English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ H ] / Hold on to it

Hold on to it tradutor Turco

887 parallel translation
- Hold on to it.
- Sende dursun.
Look, if I give you this chain, will you hold on to it?
Bak, eğer bu zinciri sana verirsem, onu tutar mısın?
It's just that I like to hold on to it.
Sadece elimde olması güven veriyor.
Even healthy people can't always hold on to it or take it for granted.
Sağlıklı insanlar bile ona her daim tutunamaz ya da değerini bilemez.
You hold on to it.
- Bunda diren.
You're not gonna hold on to it, are you?
Ona yapışıp durmayacaksın, değil mi?
I'll hold on to it.
Neden vazgeçmiyorum? Haydi gidelim.
What are you doing with that fish? Learning to hold on to it.
O balıkla ne yapıyorsun Onu tutmayı öğreniyor..
Well, you read a story into all these things and were determined to hold on to it.
Bütün bu olanlara dair bir hikaye söylediniz ve buna kararlılıkla sadık kaldınız.
- I couldn't hold on to it.
- Onu tutamadım.
You know, my wife, she gives me one every morning, and I just can't seem to hold on to it
Karım, her sabah bana bir tane verir ve her nedense onu muhafaza edemem.
I'd imagine he'd hold on to it for a while
Sanırım bir süre onlardan kurtulamayacak.
I'll hold on to it.
Bunu saklayacağım.
Very consternated by the facts and circumstances we offer an open hand in good faith hoping that our enemy will hold on to it.
Koşullar ve gerçeklerden dehşete düşmüş olarak iyi niyetle karşılığını görmeyi umarak, elimizi düşmana uzatıyoruz.
Here, so he can hold on to it.
Bu tarafa, sırığa tutunsun.
No, thank you, I'll hold on to it.
Hayır, teşekkürler. Yanımda kalsın.
That's the way you hold on to it.
Devam etmenin yolu budur.
Hold on to it, I'll take a look.
Durun da etrafa bir göz atayım.
Hold on to it.
Sıkıca tut.
Hold on to it.
Bekle biraz.
Thank goodness it's not in my nature to hold out anything on a pal.
Tanrıya şükürler olsun ki, dostumdan bir şey gizlemek hiç huyum değildir.
You've got hold of a good thing and you're going to hang on to it?
Turnayı gözünden vurdun, şimdi bırakmazsın tabii.
It may be good to possess power based on strength... but it is better to win and hold the heart of a People.
Güce dayalı kuvvete sahip olmak güzel olabilir... ama halkın kalbini kazanmak ve muhafaza etmek daha iyidir.
You hold on to this end of it,
İpin bu ucundan tut.
Put her to bed, put a hot-water bottle on her stomach... and hold it there, no matter how she hollers.
Yatağa yatır, karnına sıcak su şişesi koy ve ne kadar bağırırsa bağırsın orada tut.
And in the second place, and hold on to this one it wasn't Paul that killed young Henry.
- İkincisi, bunu iyi dinle... -... genç Henry'yi Paul öldürmedi.
I'll have to hold it on you, but I think you better let me have it.
İfadeni almak zorundayım, ama sen versen daha iyi olur.
If I seem a bit sinister as a parent, Mr. Marlowe it's because my hold on life is too slight to include any Victorian hypocrisy.
Kötü bir baba olarak görünüyorsam, Bay Marlowe bunun sebebi, hayata ikiyüzlülük katamayacak kadar az bağlı olmamdandır.
But if you don't hold on to me, it means they're still after you.
Ama beni bırakırsan, senin peşini bırakmazlar.
Hold it. Mr. Stroud, Salt Lake's on the line, and your wife's trying to reach you.
Bay Stroud, hatta Salt Lake var ve karınız da sizi arayıp duruyor.
First of all, I'll try and get the clamps on the bomb to hold it... and then work on it with the wrenches, just like Stuart did.
İlk olarak, bombayı tutması için kıskacı yerleştireceğim sonra da Stuart'ın yaptığı gibi anahtarla üzerinde çalışacağım.
When a man is attractive and you are terribly attractive it's easy to yield, to hold on,... to go almost too far...
Erkek çekici olduğunda ve sen de fazlasıyla öylesin boyun eğmek, dayanmak neredeyse çizmeyi aşmak çok kolaydır...
