte 2 km falan gidiyordu.
What? I'm half an hour from having the ass of my dreams.
Rüyalarımdaki kıça kavuşmama sadece yarım saat kaldı.
Well, the timeline the FBI gave us was an hour and a half, and this is where Air 12 was flying.
FBI bize bir buçuk saatlik bir zaman verdi, burası Hava 12'nin o arada uçtuğu yer.
And then, an hour and 20 minutes later, Vince leaves.
Bir saat 20 dakika sonra Vince gidiyor.
Dead less than an hour.
Öleli bir saatten az olmuş.
Then his personal trainer got here, and they spent an hour lifting weights in the home gym.
Sonra özel çalıştırıcısı geldi ve evin spor salonunda ağırlık kaldırarak bir saat geçirdiler.
She stays with Mr. Cushing for an hour.
Bir saat boyunca Bay Cushing'le kalıyor.
I get back within an hour. "
Bir saat içinde cevaplarım. "
And we can get it out of our way, the appointment is $ 600 an hour.
Randevunun saati 600 dolar. Kredi kartı kabul ederim.
So, that was an hour.
Bir saat böyle geçti yani. Sağ ol.
For $ 600 an hour, more if her boyfriend joins in.
- Saati 600 dolar. Erkek arkadaşı da katılırsa daha fazla.
An hour or two.
Bir saat, ya da iki.
He's only been conscious for an hour or so.
Bir saat kadar uyanık kalacak.
- About an hour and a half ago?
- Bir buçuk saat önce?
He came back at about noon, stayed for an hour, and then, left again until 5 : 00.
Öğlen eve geri döner, bir saat kalır ve sonra 5 : 00'e kadar dışarda olurdu.
Body only loses a couple degrees of heat an hour after you kick it.
Öldükten sonra vücüt ısısı sadece bir kaç derece düşer.
I can't believe you kept that up for an hour.
Bir saattir bunu yaptığına inanamıyorum.
Wait, have... I've been here for an hour?
Bekle, bir saattir burada mıyım?
but we sort 30,000 pieces of mail a an hour and deliver 209 million pieces of mail to 150 million different addresses a year.
Ama saatte 30.000 çeşit postayı yılda 209 milyon postayı, 150 milyon farklı adrese teslim ediyoruz.
Oh, uh, uh, my flight leaves in an hour, so...
Uçağım bir saat sonra, o yüzden... Peki ya iki saat sonra olursa?
Do you remember when we were little I always got to go to bed an hour after you?
Küçükken, senden bir saat sonra yattığımı hatırlıyor musun?
As soon as we get a swab to the lab, best bet's an hour.
Örneği alır almaz, en iyi ihtimalle bir saat.
I'm on a plane for Philly in an hour.
Bir saat sonra Philly'e giden bir uçakta olacağım.
We don't bill you out at 350 an hour to make copies. Now get your ass back to work.
Sen fotokopi çıkar diye saatine 350 dolar ödemiyoruz.
We have a settlement meeting in an hour.
Bir saat sonra toplantımız var.
So you have about an hour to sign on the dotted line, or that money's gone forever.
Yani o kağıdı imzalamak için bir saatin var yoksa o para yok olup gider.
An hour ago.
- 1 saat önce. - Aman Tanrım.
Or it was till, like, an hour ago.
Doğum günümdü, bir saat geçti.
Pay yourself an extra 50Â ¢ an hour, make up the difference.
Kendine saatte 50 sent daha fazla ödeyip arayı kapa.
- An extra buck an hour.
- Saatlik ekstra bir dolar.
No, but he'd been dead less than an hour.
Hayır, Fakat daha öleli bir saatten az olmuştu.
Okay... we have less than half an hour but that should be more than enough.
- Tamam yarım saatten az vaktimiz kaldı ama fazla fazla yetmesi lazım.
We can be there in an hour and a half, tops.
En fazla bir buçuk saate orada olabilirim.
Yeah, but if you finish it in under an hour, they give you a pin.
Evet ama bir saatten önce bitirirsen rozet veriyorlar.
And if we wait a half an hour, we can go swimming.
Ve yarım saat beklersek yüzmeye gidebiliriz.
Well, we have an hour.
- Hala bir saatimiz var.
Speaking of super villains, you asked about my father today and then you disappeared for an hour.
Süper-kötülerden bahsetmişken, bugün babamı sormuştun sonra bir saat boyunca ortalarda yoktun.
Been here for almost an hour now.
Nerdeyse bir saattit burdayım.
I have to be at work in less than an hour.
Bir saat içinde işte olmalıyım.
Will be in an hour or so.
Bir saat içinde olacak.
That you'd just walk up to a bar at this hour, my old expert on Internet dating here has an order waiting for you.
- Bu saatte bara geliyorsun ve benim internet aşkları uzmanı siparişini çoktan hazırlamış.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]