English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ S ] / She lies

She lies tradutor Turco

480 parallel translation
"There she lies now, and it is our patriotic duty to destroy that ship."
İşte gemi orada. O gemiyi yok etmek vatani görevimiz.
She is always sincere and she lies all the time.
Her zaman fazlasıyla içtendir ve her zaman da yalan söyler.
There she lies. LOXl :
İşte orada!
Ah, she lies in her teeth.
Kuyruklu yalan.
There she lies - as far into the west as your eyes can see, and then some.
İşte orada yatıyor - Senin gözlerinin görebildiği gibi batı uzakta.
She says she's sick. She lies in bed all day.
Günün çoğunu yatakta geçiriyor.
In the night, this woman's child died because she lay upon it, wherefore she removed my son from beside me while I slept and laid her dead child against my bosom. - She lies.
O gece, bu kadının çocuğu öldü çünkü onun üstüne yattı,... bu yüzden ben uyurken, benim çocuğumu yanımdan aldı... ve kendi ölü çocuğunu benim kucağıma koydu.
And take this woman hence and administer to her punishment to fit her perjury. She lies.
Götürün bu kadını buradan,... ona söylediği yalanın cezasını verin.
I hear that she lies!
Kadının yalan söylediğini duyuyorum!
There she lies, devastated, lost forever.
İşte aşkın yatıyor, öldü sonsuza dek.
She lies.
Bu bir yalan!
A girl lies on the dissecting table and she lies there, white as snow
# Kızın biri teşrih masasına yatmış # # Uzanmış oraya. Teni bembeyaz. #
She lies.
Yalan söylüyor!
She lies on a couch of yellow roses. Three hundred slaves!
Sarı güllerden oluşan bir kanepede uzanıyor.
She lies.
Yalan söylüyor.
If she lies, let her die for lying.
Yalan söylüyorsa, yalanı yüzünden bırakalım ölsün.
She lies there, under the birches, It's better for her...
Orada yatıyor, huş ağacının altında, onun için daha iyi...
She lies watching the stairs in the cool moonlight
Serin Ayışığı altında mehtabı seyretmeye yatar!
"She lies watching the stairs in the cool moonlight"
"Serin Ayışığı altında mehtabı seyretmeye yatar!"
She lies watching the stairs in the cool moonlight and two stars parted by the River of Heaven.
Serin Ayışığı altında mehtabı seyretmeye yatar... ve 2 yıldız, Cennetin Nehriyle birbirinden ayrılırlar!
I'll say "she lies."
"Yalan söylüyor" diyeceğim.
And she lies back, she puts her legs up, and she acts just like she was born to it.
O da sırt üstü uzandı. Bacaklarını kaldırdı.
She's broke. She lies to get you to bed
Seni yatağa atmak için uyduruyor her şeyi.
Oh, she told me a pack of lies about an expected remittance or something.
Bana miras davası ile ilgili bir sürü yalan söyleyip borç istedi.
If she has, it's a pack of lies.
Eğer öyle bir şey yaptıysa, tüm dedikleri yalan.
She tells lies like Pop, too.
- Babam gibi yalan da söylüyor.
Who knows how many lies she's told you?
Kimbilir sana kaç yalan söylemiştir?
She has told you lies, and I hate her.
Size yalan söyledi, ondan nefret ediyorum!
I don't know whether these are Nancy Ordway's lies or her own... but everyword she's uttered is a lie.
bunların Nancy Ordway'in yalanları olup olmadığını bilmiyorum.... fakat söylediklerinin tamamı yalan!
The prosecution made out she was telling lies and the jury believed him.
Savcı onun bir sürü yalanını ortaya çıkardı, jüri de ona inandı.
And the lies she tells!
Ya söylediği yalanlar!
She shall pay for spreading his lies.
Bu yalanın bedelini ödeyecek.
But why does she spout such lies like that?
Ama neden böyle yalanlar uydurup duruyor?
She lies.
Yalan.
When confronted with her lies, she fought, she screamed.
Yalanları ortaya çıktığında, boğuşmuş, çığlıklar atmış.
If the seducer is too enthusiastic she will think that he lies and the game is lost.
Ayartan kişi çok hevesli davranırsa, yalan söylediği zannedilecek ve oyun kaybedilecektir.
Why did she tell all those lies?
Neden o yalanlar söyledi?
She claimed to mind God alone and accepted Him and His Saints, and not the judgement of the Church, spreading lies and errors.
Sadece tanrıya itaat edilmesini ve kilisenin hükmü yerine onla azizlerini kabul ettiğini ve etrafa yalan ve günahlar saçtığını söyledi.
Let it be known the greatness of Rome lies not in what she takes but in what she gives.
Roma'nın büyüklüğünün, aldıklarında değil, verdiklerinde yattığı bilinmelidir.
"Rome's greatness lies in what she gives," he says.
Roma'nın büyüklüğü verdiklerinde yatıyor diyor.
Her tall sons for whom she kept making up lies so she could hide her shame.
Utancını gizlemek için oğulları hakkında yalanlar uyduruyordu.
Carole is my girlfriend. She's part of the whole... perishing thing. She, um, lies... puts me on the bed.
Carol benim kız arkadaşım ve problemin bir kısmı da o.
And sometime comes she with a tithe pig's tail, tickling a parson's nose as he lies asleep.
Bazen de bir domuzun kuyruğunda gelir. burnunu gıdıklayıverir uyuyan bir papazın.
Even so lies she, blubbering and weeping, weeping and blubbering.
Hanımım da böyle yere serilmiş, ağlıyor ve hıçkırıyor, hıçkırıyor ve ağlıyor.
When she realizes her surroundings don't fit, when she doesn't get the response she demands, she takes refuge in lies and dissimulation.
Etrafına ördüğü duvarların artık yetmediğini anladığında, veya umduğu cevapları bulamadığında, yalanlara ve hislerini gizlemeye sığınıyor.
She doesn't read, just lies still, with her eyes closed
Kitap da okumuyor, sadece gözleri kapalı bir şekilde kımıIdamadan duruyor.
And the lies she's been telling?
Ya söylediği yalanlar?
Until she rots and lies stinking in the earth.
Gövdesi çürüyüp kokuşuncaya kadar.
She just lies there, like a thing already dead.
Sadece ölü gibi yatıyor.
"I wonder," thought the hedgehog, if the horse lies down to sleep, will she choke on the fog? "
"İlginç," diye düşündü Kirpi, "At yatıp uyusa," "sisin içinde ölür mü acaba?"
What are you saying? You're telling me these lies? She insulted me to my face and you're defending her.
O, benim yüzüme karşı hakaret etti ve sen onu savunuyorsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]