Hand in hand tradutor Turco
14,495 parallel translation
Did he cut his hand in Los Angeles or in Chicago?
Elini Los Angeles'ta mı kesti yoksa Chicago'da mı?
On one hand, he was the driver In what looked like simpson's getaway attempt. There was passports,
Bir taraftan Simpson kaçarken onun sürücüsü gibiydi.
Put him in irons and hand him over to the Freys.
Zincirleyin ve Freyler'e teslim edin.
I don't need you to hold my hand, and I don't need your emotions getting in the way of what we have to do.
Elimi tutmana ihtiyacım yok yapmak zorunda olduğumuz şey için duygularının beni engellemesine de.
And even though he could barely see his own hand in front of his face, Hanzo and his army of loyal samurai pressed on through the blizzard.
Burnunun ucundaki kendi elini bile güçlükle görebiliyorken Hanzo ve sadık samurayın ordusu kar fırtınasının içinden ilerlemiş.
- Cowboy gets his feet down on both sides of the bull. One hand in the air.
ayakları boğanın iki yanında, bir eli havada.
Just pins and needles in the hand.
Sadece elimde uyuşma oluyor.
Your card in the hand, please.
Elindeki kart, lütfen.
We lay our future in thy hand
Geleceğimizi onun ellerine bırakıyoruz
If this hand, or any other hand, for that matter, touches my daughter in a way I don't like... I'd hate to see something happen to your life line.
Bu el ya da diğer herhangi bir el hoşuma gitmeyecek bir şekilde kızıma dokunursa hayat çizgine görmekten nefret edeceğim bir şey olur.
All right, listen, rewrite it in your own words, hand it back to me tomorrow, I'll only knock you down one letter grade, all right?
Tamam, bak. Ödevi kendi kelimelerinle tekrar yaz. Yarın getir, notunu bir harf daha yükselteyim.
- She's alive in your hand. - ( CROWING )
Senin ellerinde canlandı.
Better than having a pen in your hand, isn't it?
Elinde kalem tutmaktan daha güzel değil mi?
More like having your cock in your hand.
Sikini eline almaya benzer.
I was gonna wait until you had a strong cup of tea in your hand.
- Sen şöyle koyu bir çay içene dek bekleyecektim.
We need to fix the hand over in advance.
- Oğlumun iadesini şimdiden konuşmalıyız.
I tell you what, I swear at one point... at one point I looked down, I got the top of her head, and I thought she was going to pull me cock off in her hand and fucking throw it out of the window.
Valla bir an geldi aşağı baktım elim kızın başının üstündeydi ve eliyle sikimi koparıp camdan atacak sandım.
"Have a plan, don't be afraid, and have plenty of antacids on hand in case of indigestion."
Plan yapın, korkmayın ve mide gazı ihtimaline karşı elinizde ilaç bulundurun. "
I'd clap, but I have your gun in my hand.
Alkışlardım aslında ama elimde tabanca var işte.
- Gather around, glorious turd monsters, and feast your eyes on what I hold in this hand : the future of movement- - a hoverboard.
Toplanın muhteşem, adi yaratıklar bu elimde tuttuğum şeyle gözünüzü gönlünüzü doyurun hareketin geleceğine bakın, uçan kaykay.
- Yeah. All that we know about Figgis's man in the FBI is that he's a white male of average height and build, and according to Jake, he has a scar on his hand.
Figgis'in FBI'daki adamıyla ilgili tek bildiklerimiz ortalama boyda ve kiloda beyaz bir erkek olduğu ve Jake'in dediğine göre elinde yara izi olduğu.
Who's to say he didn't have a hand in her death?
O zaman kim onun ölümünde... sorumluluğu olmadığını söyleyebilir?
What's it doing in my hand luggage? - I have no idea.
Bavulumda ne işi var bunun?
And so in the morning, we would look at the stock reports together, and... he could write with his left-hand and scratch my back with his right.
Ve sabahları, Birlikte hisse senedi raporlarına bakarız, ve... Sol eliyle yazıyordu ve sağ eliylede sırtımı kaşıyordu.
What's that shining in your hand?
- Saat, saat, saati ver.
Our illustrious Emperor has it all in hand, our great army will stop this monster Napoleon in his tracks.
