English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ B ] / But there you go

But there you go tradutor Turco

1,077 parallel translation
But I didn't think the Feds would waste one of their own, but there you go.
AmaFedler kendi zamanlarını harcamazlar, amasen harcarsın.
I'm embarrassed to show them to you now as it happens, but there you go, for what they're worth.
Çizim devam ederken göstermekten hicap duyuyorum, ama buyrun bakalım, kıymetlendirin.
You knew that, Mitchell, but you didn't go there.
Bunu biliyordun, Mitchell ama oraya gitmedin.
But I wouldn't go in there if I were you.
Ama yerinde olsam oraya gitmezdim.
But if you go out there and try to tell him he's wrong... then want to try to whoop everybody, see?
Αma οraya gidip de οna hatasιnι söylemeye çalιşsanιz... herkese yumruk atmaya başlayacak, değil mi?
But I figure there's enough women out there... for a brother who's supposed to be your partner, you can go out there and catch.
Οrtağιmιn karιsι söz kοnusuysa... dιşarιda yeterince kadιn νar, git οnlarι taνla diye düşünürüm.
I don't know, but I want you to go down there and tell everyone everything is going to be all right.
Bilmiyorum, ama senden gidip herşeyin yoluna gireceğini söylemeni istiyorum.
But there I was, you know, saying I wanted to go kill some gooks.
Ama oradayken sadece gidip o pislikleri öldürmek istediğimi söyleyip duruyordum.
Oh you presumptuous mortals, one of you, eyes blind folded by me... but there is still time to go back.
Ah sizi küstah ölümlüler, birinizin gözleri kapanacak... ama hala geri dönme şansınız var.
If you go there a point, but I am obliged to stay here.
Onlar gidebilir, ama biz burada kalıyoruz.
Now, you can go on in there and shut the door on me but if you do, do it for good.
Şimdi içeri girip, kapıyı suratıma kapayabilirsin ama yaparsan, bu son olacak.
But you don't go in there to try and change their system usually.
Söyleyebileceklerim bu kadar. Ama şunu söyleyeyim, çıkıp da sistemi değiştiremezsiniz.
NOW, YOU GO AROUND AND LOOK AT WALTER'S. NOW, HE BE SITTING OVER AN OVEN WITH NOTHING BUT A COAT ON AND SITTING AROUND THERE, RUBBING THEIR KNEES ALL DAY
Adam bütün gün sırtında bir kabanla ateşin başında oturuyor, bütün gün dizlerini ovuşturuyor ottan başka bir şey yemiyor ve talihsiz bir kaderle cebelleşiyor.
But I wouldn't go in there if I were you.
Ama yerinizde olsam içeri girmezdim.
You won't pass however much, but as much as merchant from my country will go to Brasov or through there towards other places.
Her ne kadar siz sınırı geçemeyecek olsanız bile, ülkemdeki tüccarlar Brasov'a veya, Brasov'dan geçerek başka yerlere gidebilecektir.
I know you meant well but the children can never go there.
Sizi anlıyorum ama çocuklar oraya asla gidemezler.
If you go straight, about 200 meters, but there's no going straight here.
Eğer düz gidersen, 200 metre kadar, ama düz gidemeyiz.
But I wouldn't go in there with that horse if I were you.
Ama yerinde olsam o atın yanına girmezdim.
She's in Room 25, but you can't go up there.
25 numaralı odada kalıyor, ama yukarı çıkamazsınız.
I know a lot of you soccer jocks think it's okay to go out there and try to pull one over on the referee when he's not watching, but I'm here to tell you that nobody...
Birçok futbolcu için sorun olmadığını düşündüğünü biliyorum... Hakemin göremediği zamanlarda kuralları çiğnemeyi... Buradaki kimseyi itham etmiyorum.
But before we go there, I would like you to... know the answer for the questions that arose.
Ancak oraya gitmeden önce, karşılaşacağımız soruların cevaplarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kill me but i will not let you go. What is there in her which i don't have?
Bende olmayan ne var onda?
I realize that, but there's something you should- - l've got to let you go, George.
Anlıyorum yapmanız gereken işler var... Sana gitmen için izin vermemiş miydim, George?
But you wouldn't wanna go up there, son,
Ama yukarılara çıkmak istemezsin evlat.
But you have to sleep on the way up and sleep on the way down, otherwise you'd go cuckoo and there wouldn't be enough food aboard the flight for everybody.
Ama yukarı gidip aşağı inerken uyuman lazım, yoksa aklını oynatırsın. Hem gemide de yolculuk boyunca herkese yetecek kadar yiyecek kalmaz.
But there are two reasons why I'm not going to go to bed with you.
Ama seninle yatağa girmeyecek olmamın iki sebebi var.
