English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ A ] / Anlamıştım

Anlamıştım tradutor Francês

2,173 parallel translation
Bunu hakaret olarak söylemişti,.. ... ne demek istediğini anlamıştım.
Et c'était une insulte, vous savez... et je comprenais ce qu'il voulait dire.
Anlamıştım.
Je le savais.
Bir haltlar karıştırdığını anlamıştım. Karıştırıyordu, değil mi?
Je savais qu'il était sur un coup!
O sürtüğün lanetli olduğunu anlamıştım.
Je savais que cette fille allait m'attirer des emmerdes!
Bomba yatağının altında patlamadığında katilin sen olduğunu anlamıştım.
J'ai deviné quand la bombe sous votre lit n'a pas explosé.
Evet, ama... Ayrıca o gece Peyton'la evlenmek istediğimi de anlamıştım.
Oui, mais c'est aussi le soir où j'ai réalisé que je voulais épouser Peyton.
Gözlerinden anlamıştım.
Je pouvais le voir dans ses yeux.
Anlamıştım.
Je l'ai compris.
Anlamıştım.
Ouais, je m'en doutais.
Anlamıştım.
Il a forcé votre voiture. J'avais remarqué.
- Mia? - Sen olduğunu anlamıştım.
Quelle bonne surprise.
O Chelsea'nin bela birisi olduğunu anlamıştım.
Encore la faute à cette Chelsea...
Korkutucu ve anlaşılmaz şeyler düşünüyordu ve iyi şeyler olmadığını anlamıştım.
Elle pensait dans une drôle de langue, c'était pas normal.
Yöntemini ilk burada anlamıştım.
C'est là que j'ai remarqué le schéma.
Tanıştığımızda aşağılın teki olduğunu hemen anlamıştım.
En le rencontrant, on savait toutes que c'était un coureur.
Anlamıştım.
Je m'en doutais.
Çocuğun özelliklerini duyunca bir bit yeniği olduğu anlamıştım. Tokyo Ünivesitesi mezunu, köklü bir aileden gelen ve Amerika'da okumuş birini arıyorsan, aklıma ailemizden biri geliyor.
Je savais qu'il y avait quelque chose de louche là-dessous. au sein même de ta famille.
Ona karşı imkansız bir aşk beslediğimi uzun zaman önce anlamıştım.
J'avais réalisé depuis longtemps que mon amour pour elle était impossible.
Anladım. Bizimle geziye katılmamasından anlamıştım.
Je m'en suis doutée quand il a dit qu'il ne viendrait pas.
Eve gelmek yerine onun evine gidince anlamıştım.
Quand elle n'est pas rentrée mais est allée chez lui. J'ai su.
Promosyon kitapçığındaki fotoğrafların Photoshop ile düzeltildiğini farkedince Fletcher'ın yalan söylediğini anlamıştım.
J'ai compris que Fletcher mentait quand j'ai découvert que les photos de sa brochure étaient retouchées.
Ve o an, bunun benim başıma kalacağını anlamıştım.
Et dès ce moment, j'ai su que ça me retomberait dessus. D'accord.
İçeri girdiği anda o adamı seveceğimi anlamıştım.
J'ai su que j'aimais ce type au premier regard.
- Bunu anlamıştım.
- Je m'en doutais.
Matt Burns'ü gazete manşetlerinde gördüğümde, bizi tekrar çağıracağınızı anlamıştım.
Dès que j'ai appris pour le plongeon de Matt Burns, j'ai su que vous nous rappelleriez.
70'lerde Harvard üniversitesine gitmesini anlamıştım.
Dans les années 70, il était en Ivy League. Harvard, je comprends.
Buraya taşındığınız anda bir şeyler olduğunu anlamıştım.
J'ai su que quelque chose clochait dès votre arrivée dans le quartier.
Doğrusu, İtalyan olduğunuzu söylediğinizde hemen anlamıştım.
