He said he was tradutor Turco

He said he was some low-level programmer at Uber.

Uber'de düşük seviyeli bir programcı olduğunu söyledi.

Yeah, he said he was upset about his kids.

Evet, çocukları için üzülüyordu.

She said he was headed north on 14 toward Lancaster and Palmdale, which is ground zero at the moment.

Nash'in 14'üncü yoldan kuzey yönüne Lancaster ve Palmdale'e doğru gittiğini söylemiş. Ki buraları sıfır noktası olarak kabul ettik.

Xoan told me he was called Xoan, and I said I was Julieta.

Xoan, kendisine Xoan dediklerini söyledi. Ben de "Ben, Julieta" dedim.

Well, Fran was just sitting in his car, so I said he could come hang with us.

Şey, Fran arabasında oturuyordu, bende bizimle takılabileceğini söyledim.

When he was drunk, he said absolution.

- Sarhoşken "bağışlanmaktan" bahsetmişti.

He said he'd heard the Soviet Embassy was getting information from the inside.

Sovyet Elçiliği'nin içeriden bilgi aldığını duymuş.

He said it was good for close range.

Yakın mesafede iyi dedi.

Before he left he said he'd found out where The Penguin was hiding, he was gonna go see him.

Gitmeden önce Penguen'in nerede saklandığını öğrendiğini, onunla görüşeceğini söyledi.

When you said he was looking for me, I assumed this had something to do with the men I sent to kill him.

Onun beni aradığını söylediğinde onu öldürmek için yolladığım adamlar hakkındadır diye düşünmüştüm.

Said he was with a boy.

Yanında da bir çocuk varmış.

Kevin said he got attacked by whatever it was.

Kevin her neyse olursa saldırıya uğradığını söyledi.

He said it was just a game.

Sadece bir oyun olduğunu söyledi.

- Paul said he saw your last short online, and it was interesting.

Paul son kısa filmini İnternet'te gördüğünü ve ilginç olduğunu söyledi.

And I was gonna go get him, but then Mac said that you needed me, so then he went to find him.

ve ben onu almaya gidiyorum, Ama sonra Mac bana ihtiyacın olduğunu söyledi, sonra onu bulmaya gitti.

Well, he said that I was messing up the business partnership because I was being selfish and I didn't have his back.

Bencil olduğum ve ona arka çıkmadığım için iş ortaklığını mahvettiğimi söyledi.

No. He said his name was Linden.

Hayır, adının Linden olduğunu söyledi.

No, he never said who he was.

- Evet, hiç bahsetmedi.

Hmm. He said there was a special room in your house, with, uh, his personal belongings from when he was a child?

Dediğine göre evinizde özel bir oda varmış çocukluğunda kişisel eşyalarıyla doluymuş?

He said I was grasping at straws.

Boşa kürek çektiğimi söyledi.

Well, earlier, ‭ you said that he was here.

Ancak daha önce burada olduğunu söylemişsin.

He said that Randall was injured in the line of duty, but he's very much alive.

Randall'ın görev esnasında yaralandığını gayet canlı olduğunu söyledi.

Said how proud he was of you raising that little girl, Gracie, on your own.

Senin tek başına Gracie adlı küçük kızı büyütmenden nasıl gurur duyduğunu anlatırdı.

I was frantic when Angel said he was getting married again, with you, in particular.

Angel yeniden evleneceğini söylediğinde çok sinirlenmiştim. Özellikle de sana.

You said he was alright!

Bir şeyi yok demiştin!

But everything he said on that tape was true.

Ama kayıtta söylenen her şey doğruydu.

You said he was on board.

Onun da bu işte olduğunu söylemiştin.

Finishing and I was going to space shuttle when he said, that wants to check something out.

- işimi bitirdim ve uzay - mekiğine gidecekken, - Bu birşeyleri kontrol etmek istedi.

He said to tell you, it was a promise to his wife on her birthday.