But you know I must go there to warn the king.
Ama oraya kralı uyarmak için gitmeliyim.
But you cannot go up there sir!
Ama yukarıya böylece çıkamazsınız bayım!
I'm sorry, but you can't go in there right now. He's in conference.
Üzgünüm, Ama Şu Anda Görüşemezsiniz Toplantıda..
Yes, but I wouldn't go in there if I were you.
Evet, fakat senin yerinde olsam oraya girmezdim.
Lorraine. Have you ever been in a situation where you knew you had to act a certain way, but when you got there, you didn't know if you could go through with it?
Lorraine, hayatında hiç önceden nasıl davranman gerektiğini bildiğin halde, yeri geldiğinde hiçbir şey yapamadığın bir durum yaşadın mı hiç?
But when you hear the reason why... you and the Don are gonna understand there was no other way we could go.
Ama sebebini duyunca Baba da sende bana hak vereceksinizdir.
Wait there and you shall receive a sign, but do not go inside.
Orada bekle. Bir işaret alacaksın. Ama içeri girme.
You look pretty good, but, you know, just do me a favour when you go up there.
Oldukça iyi görünüyorsun, ama yukarı çıkınca bana bir iyilik yap.
YOUR MOTHER, FATHER, GRANDFATHER ALL GOT A GOOD EDUCATION THERE. BUT YOU GO WHERE YOU WANT TO GO
Annen, baban, büyükbaban hepsi orada çok güzel bir eğitim gördüler, ama sen nereye gitmek istiyorsan oraya gidersin ya da bana cevap vermek zorunda kalacaksın.
I know you probably want to go uptown, but if you want... There's the Armenian joint on 8th Avenue if you want to eat.
Muhtemelen şehir dışına çıkmak isteyeceksiniz ama eğer isterseniz 8.caddede ki Ermeni ortağımda yemek yiyebilirsiniz.
You could also eat at the club, but if you want to go there...
Kulüpte de yiyebilirsiniz.
I'd go in there with you, but they know my face and they'd wanna push it in.
Oraya seninle giderdim ama yüzümü tanıyorlar ve onu ezmek istiyorlar.
I am shocked at you, Barbara. I am really, really shocked, you know? There but for the grace of God go you or I.
Bu adam ölümden döndü ve sen -
But go on, to the right, to the left, or is it two times left and you're there.
Sonra sağ, sol. Yoksa sol, sol muydu? Sonra karşınıza çıkar.
But you know, when you're down, there's no place to go but up.
Ama biliyorsun, üzgün olduğunda gidecek yer yoktur.
Then you departed but you didn't go home, oh no Doctor Sterndale, you went to the vicarage and you waited there for some time.
Sonra oradan ayrıldınız,... ama eve gitmediniz,... hayır, Doktor Sterndale, Papaz evine gittiniz ve bir süre orada beklediniz.
I understand why you have to do this but I wish you didn't have to just cause you're leavin doesn't mean I'm lettin you go there doing things that um give it the cool factor, the music
Bunu neden yapmak zorunda olduğunu anlıyorum. Ama keşke buna mecbur olmasaydın. Buralardan gidiyor olman seni bırakacağım anlamına gelmiyor.
But you can't go in there!
Ama oraya giremezsiniz.
Dr. Smet, you ever look around this place... at these patients and think... there but for the grace of God, go I?
Dr. Smet, hiç hastalarla dolu bu yere bakıp... çok şükür benim başıma gelmedi diye düşündünüz mü?
But before we go, there's something I gotta tell you.
Ama atlamadan önce, sana söylemem gereken bir şey var.
I'll quickly go through these and get them back to you tomorrow. Fine, but there's no rush.
Peki ama acele etmeyin.
Maybe you can never go back to the old life, but maybe there's a new one with maturity and understanding.
Belki asla eski yaşamınıza dönemezsiniz. Ama olgunluk ve anlayış üzerine kurulu yepyeni bir hayata başlayabilirsiniz.
But I'll tell you what I'm going to do, hear me, I'm gonna go over there and give them Koreans more of my money.
Bakın, ben gidip o Korelilere biraz daha para kazandıracağım.
- You and Brandon. - We were. But he's out here where it's like paradise, and I'm still back there where the only reason people wear sunglasses this time of year is so they don't go snow-blind.
Ama o burada 291 00 : 21 : 37,816 - - 00 : 21 : 39,943 cennet gibi bir yerde, ve ben hala yılın bu zamanlarında insanların güneş gözlüğü takmasının tek nedeninin kar-körü olmamak olduğu yerdeyim.
Go ahead, laugh all you want, but he was there, and I was there, and he is very real.
İstediğiniz kadar gülün ama o gerçekten oradaydı, ben de oradaydım ve gerçekti.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]