An hour and tradutor Turco
4,806 parallel translation
- I don't know, but apparently I gotta drive an hour and a half to find out.
- Bilmiyorum ama görünüşe göre bir bir buçuk saat araba kullanmam gerecek.
I mean, a guy rubbed me for an hour and didn't expect anything back?
Adamın biri, sırtımı bir saat kadar ovdu ve karşılığında hiçbir şey istemedi.
The one that took an hour to an hour and a half for a firm mold.
Bir firma kalıbı için bir ile bir buçuk saat arası süren o şey.
So, by my estimations, we're about an hour to an hour and a half from the PGF film site.
Tahminime göre 1-1,5 saat sonra PGF film alanındayız.
We've been waiting here for an hour and no-one's here.
Bir saattir burada bekliyoruz ve gelen giden yok.
We've got an hour and a quarter left.
1 saat 15 dakikamız kaldı.
Well, that gives us an hour and a half... by my count.
Hesabıma göre bir buçuk saat vaktimiz var.
About an hour and a half ago.
Bir buçuk saat önce.
We've been interviewing him for about an hour and 20 minutes and we're the first ones who've spoken to him, though he doesn't know why we are.
Onunla bir saat yirmi dakikadır konuşuyoruz ve onunla ilk görüşen bizmişiz. Neden olduğunu bilmiyor.
An hour and a half.
Bir buçuk saat sonra.
That's an hour and 20 minutes from now.
Bir saat 20 dakikamız var şuandan itibaren.
Oh, I can't believe that took an hour and 45 minutes.
Ah, bir saat kırk beş dakika geçmiş, inanamıyorum.
Ben thinks we have about an hour and a half till the baby wakes up.
Ben, bebek uyanıncaya kadar bir buçuk saatimiz olduğunu düşünüyor.
I've only got an hour before my next shift and lucky me, I've got a hot date with the cutest girl in town.
Bir sonraki vardiyama bir saat var ve ne kadar şanslıyım ki, şehrin en tatlı kızıyla ateşli bir randevum var. Emma nerede?
One camera located Julian, but by the time the software was able to ID him and report it, an hour had passed.
Bir kamera Julian'ı buldu ama program onu tanıyıp raporlayana kadar bir saat geçti.
Get them to you and the squints in less than an hour. Thank you. Um...
Bir saat içinde senin ve ineklerin elinde olur.
It's about a family curse, a stolen emerald necklace, an unidentified body found in a squire's grave, and a family tradition involving a nine hour bell ringing ceremony to kick off the new year.
Bir aile laneti, çalınmış zümrüt gerdanlık köy ağasının mezarında bulunan kimliği belirsiz bir ceset ve yeni yılı karşılamak için 9 saatlik zil çalma töreni yapan bir aile geleneğiyle ilgili.
Three and a half at five bucks an hour... that's 17.50.
Saat başına 5 papelle üç buçuk saat çalışmam karşılığında 17.5 papel almam gerek.
It'll be $ 150 an hour, and a minimum of two hours per week.
Saatliği 150 dolar olacak, ve her hafta en az iki saat.
Tell you what, you should meet me in Hinano's in an hour, and I'll bring by a copy of Miracleman number 15.
Ne diyorum bak, bir saate Hinano'da ol. Ben de sana Miracleman'in 15. sayısını getireyim.
And also, it was very fresh, like no more than an hour old.
Yeni bir kokuydu ayrıca, en fazla bir saatlik.
I'll call the babysitter and tell her to meet you at the house in an hour.
Bakıcıyı arayıp bir saat içinde seninle evde buluşmasını söylerim.
I stay there for half an hour, then I come back and get down to work.
Orada yarım saat kalırım, sonra dönüp işe başlarım.
I was just driving by with some baby stuff we didn't need and, uh, well, here's some diapers Maggie's too big for, and an incredible educational toy I forgot to give Bart. Thanks. Hey, could you babysit for an hour?
Bebek eşyalarıyla burdan geçiyordum da Maggie için büyük olan bebek bezleri ve Bart'a vermeyi unuttuğumuz eğitici oyuncakları sana vereyim dedim.
Where at this hour people stand around... and sit in their rooms with handkerchiefs...
İnsanlar şu an çevrede ve odalarında ellerinde mendillerle izliyorlar.
[Kanter] And these guys were out there with these bikes with no brakes, going around the track, close to a 100 miles an hour.
ve o adamlar dışarıda bu frensiz motosikletler üzerindeydiler, saatte 100 mile yakın hızlarda gidiyorlardı.
On the day of the abduction, she was taken at 10 a.m., and you said you were out at the time, and came back an hour after the abduction.
Kaçırılma günü, Bom saat 10'da götürüldü. O sırada dışarıda olduğunuzu ve bir saat sonra geri döndüğünüzü söylemiştiniz.
If you called an hour later, Callis would have talked about you and about Brendan.
Eğer bir saat geç arasaydın Callis, Brendan'la olan ilişkini anlatmış olacaktı.
And you're supposed to be there two hours before, and the airport's an hour away.
İki saat önce orada olmak zorundasın ve havaalanı bir saat uzaklıkta.
So unless you want to put on heels and fuck me for an hour, you need to stop being a little bitch.
Topukluları giyip bir saat boyunca beni sikmek istemiyorsan fahişe gibi davranmayı bırak.
