English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ S ] / So well

So well tradutor Turco

33,483 parallel translation
Well, sir, we've been thinking since you two hit it off so well, maybe we should make it official.
- Ne olmuş ona? Bu kadar iyi anlaşıyorsunuz, işi resmiyete döksek dedik.
Oh, you do know me so well.
Oh, beni çok iyi tanıyorsun.
Supermax. And nice middle-class girls, ooh, they don't do so well in there.
Yüksek güvenlikli hapishanede tatlış orta sınıf bir kız harap olur.
This mother is so well fed that her rich milk can support something rarely seen in the wild.
Bu anne o kadar iyi besleniyor ki sahip olduğu zengin süt vahşi yaşamda nadiren görülen bir şeye yetebiliyor.
Uh, well, the Ferrari was one of nine, so I'm pretty sure he didn't miss it.
Şöyle ki Ferrari dokuz taneden biriydi, yani eminim özlememiştir.
Well, we did, and we gotta get the hell out of here, listen, so don't lose it now.
Ama bulduk ve kaçmalıyız. O yüzden kendini kaybetme.
So I wrote an algorithm to search for schools that still require Latin and cross-indexed it with a web search of tutoring services that teach Latin and, well this woman works at a private school in Brooklyn Heights.
Ben de hala latince gerektiren okulları bulmak için bir algoritma yazdım. Latince öğreten özel servisleri bir internet tarayıcısına indeksledim. Bu kadın Brooklyn Heights'da özel bir okulda çalışıyor.
Well, now, I-I am on quite a bit of morphine here, so that does have to be taken into account, but, uh... no.
yani, şimdi, biraz morfin ile sakin duruyorum. dikkate alınması gereken bu, ama, uh... hayır.
It's been pretty well talked up, so my expectations were mighty high.
Oldukca iyi konuştuk, ve beklentim baya yüksekti.
Well, I just spent six hours in a middle seat on something called Zoom Airlines, so I am as surprised as you are.
Peki sırf sana supriz yapmak için Zoom havayolları gibi bir şeyin ortasında 6 saat zaman harcadım.
Well, Cece and Schmidt'll be here another six months, so we have time to find someone we like.
Cece ve Schmidt altı ay daha buradalar, yani istediğimiz birini bulmak için vaktimiz var.
Well, to be honest with you, he's barely at home these days, barely talks to me, so...
Dürüst olmak gerekirse, bu günlerde zar zor evde duruyor, benimle zor konuşuyor.
You know, these things are cyclical. Well, let me know when the wheels are gonna turn again so I can tell my kids they can go to college. Yeah?
Biliyorsun, bu şey periyodik.
So, if you could just see your way clear to reinstate that aid, well, that'd go a long way to get me out of the old doghouse with the old wife.
Mali yardımı eski haline getirebilirseniz yaşlı eşimin verdiği cezadan kurtulmamı sağlayabilirsiniz.
Well, Shinwell was close to him before he went to prison, so it's not a surprise that he'd want to see his old friend.
Hapishaneye gelmeden önce Shinwell ona yakındı, Bu nedenle eski arkadaşını görmek istemesi şaşırtıcı değil.
Well, this isn't so bad.
Bu, çok da kötü değil.
Well, I don't want to see him, so I'm sorry you wasted your time.
Ama ben onu görmek istemiyorum, zamanını boşa harcıyorsun.
- Yeah, well, so did O.J.
- O.J.'in de öyle.
Yeah, well, you came to this crazy land to save me, so it's only fair, right?
Sen beni kurtarmaya bu saçma yere kadar geldin adil olan buydu, değil mi?
Well, not everything the CIA knows comes up on the TIDE database, so...
CIA'in bildiği her şey TIDE veri tabanında çıkmıyor, yani...
Well, we know he's mixed up in this, so there goes that.
Bu işe dâhil olduğunu biliyoruz, o iş yalan.
Well, I'm sure you can't wait for me to stop talking, so I'll stop talking.
Eminim konuşmamın bitmesi için sabırsızlanıyorsunuzdur, bu yüzden susacağım.
