Anlamalısınız tradutor Francês
504 parallel translation
Bay Carmichael, bana sorarsanız yemeğinizin bu olaya kıyasla bir hayli önemsiz kaldığını anlamalısınız.
Vous devriez plutôt considérer que perdre un repas est un moindre mal.
Bay Egelbauer, anlamalısınız ki bu olanlarla hiçbir alakam yok.
Comprenez bien que je n'ai rien à voir dans tout ça.
Yapabileceklerimi anlamalısınız.
Il faut que vous compreniez ce dont je suis capable.
Bakın, hepiniz bir şeyi anlamalısınız.
Écoute, vous devez tous réaliser une chose :
Göründüğüm gibi bir kişi olmadığım öğrenilirse.. .. bütün varlığımın tehlike altına gireceğini anlamalısınız.
Mon existence entière serait compromise s'il devenait notoire que je ne suis pas celui que je semble être.
Şunu anlamalısınız, ben adamlarımın o silahları gösteriş olarak taşımasını değil çetelerin bir federal ajan gördüğü zaman onun her daim tetikte ve sadece öldürmek için ateş etmeye hazır olduğunu bilmelerini istiyorum.
Ces hommes n'auront pas pour autant la gâchette facile, mais la pègre doit savoir que si ces agents sortent leurs armes, ceux-ci n'hésiteront pas à faire feu et feront mouche à tous les coups.
İsteyerek yapmadığımı anlamalısınız.
Je ne pensais pas que vous comprendriez.
Yüzbaşı, anlamalısınız ki von Schlütow denen kadınla olan ilişkinizden öteden beri haberdarız.
Autant que vous sachiez que nous étions au courant de votre von Schlütow.
İçinde bulunduğunuz durumu anlıyorum yüzbaşı ama siz de benimkini anlamalısınız.
Je comprends votre position. Comprenez la mienne.
Tom'un hayatının nasıl olduğunu ikimiz arasında kaldığını anlamalısınız.
Comprenez la situation de Tom. Il était coincé entre nous deux.
Ama buralara gelmenin ne kadar zaman aldığını anlamalısınız.
Vous voyez le temps qu'il m'a fallu.
Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlamalısınız.
Comprenez que c'est important pour moi.
Beni anlamalısınız.
Vous devez me comprendre.
Beyler! Şunu anlamalısınız ki sizin seçilme sebebiniz önemli değil.
Messieurs, les raisons pour lesquelles on vous a choisis importent peu.
Majesteleri anlamalısınız ki konseye katılmanız bir rica değil.
Tu comprends que tu n " es pas invité à te rendre au conseil.
Yaptığım ameliyatın sadece insanlıktan uzak, ümitsiz vakalar için olduğunu anlamalısınız.
Je ne tente cette opération... que sur les cas désespérés.
O çocukların bu yanını anlamalısınız.
Il faut comprendre une chose sur ces enfants.
Sevgili, Memur Krupke, anlamalısınız Bizi bu hale getiren yetiştirilişimiz
M'sieur l'agent Krupke, voyons, comprenez-vous notre éducation est la cause de tout
Anlamalısınız Bay Ward, Arkham garip bir yerdir.
Comprenez bien M.Ward, Arkham est un village étrange.
Bir tek şunu anlamalısınız ki, sadece bir birey olmak bile insan kapasitesinin üstündedir.
À part comprendre que... être une seule personne... c'est déjà bien assez difficile pour un être humain.
- Bayan Faulk şunu anlamalısınız...
Mme Faulk, vous devez comprendre...
Bu konuda dikkatli davranmam, gerektiğini anlamalısınız.
Je dois prendre des précautions. Je veux dire...
Berlin ile sorun yaşamaya gerek yok bence. Sizi rencide ettiğimizin farkındayım ama siz de ihtiyatlı olmamız gerektiğini anlamalısınız.
Inutile de déranger Berlin, je suis conscient de vous avoir offensé mais vous devez comprendre notre prudence.
Anlamalısınız, Bayan Tane.
Otané, écoutez.
- Anlamalısınız.
- Ecoutez!
Bunun The Times gazetesinde kızgın bir mektuba yol açacağını anlamalısınız.
Vous réalisez que ça va faire l'objet d'une lettre incendiaire au Times.
Anlamalısınız, Kaptan.
Comprenez, capitaine.
Anlamalısınız ki onun yasal sorumluluğunu almış olsanız bile o hala bu hastanenin gözetiminde ve... benim sorumluluğumda.