About an hour ago on Fox Friends, Hank Williams Jr. compared Boehner and Obama playing golf to Hitler and Netanyahu playing golf.
Bir saat kadar önce "Fox and Friends" de Hank Williams Jr Boehner ile Obama'nın golf oynamasını Hitler ile Netanyahu'nun golf oynamasına benzetti.
I'm the executive producer of our 10 : 00 hour Right Now with Elliot Hirsch and I'll give you a segment.
Saat 10'daki "Elliot Hirsch ile Şu An" programının sorumlu yapımcısıyım ve sana bir bölüm vereceğim.
Half an hour to the airport, and from there already home.
Havaalanı yarım saatlik yol, zaten evim orada.
And in the space of an hour, the subject has lost all interest in a woman with whom he had been in love for years, because of a perceived stupidity relative to himself.
- Ve yarım saatlik bir zamanda denek yıllardır aşık olduğu kadına olan tüm ilgisini yitirdi, karşı tarafta... -... aptallık algılaması nedeniyle.
You've got'til quarter past the hour to get me my plates, two carriages out in front, a clear path to the docks, and an unguarded boat waiting there.
Sen'til var saat son çeyrek benim plaka almak için, önünde iki arabaları dışarı, dock açık bir yol, ve savunmasız bir tekne orada bekliyor.
Joe Fox's cellphone Friday afternoon, and then, an hour later, someone called in to High Crest using Caitlin's landline.
Bir saat sonra biri Caitlin'in ev telefonundan Zirve Yapım'ı aramış.
Because Julia just moved here from Chicago and she doesn't know anybody yet, so I've only got a 36-hour window before she meets a guy with an actual job.
Çünkü Julia az önce Chicago'dan taşındı ve henüz kimse bilmiyor, yani çok az bir vaktim var gerçek bir işi olan adamla tanışmadan önce.
Mike, this is kind of a delicate situation. I'm gonna meet her in about an hour. Why don't you meet me, and we'll go together?
Onunla bir saat içinde buluşacağım,... neden ikimiz buluşup beraber gitmiyoruz?
Because it's 7 : 30 and I'm expecting you in half an hour.
Çünkü saat 7 : 30 ve senin yarım saat içinde burada olmanı bekliyorum.
And I wake up an hour later with an empty wallet and a killer headache.
Bir saat sonra boş bir cüzdan ve baş ağrısıyla uyandım.
As in they hijacked his cloud and wiped it clean an hour after he died.
Ölümünden 1 saat sonra... sanal data bankasını kırıp, tamamen temizlemişler.
You get your shit together and get ready to leave here in an hour.
Dinle. Eşyanı topla ve bir saat içinde gitmeye hazır ol.
I only get him for an hour between his vacations in Aspen and Cabo.
Aspen'den Cabo tatiline geçmeden önce bir saat yakalayacağım ancak.
Yeah, you spent months working on it, and then someone got there an hour ahead of you.
Evet, üzerinde aylarca çalıştın ama biri senden bir saat önce işi yaptı.
Look, an hour ago, I was walking to Grand Central to get the rest of the cash, and I just...
Bakın, bir saat önce Grand Central'e paranın kalanını almak için yürüyordum.
Or maybe we could make it two and have an hour to recover?
Veya belki iki saatte yaparız ve bir saat kendimize kalır.
You think if you were an hour later at the museum and that we never met, that you'd end up like a truck driver instead of a photographer?
Müzeye bir saat sonra gelseydin hiç tanışmamış olacağımızı ve sonunun fotoğrafçı olmak yerine bir kamyoncu olacağını mı düşünüyordun? Kaderin kurbanının bizler olduğunu hiç sanmıyorum.
I want an answer and a strategy on getting her out of custody by the top of the hour.
Bir cevap ve bir saate kadar onu oradan çıkarmak için bir strateji istiyorum.
She thought the two of them were sleeping together because the courier would back the truck up to the garage and stay for half an hour.
İkisinin birlikte yattığını düşüyor çünkü kuryenin garaja kamyonla girdiğini ve yarım saat civarı kaldığını görmüş.
And then, an hour later... she is in Copenhagen.
Bir saat sonra Kopenhag'ta.
An hour ago, a homeless couple out by the old Hobart plant saw a bunch of gang members and guys on motorcycles. They fit a familiar profile.
Bir saat önce eski Hobart fabrikası civarındaki evsiz bir çift aşina profillere uyan bir sürü çete üyesi ve motosikletli adam görmüş.
an hour and a half 32
an hour ago 223
an hour 634
an hour later 63
hour and 17
hour and a half 25
andale 45
andre 702
andres 26
andrea 546
an hour ago 223
an hour 634
an hour later 63
hour and 17
hour and a half 25
andale 45
andre 702
andres 26
andrea 546
andrei 220
and then 7362
andrew 1394
andy 3665
andreas 75
and you 7643
andi 114
ando 91
andromeda 21
andrews 141
and then 7362
andrew 1394
andy 3665
andreas 75
and you 7643
andi 114
ando 91
andromeda 21
andrews 141
andiamo 19
anderson 358
android 81
and now 4728
anders 163
andersen 24
and i 3645
and then i met you 29
andie 143
and just like that 171
anderson 358
android 81
and now 4728
anders 163
andersen 24
and i 3645
and then i met you 29
andie 143
and just like that 171