Yeah, well, so was I.
Evet, ben de öyle.
Well, this has been ground down exceedingly fine, so adding it to a dish like this would yield little more than a chalky texture.
Bu o kadar iyi hazırlanmış ki, onu bu şekilde tabağa eklemek tadında biraz fazladan kireçli bir doku yaratır.
Well, it appears so.
Öyle görünüyor.
Yeah, well, I was here first, so that makes it mine.
Önce ben geldim, demek ki tepe benim.
Well, not so much living.
Aslında, pek canlı da sayılmazsın ya.
Yeah, well, obviously, she's a little skittish about you meeting him, so just don't overreact.
Belki de tanıştırmaktan utanıyordur o yüzden aşırı tepki verme.
Well, I guess the good news is that you're not room parent anymore, so... that's a win.
Sanırım iyi haber atık sınıf velisi olmaman, yani bu bir kazanç.
Well, the good news is it's working so far.
İyi haber, bayağı dayanıklı olacak gibi.
Well they work on the same project so they have to dress the same.
Bilmem, aynı projede çalışıyorlar, aynı giyinmek zorundalardır.
And so you work there as well?
Sen de mi burada çalışıyorsun yani?
Well, maybe. I'll even go so far as to say probably.
Hatta büyük ihtimalle bile diyebilirim.
Well, so much for containment.
Şey, sanırım kapsama alanı dışında.
Well, I wouldn't want you to starve to death, so here's an eggplant.
Açlıktan ölmeni istemem, o yüzden al sana bir patlıcan.
Well, I turned this one into a functioning boyfriend, so sky's the limit.
Bunu faal sevgiliye çevirmiş kızım ben, bende çıta gökyüzü.
- Oh, well, you said you didn't have time to go out for dinner, so I thought we could have one right here.
Yemeğe çıkmaya vaktin olmadığını söyledin, ben de burada yiyebiliriz diye düşündüm.
Well, one of these days, I'm not gonna be here, and you're gonna be so sorry you said that!
Öyle mi? Bir gün buralarda olmayacağım ve söylediğin bu sözler için çok pişman olacaksın!
Well, three of our guys did just get squished, so we just might. Come on in.
Üç adamımız cartayı çekti, yani ihtiyacım olabilir.
Yeah, well, um, couch is too lumpy to sleep on, so savor us tomorrow?
Hmm, tamam, kanepe uyumak için çok sertti de... yarın iftihar etsen?
Well, so, what, Shinwell was meant to be a-a janitor in a boxing gym?
Ne yani, Shinwell'in kaderi bir boks salonunda temizlikçi olmak mı?
Well, you and I both don't like Jack McGill for the murder, so I put him to the side.
Seninle Jack McGill'in katil olmadığına hem fikiriz, bu yüzden onu ayırdım.
Well, you don't have your glasses on, so I'm guessing you're not Wade Applewhite right now.
Gözlüğünü takmamışsın bakıyorum bundan şu an Wade Applewhite olmadığını anlaşılıyor.
Didn't sit well, so I began to develop friendships with those countries'various branches of law enforcement.
Bu hoşuma gitmiyordu, ben de o ülkelerde kolluk kuvvetlerinde çeşitli branşlarda arkadaşlıklar kurmaya başladım.
Well, yes, but that's, of course, that's part of the process, so...
Evet, tabii ki öyle ama prosedür gereği.
Well, Robert, you know, Mother says that we should spend more time together, so...
Robert, yani annem birlikte daha fazla vakit geçirmemiz gerektiğini söylüyor.
Oh, well, John's an easy name to remember, so...
John akılda kalması kolay bir isim.
Well, God's dead, so hit the bricks.
Peki, Tanrı öldü, defol git.
So Ed's not very well.
Ed pek iyi değil.
Oh, well, I know that you only had two days over Christmas, so I... played around with my schedule.
Noel tatilinin sadece iki gün olduğunu biliyordum. Ben de kendi programımı değiştirdim.
Well, I guess so.
Sanırım öyle.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]