Oh, that. It's too bad I couldn't hold on to him.
Şu mesele mi, malum kişi çalmıştır herhalde.
Now hold on, I want to take it on another phone.
Evet. Bir dakika. Başka bir telefondan görüşeceğim.
It's selfish to hold on to her!
O kızı elinde tutman bencilce!
Not only to receive, but to act on it, to have a hold.
Sadece algılamak da değil harekete geçip bir şeyleri değiştirebilecekleri bir konum.
Thorndyke, this little car goes so fast, we need three people inside to hold it on the ground.
Thorndyke, bu küçük araba çok hızlı gidiyor, zeminde onu zaptetmek için içerde üç kişiye ihtiyacımız var.
You just wanna hold that football and have me come running at to kick at it so you can pull it away and see me fall flat on my back!
Futbol topunu tutacaksın çünkü ben ona tekmelemek için koşarken tam vuracağım esnada çekip sırt üstü yere kapaklanmamı göresin!
However, it is on a strip of film... and I'm gonna try to get a hold of that.
Ancak, bir film şeridindedir. Bunu ele geçirmeye çalışacağım.
Oh, he wants to bet you can't hold your hand on that jar... and keep it there when that snake strikes.
Kavanozu ellerinle kavrayıp yılan saldırdığında çekmeyeceğine. dair iddiaya girmek istiyor.
- It's cheaper to hold on to them.
- Elde tutmak daha ucuz.
Come to think of it, you could always hold a gun on me.
Biz usta hırsızlar ateşli silah kullanmayız.
When freedom is a privilege of the few, it does not have anything to do with real freedom, the same freedom that belongs to every man and that each of us has the right to hold on to.
Özgürlük birkaç kişinin ayrıcalığı olduğunda gerçek özgürlükle hiç bir ilgisi yoktur her insana ait olan ve hepimizin hakkı olan özgürlükle.
If you're gonna go backwatering on me, I ain't going to hold it against you.
Konuştuğumuz gibi davranmazsanız gücenmem.
I wasn't hanging on to you, but to my pain, trying to hold it, to keep you near me, to keep us together.
Sana değil acıma tutunmuştum seni yanımda, bizi bir arada tutmak için acı çekmeyi sürdürdüm.
And if, it seemed to me, in the middle of a battle, whatever was happening, and he spied a pig, he would leap out, unscrew the great hammer you have for breaking tracks, and rush off, bash this pig on the head, drag it back, bring it in through the side pannier door, um, and get hold of these two cans of water and light up the stove, and boil the water and scrape the pig.
Ve, bana öyle gelirdi, çatışmanın ortasındaysak ne olursa olsun, bir domuzu gözetler birden dışarı fırlar, tankı durduran büyük çekicin vidalarını gevşetir aniden saldırarak domuzun kafasına vurur onu geri sürükleyerek tankın yanında bulunan kapının önüne getirir su bidonlarını alıp ocağı yakar suyu kaynatır ve domuzu temizlerdi.
"We're going to hold on to Berlin - after all, we captured it, we paid the cost. 100,000 Russians died."
"Berlin'i biz zaptedeceğiz." "Her şeyden önce onu biz ele geçirdik ve bedelini ödedik. 100.000 Rus öldü."
To completely destroy this society, it is clearly necessary to be ready to launch against it, ten times in succession or more, assaults of an importance... comparable to that of May 1968 ; and to hold as inevitable... inconveniences a certain number of defeats and civil wars.
Mayis 1968 gibi on veya daha fazla saldiri gerçeklestirmeye hazir olmamiz gerektigi ve belirli bir sayidaki yenilgiyi ve iç savasin talihsiz degil kaçinilmaz oldugunu düsünmemiz gerektigi asikardir.
Hold on to your neighbour, it's happy hour in Salmontail.
Komşunuza sarılın, Salmontail'in mutlu saati.
If there's a way you could warn us to hold on the story, we'd appreciate it.
Eğer bu hikayeyi durdurmamız konusunda bizi bir şekilde uyarabilirsen çok seviniriz.
- Hold it like that on the eyes... while I get some- - - You want me to hold it like that?
- BÖyle mi tutayım?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]