Her şey şanlı imparatorumuzun kontrolü altında. Yüce ordumuz canavar Napolyon'un ilerleyişini durduracaktır.
English, history, kind of go hand-in-hand.
İngilizce, tarih falan. Yakın ilişkiler içindeler.
Hand in date is two weeks from today.
Teslim günü iki hafta sonra.
I have it all in hand.
Sorumluluk tamamen bende.
But if you lay one hand on that precious fruit, then like the Belgians in the Congo, we'll chop it off.
Ancak şu değerli meyveye el uzatırsan bu durumda Kongo'daki Belçikalılar gibi onu kesip atarız.
And to the blind man, who cannot see the human bloody hand grenade in front of his bloody eyes.
Ve de kör adama! Lanet olası gözlerinin önündeki lanet olası insan el bombasını göremeyen adama!
You need to fucking shake their hand, look them in the eye, let them know you want to be here. All right.
Ellerini sıkman, gözlerinin içine bakman ve burada olmak istediğini hissettirmen lazım.
I have support from Hanover, the matter is in hand.
Hanover'den gerekli desteği alıyorum.
Like, offer-letter-in-hand solid.
Elime teklif mektubunu alana kadar yani.
Did I hold the key to Frank's existence in the palm of my hand?
Frank'in varlığının anahtarını avucumun içinde mi tutuyordum?
She said she was so full of excitement, she could hardly keep the quill steady in her hand.
Heyecan dolu olduğunu ve elindeki kalemi titretmeden zorlukla tutabildiğini yazmış.
It was another amazing feat, a sleight of hand like the one he'd shown me in his shop.
Bana dükkânında göstermiş olduğu el çabukluğu gibi şaşırtıcı marifetlerinden bir başkasıydı.
I could cup her head in the palm of my hand.
Başı avucuma sığıyordu.
And if you can manage the particulars of that, we'll put a sword in your hand and teach ye to kill redcoats.
Bu detayları kıvırabilirseniz elinize kılıcı verip Kırmızı Urbalıları öldürmeyi öğretiriz.
Is that a dirk I see in yer hand?
Elinde gördüğüm bir kama mı?
You barely even put your hand on there already. Hang in there, man.
Elini doğru düzgün koymuyorsun bile.
350 pieces on both sides, Yet one i can fit in the palm of my hand, And the other is currently occupying
İki tarafta da 350 sikke var biri elimin altında diğeri de senin hisarın altındaki kasada bekliyor.
In his left hand, a knife.
Sağ elinde bir kese
One man goes into the interior to deliver this, instructions written in his hand to his partner to return to Nassau and surrender the cache.
Bir adam bunu teslim etmek için içeriye girer, Ortağına içinde talimatlar yazan bilgiler bulunuyor Nassau'ya geri dönüp zulasıyla beraber teslim olması için.
The situation is well in hand.
Durum kontrolüm altında.
Well in hand?
Kontrol altında mı?
You can imagine how tempted I was to take that knife and put it in his hand and let him use it to his liking.
Bıçağı ona verip istediğini yapmasına izin vermenin ne kadar çekici geldiğini tahmin edebilirsin.
In a position of great influence, they say, at the right hand of the governor.
Dediklerine göre büyük bir etkisi varmış valinin sağ koluymuş.
Look, i'll tell them that i put the gun in his hand.
Bak onlara adamın eline silahı benim koyduğumu söyleyeceğim.
And saw that the assailant had been neutralized. With a sig 45 in his right hand? - Correct.
- Sağ elinde bir 45'lik silah ile değil mi?
Your function in your hand is good.
El fonksiyonların iyi.
handsome 790
hand 531
handle 38
hands 577
handy 35
handcuffs 78
handed 1098
handyman 20
handled 28
handles 20
hand 531
handle 38
hands 577
handy 35
handcuffs 78
handed 1098
handyman 20
handled 28
handles 20
handsome man 22
hands off 293
hands in the air 324
hands on the wheel 31
hands up 935
hands on your head 187
hands behind your back 288
hands where i can see them 140
hand it over 300
hands above your head 53
hands off 293
hands in the air 324
hands on the wheel 31
hands up 935
hands on your head 187
hands behind your back 288
hands where i can see them 140
hand it over 300
hands above your head 53