Comprenez bien que même si on vous désigne comme tuteur légal, en tant que directeur de l'hôpital, la décision d'autoriser sa sortie me revient.
Bunu anlamalısınız.
Alors vous comprendrez.
Emir vermek için disiplini anlamalısınız.
Vous devez comprendre la discipline pour donner des ordres.
Bir Başkan olarak siz, bunu anlamalısınız.
Vous, en tant que Président, devriez comprendre.
Anlamalısınız ki bir pelte taklitçisinin şüphe uyandırmamak için zekice öyküler uydurması gerekir. - Yani...
Vous devez comprendre qu'un blanc-manger imposteur et cannibale doit employer des histoires très ingénieuses pour apaiser les soupçons.
Yalnız, şunu anlamalısınız, sizin burada bir mahkum olmanızla sonuçlanan bir felaketi tekrar yaratmaya çalışıyorsunuz.
Quoi qu'il en soit, vous savez sûrement que vous tentez de reproduire la catastrophe qui a eu pour conséquence de vous faire interner dans cet asile.
Bu üç günün benim hayatımda bir dönüm noktası olduğunu anlamalısınız.
Rendez-vous compte du virage que j'ai pris en 3 jours!
Bunu anlamalısınız ki sizin psikolojik bir probleminiz var.
Ce que vous ne semblez pas comprendre... c'est que vous souffrez... de troubles mentaux.
Ve buraya gelip neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz... Ama yüksek düşünmeli neler olup bittiğini anlamalısınız dostum.
Vous venez ici pour essayer de comprendre... mais on doit être là-haut, mec, pour comprendre.
Şu an pek kendinde olmadığını anlamalısınız.
Elle n'est pas dans son état normal.
Hele herkesten çok siz... bunu anlamalısınız.
Et vous êtes à même de comprendre.
Şunu anlamalısınız ki, istediğim miktar kabul edeceğim tek bedel.
Écoutez bien. Le montant que je réclame, c'est le montant que j'accepterais.
Bunun işe yaramayacağını cidden anlamalısınız!
Mais ça va pas marcher.
Fakat bu insanları anlamalısınız... Rheiman'lar gibilerini.
Mais il faut comprendre ces gens... comme les Rheiman.
Ama beyler, anlamalısınız...
Comprenez, j'ai servi de père et de mère à Harvey.
Bütün gün bekleyebiliriz Sully, ama anlamalısın... biz de kararımızı verdik ve kesin.
On attendra, Sully. Mais notre décision est prise, aussi.
Çünkü o birden kötü hissetmene sebep oldu. Artık para değil, kellelerimiz söz konusu. Asılırız, anlamalısın.
On arrête les frais, je te dis!
Canım benim, bunun imkansız olduğunu anlamalısın.
Ma chère, vous comprendrez que c'est hors de question.
Başka bir şey olsa senin için de yapacağımız gibi yapardık ama sanırım artık farklı sorumluluklarımızın olduğunu anlamalısın Joe.
Elle y tenait. On aurait fait n'importe quoi, pour elle. Comprends bien que nous avons des responsabilités nouvelles.
Yumurtaları bulup yeni kraliçelerin çıkıp çıkmadığını anlamalıyız.
Il faut trouver la ponte et voir s'il y a des reines.
Ancak, kişisel yakınlığımızı bir yana bırakırsak, anlamalısın ki, cimri bir karısı olan zayıf biri olmasam da, öyle bir durumdayım ki, ben bile böylesine büyük bir kovaya küçücük bir damla dahi dökemem.
En dehors de l'affection qui nous lie, tu comprends bien que dans ma situation, je ne peux pas verser la moindre goutte dans un tonneau aussi profond. Même sans être un faible marié à une femme dépensière.
Anlamalısın. Kızıma tecavüz ettiler!
Vous vous fichez qu'ils aient violé ma fille?
Anlamalısınız, size yardımcı olamayız
Messieurs.
Anlamalısın evlat iki kişi daha öldürsek kaybedecek bir şeyimiz olmaz. Paramız nerede?
Nous ne serons pas plus pendus si nous en tuons deux autres.
anlamadım 1209
anlamıyorum 2163
anlamı 137
anlamadın 43
anlamıyorsun 843
anlamında 18
anlamı nedir 18
anlamıyor musun 942
anlamıştım 59
anlamsız 76
anlamıyorum 2163
anlamı 137
anlamadın 43
anlamıyorsun 843
anlamında 18
anlamı nedir 18
anlamıyor musun 942
anlamıştım 59
anlamsız 76