English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ S ] / Something to do

Something to do tradutor Turco

26,379 parallel translation
This place, it feeds on our weaknesses, and Holyoke has something to do with it.
Burası, zayıflıklarımızdan besleniyor, ve Holyoke'un bu konuyla bir ilgisi var.
Your team may have had something to do with that.
Takımın bununla ilgili bir şeyler yapabilir belki.
Why? Does that have something to do
Hastalığımın bununla ilgisi olabilir mi?
My instinct is it has something to do with Margo's illness, but I can't quite figure out what, exactly.
İçgüdülerim Margo'nun hastalığıyla ilgisi olduğunu söylüyor ama tam olarak ne olduğunu söyleyemiyorum.
I also heard that you may have had something to do with that.
Ben de duydum Bununla bir ilgisi olabileceğini söyledi.
Nah. I'm just carrying 19 pounds of lac trays so I have something to do with my hands.
Hayır, sadece 19 lakerasyon kiti taşıyorum.
Something to do with the weapon. Yeah. Yeah.
- Cinayet silahıyla ilgili bir şey.
Something to do with a medical condition.
Tıbbi bir durumla ilgili.
No, it's something to do with this horn.
Boynuzla bir alakası olmalı.
Wait, so you think Gordon had something to do with that body that was found in his house?
Sizce Gordon'ın, evinde bulunan cesetle bir alakası mı varmış?
My boss saw surveillance footage of them leaving the Intelligence meeting, and he thinks that they had something to do with the failed vote.
Patronum, istihbarat toplantısından ayrıldıklarını gösteren güvenlik kamerası görüntüleri izledi ve oylamayı bir şekilde sabote ettiklerini düşünüyor.
Have you... What did you... Did you do something to your lips?
Dudaklarına bir şey mi yaptırdın?
Let me do something, like, let me do something to help, please?
Bir şey yapmama izin ver. Bir konuda yardımcı olayım, lütfen.
- We have to do something, Hermilda.
- Bir şeyler yapmalıyız Hermilda.
Something I have to do.
Yapmak zorunda olduğum şeyi.
I had to do something very important.
Çok önemli bir şey yapmam gerekiyordu.
We have to do something.
Bir şeyler yapmamız gerek.
I also have always wanted to do something in the entertainment industry, and I could maybe be, like, be your assistant.
Ayrıca hep eğlence sektöründe bir şeyler yapmak istemişimdir. Belki senin asistanın falan da olabilirim.
There's something I have to do.
Yapmam gereken bir şey var.
Commander, do you have something more to say?
Kumandan söyleyecek bir şeyiniz mi var?
There has to be something we can do.
Yapabileceğimiz bir şey olmalı.
You have something else to do.
Yapman gereken başka birşey var.
- You have to do something for me.
- Benim için bir şey yapmalısın.
I have to do something and if I do it, we'll all be better off.
Bir şeyler yapmam gerekiyor. ve bunu yaparsam, hepimizin hayrına olacak.
She's getting in the way of something I'm trying to do.
Yapmak istediğim bir şeyde yoluma çıkıyor.
I'm going to ask you to do something, and you're not going to like it.
Şimdi senden bir şey isteyeceğim ve hiç hoşuna gitmeyecek.
But that leaves a ten percent chance that we're actually gonna be able to do something.
Fakat geri kalan % 10'luk kısımda gerçekten bir şeyler yapmayı beceriyoruz.
I do like fire stations, though, so that sounds like something I'd do if I had to do something, you know?
İtfaiyeleri severim gerçi, o ses sanki bana yapılması gereken bir şeyi yapmam gerektiğini hatırlatır.
You've got to do something.
Bir şeyler yapmak zorundasın.
You had to do something to keep her from getting in the way of your success...
Bir şey yapmak zorunda kaldınız Başarının yolunda gitmesini engellemek için...
That look says you want me to do something, right?
Bakışından anladığım kadarıyla bir şey yapmamı istiyorsun, değil mi?
I need you to do something for me.
Benim için bir şey yapman gerek.
There's something we need to do.
Yapmamız gereken bir şey var.
Needing prove I could do something on my own, determined not to ask for help.
Kimseden yardım istemeden, kendi başıma başarabileceğimi ispatlamak istedim.
You know, all I've been doing today is listening to siblings talk and complain and talk and complain, and all I really want to do is to get something to eat.
Bütün gün boyunca kardeşlerin konuşup mızmızlanmalarını dinledim. Konuştular ve mızmızlandılar. Şu anda istediğim tek şey bir şeyler yemek.
When we latch onto something, it becomes our destiny and we will do anything to see it through.
Bir şeye bağlandığımızda o bizim kaderimiz oluyor ve sonunu getirmek için her şeyi yapıyoruz.
Listen, Dr. Kepner, I empathize, I really do, but I just spent 16 hours straight removing a meningioma and clipping something like a million back-to-back aneurysms.
Dinleyin Dr. Kepner. Empati kurmak istiyorum ama 16 saattir menenjiyom çıkarma ameliyatındaydım. Milyonlarca anevrizma klipslemiş gibi hissediyorum.
Don't make coffee. Well, I have to do something.
Bir şeyler yapmam gerek.
Well, I had to do something.
Bişeyler yapmam gerekiyordu.
When we first met, you told me there is just one reason to do something important.
İlk karşılaştığımızda önemli bir şey yapmak için tek bir sebebin olduğunu söylemiştin.
Okay! I'm... I'm going to do something!
Tamam, ben bir şey yapacağım.
Oh, yeah, we're going to do something about it.
Bu durumu düzelteceğiz.
I try to do something. I try to create something.
Yaratmaya çalışıyorum.
I'll get Amanda and meet you there, but I have something I have to do here first.
Amanda'yı alıp sizinle buluşurum. Önce bir şey yapmam gerek.
But tonight... we're going to do something off your list.
Ama bu akşam listenden bir şey yapacağız.
Well, what's something you've always wanted to do?
Hep yapmak istediğin şey ne?
What's something else you've wanted to do?
Yapmak istediğin başka ne var?
And the way that it works for Grant is that, he works at something, works at something, works at something, creates it... He goes, "Oh, now I need to go do something radically different."
Grant'te bu şöyle oluyor... bir şey üzerinde çalışıyor, yaratıyor... sonra da "Şimdi de tamamen farklı bir şey yapmalıyım." diyor.
I need to do something that matters.
Anlamlı bir şey yapmalıyım.
So, for example, the chicken dish that's on the menu, it's too high on carbs, so I want to do something that is lighter for the menu.
Örneğin, menüdeki tavuk yemeğinde karbonhidrat çok fazla... o yüzden daha hafif bir şey yapmak istiyorum.
- Yes. So what we have to do is find an overriding prophecy, something bigger than the death of a Guardian, or Colonel Baird will die in short order.
Yapmamız gereken şey daha kapsamlı, bir Koruyucu'nun ölümünden daha büyük bir kehanet bulmak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]