Size söylememi istedi, karısına doğum günü için verdiği söz buymuş.

I was breaking this kid as an agent and he said he preferred New York.

Bu çocuğu oyuncu olarak eğitiyordum ama New York'u tercih ettiğini söyledi.

He said I was the only one.

Bana tek olduğumu söylemişti.

He said that there were no other attacks, that Fiona Gallagher was his first murder.

Başka saldırı olmadığını, ilk cinayetinin Fiona Gallagher olduğunu söylemişti.

- You said he was coming with his girlfriend.

- Kız arkadaşıyla gelecek demiştin.

You know, when he was dying, Richard said to me when they offered him this, to pass over, pass through, spend eternity in this fucking graveyard you're so in love with, he said, " How can I?

Ölürken Richard bana dedi ki ona öbür tarafa geçmeyi, geçişi bayıldığın bu mezarlıkta ebediyeti teklif ettiklerinde " Nasıl yapabilirim?

Mr. Williams said he was alone, so, no, I didn't interview anyone he wasn't with.

Bay Williams tek başına olduğunu söyledi. O nedenle, hayır, başka kimseyi sorgulamadım.

He asked me if I was alone, I said no.

Bana yalnız olup olmadığımı sordu, ben de "hayır" dedim.

Dude, he just said that he was.

- Adam iyiyim dedi ya.

No, he said you told him I was the one who killed this guy's wife and kid. What?

Bu adamın karısını ve çocuğunu öldürdüğümü söylemişsin.

Yeah, he said it was exciting, watching the UPS guy come and go.

Evet, görüntüler macera doluymuş. Özellikle kuryenin gelip gidişi.

You said he was out of town a lot.

Sık sık şehir dışına çıktığından bahsetmiştin.

Tony bitched about him all the time, said he was always on his back.

Tony, Joey'nin onu rahat bırakmamasından... dolayı sürekli yakınırdı.

Lyle said he was wearing a wire that night.

Lyle o gece üzerinde dinleme cihazı olduğunu söyledi.

It said he was the one in charge.

Soruşturmayı onun yürüttüğü yazıyordu.

He said it was urgent.

Acil olduğunu söyledi.

No, the EMT said he was with his wife at the site.

Olay yerinde karısı var demişlerdı.

"Gene Roddenberry saw the footage, " was interested in you, liked what you did, "and said that he has in mind for you a role in a pilot that he's developing for a science fiction series."

"Gene Roddenberry görüntüleri izlemiş, seninle ilgileniyor, oyunculuğunu beğenmiş ve geliştirdiği bir bilim kurgu dizisinin pilot bölümündeki bir rol için seni düşünmüş" dedi.

He was very congenial and said, "Let's take a walk."

Çok cana yakın davrandı ve "Gel, yürüyelim" dedi.

And he said he'd been on the phone with Michael Eisner, and that Michael Eisner was trying to talk him out of directing, making his directing debut directing himself in a feature film and so forth.

Michael Eisner'la telefonda konuştuğunu ve Michael Eisner'ın onu yönetmenlikten vazgeçirmeye çalıştığını, ilk yönetmenlik denemesini kendini bir sinema filminde yöneterek yapmasını söylediğini anlattı.

I got a call before the movie opened from Jeff Katzenberg, who was head of production at Paramount at the time, and he said, "We want you to make another one."

Film gösterime girmeden önce Jeff Katzenberg'den bir telefon aldım, o sırada Paramount'un yapım amiriydi ve "Bir film daha yapmanı istiyoruz" dedi.

He was in a coma, and I, uh, leaned over and said to him... "You made the world stand up and listen."

Komadaydı ve ona doğru eğilip dedim ki "Dünyaya ayakta kendini dinlettin."

Laura sent some pictures of a guy named Jeff little, said he was volunteering at different farms, too.

Laura Jeff Little adında bir çocuğun fotoğraflarını yolladı ve başka çiftliklerde de gönüllü olduğunu söyledi.