- Franchement? Quand j'ai vu que vous étiez italiens, j'ai vite compris.
Salı gecesi gelmediğinde kaybolduğunu anlamıştım.
- Je le savais déjà quand il n'est pas rentré mardi soir.
Geldiğiniz anda anlamıştım.
Vous êtes une orchidée papillon.
Gözlerinden anlamıştım. Benimle kafa mı buluyorsunuz?
- Je l'ai vu dans tes yeux.
O kızda bir Amy Winehouse kaçığı hali olduğunu anlamıştım.
Je le savais, cette nana est genre : "Amy Winehouse".
Siz olduğunuzu anlamıştım.
C'est bien vous.
Evet. Bunu anlamıştım.
Je le devine.
Aynen. Morluklardan anlamıştım.
- Je savais que la rigidité collait pas.
Müthiş planımın o kadar da müthiş olmadığını anlamıştım.
Je me suis rendu compte que mon plan n'était pas super.
Anlamıştım.
Je l'ai comprise.
Senin için önüne geçemediğim bir sevgi duymuştum çünkü bir daha kendime asla acımayacağımı anlamıştım.
J'ai ressenti un intense sentiment d'amour pour vous, car j'ai su que, jamais plus, je ne m'apitoierais sur mon sort.
Diğer kızlar gibi olmadığını anlamıştım.
Je savais en te voyant, que tu n'étais pas comme les autres filles.
Kelimenin tam anlamıyla sıkıştım. Yazdığım bir şeyleri hatırlamak zorundayım ve niye hatırlamak... zorunda olduğuma dair hiç bir fikrim yok. Belli ki önemli bir şey.
Je suis coincée, j'ai donné ma parole, et je dois me souvenir d'un truc que j'ai écrit et je ne sais pas pourquoi je dois m'en souvenir, mais apparemment, c'est important!
Bir şeyler olduğunu anlamıştım.
- Je savais qu'il se passait un truc.
Bunu karım bile anlamıştı.
Même ma femme l'a compris.
Alıştım. Anlamıyorlar.
Ils ne comprennent pas, c'est tout.
Diğer politikacıların hiçbiri asla bizim tarafımızda olmamıştı ve bu durum gey topluluğu için çok büyük bir anlam ifade ediyor.
Aucun politicien ne prend jamais parti, c'est important pour la communauté gay.
İçerdeki davranışının karşısında çok şaşırmıştım. Beni savunmanın benim için anlamı büyük.
Je me suis sentie un peu piégée, et ça m'a vraiment touché que vous me protégiez comme ça.
Ailemi işin içine karıştırmadan neden bana yardım edemeyeceğini de anlamıyorum.
Je ne comprends pas pourquoi vous êtes obligée de les impliquer.
İçki almaya gittim, tamam mı, geri geldiğimde Alicia valiyi kelimenin tam anlamıyla köşeye sıkıştırmış sanatla ilgilenmediği için verip veriştiriyordu.
Je vais chercher un verre, le temps que je revienne, Alicia avait carrément coincé le gouverneur dans un coin, et l'agressait pour son manque de soutien pour les Arts.
Sadece kendi başıma başarmaya çalıştım. Savaşla tam anlamıyla ilgilenemedim.
Je me suis laissée emporter, j'ai oublié de voir la bataille dans son ensemble.
Görme kaybı, başına belalar açan üzerinde çalıştığım bir karakter. Doğaçlama sınıfımdaki kadın, ondan tam anlamıyla nefret etti.
Les femmes de mon cours d'impro le détestent.
Pek çokları bununla bir şey yapmaz bile. Ama ben bunun üzerinde çalıştım. Hayatıma bir anlam verdi.
Beaucoup ne font rien avec, moi j'ai décidé de m'y consacrer, et ça a donné un sens à ma vie.
21 yıl marangoz olarak çalışmıştım. Hiçbir anlamı yok.
Vingt et un ans en tant que chef menuisier, vous savez... qui ne veulent plus rien dire.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]