Bütün bildiğim bu tradutor Português
142 parallel translation
Bütün bildiğim bu. Yeminle.
É tudo o que sei.
Bütün bildiğim bu.
É só o que sei.
Bütün bildiğim bu.
É tudo o que sei.
Bütün bildiğim bu bina, zengin ve kaçık birine aitti.
Pelo que sei, este edifício pertenceu a um velho rico e excêntrico.
- Vickie.Bütün bildiğim bu kadar.
- Só a conheço por Vickie.
Bütün bildiğim bu.
É tudo o que que sei.
"Maskeli Kahraman" adlı programdı. Bütün bildiğim bu. ... olay yerindeyken mi?
que eu pensava ser uma mistura entre o Super-Homem e Cary Grant... não sabia quase nada. enquanto estava em cena?
Bütün bildiğim bu sabah karımın çığlığıyla uyandığım.
Só sei que acordei com a patroa aos berros.
Bütün bildiğim bu.
É tudo quanto sei.
- Üzgünüm Bay Safian bütün bildiğim bu. - Kendinde mi?
- Ela está consciente?
Bütün bildiğim bu.
Não sei mais nada!
- Nasıl yani? - Bütün bildiğim bu.
- Não sei mais nada.
Bütün bildiğim bu.
É o que tenho de descobrir.
Benim bütün bildiğim bu.
Isto é tudo o que eu conheço.
Bütün bildiğim bu.
Mas é só isso.
Bütün bildiğim bu duyguların sana ihtiyacımı doğurması.
Só sei que tenho sentimentos que me fazem precisar de ti.
- Bütün bildiğim bu.
- É só o que sei.
Bütün bildiğim bu.
- É tudo o que sei.
Şu anda bütün bildiğim bu kadar...
Tudo que sei agora é isso :
Bütün bildiğim bu.
Ele é tudo o que eu conheço.
Bütün bildiğim bu.
É tudo que eu sei.
Ben dışarı çıkıyorum, bütün bildiğim bu.
Eu vou sair.
Ve bütün bildiğim bu.
É só isso que eu sei.
Bütün bildiğim bu, dostum, yemin ederim.
É tudo que eu sei, meu. Juro.
Shakespeare'den bütün bildiğim bu.
É tudo o que sei de Shakespeare.
Bütün bildiğim bu kadar.
Não sei mais nada.
Bütün bildiğim bu. İçindeki şeytana karşı koyamazsın ve onu yenemezsin.
Mas só sei uma coisa não enfrentamos os nossos demónios e vencemos.
Herneyse, kazadan sonra... Bu hastaneye getirilmiştin. Bütün bildiğim bu.
De qualquer modo, depois do acidente este foi o hospital para onde te trouxeram, isso eu sei.
Bütün bildiğim bu.
É tudo.
Bütün bildiğim bu ayrıca sicili kötü.
É tudo o que eu sei.
Bütün bildiğim bu ikisinin aynı kişi olduğuydu.
Para mim, eram a mesma pessoa.
Bütün bildiğim bu.
Até aí sei eu.
- Bütün bildiğim bu.
- É tudo o que sei.
Bütün bildiğim bu.
e é tudo o que tenho.
Portsmouth'a gidiyoruz, bütün bildiğim bu, Marian.
- Vamos para Portsmouth. É tudo o que sei, Marian, está bem?
Bildiğim şey, bir yıldır buradayım, ve öğrendiğim ilk şey, bütün bu olanların bir çocuk oyunu olmadığı.
e a primeira coisa que aprendi é que isto não é um jogo de meninos. Os homens morrem e ficam mortos.
Ben hayatımı bilgi arayarak geçirdim. Bu bütün bildiğim.
Passei a minha vida em busca do conhecimento, e isto é tudo aquilo que sei.
Bütün bildiğim, bu dünyada birbirimize ettiğimiz son sözlerin öfke dolu olduğu.
Só sei que as últimas palavras que trocámos foram de cólera.
Bütün bildiğim bu.
Não conheço mais nada.
Bütün bildiğim Ajan Mulder'ın sizin isteğiniz üzerine var gücüyle bu konuda çalışmakta olduğu, efendim.
Sei que o agente Mulder está a trabalhar muito neste caso a seu pedido.
Bütün bildiğim dişlerim hiç bu kadar beyaz olmamıştı ve bahçemde 23 kiloluk domateslerin olduğu.
Clark, só sei que os meus dentes nunca estiveram tão brancos e no meu quintal nascem tomates com 20 quilos.
Bütün bildiğim, bu, mükemmel bir yaşlanma ilerlemesi.
Pelo que sei, isso é uma parte perfeitamente normal do processo de envelhecimento deles.
Benim bütün bildiğim bu.
É tudo o que sei.
Bütün bu kızlar... Bildiğim tek gerçek kız sensin.
Todas estas raparigas... és a única que eu sei que é a sério.
Ve bildiğim tek şey bütün bu pislikten kurtulmanın bir yolu var ve onu bulacağız.
E tudo o que sei, é que... se há a miníma hipótese de mudar esta merda, é agora.
Bütün bildiğim White'ın üyesi olduğu cemaat te bu sembolü kullanıyor.
Tudo o que sei é que é o mesmo símbolo que o culto de reprodução do White usa.
Şimdi, tüm bildiğim bu çünkü bana bütün anlattığı bunlar.
Agora... isso é tudo o que sei porque foi apenas isso que ele me disse.
Ama bütün bildiğim hollandalıların bu ülkeye sattığı ayçiçekleri.
No entanto, fomos nós, os Holandeses que trouxemos os girassóis.
Bütün bildiğim hiç bu kadar mutlu olmadım.
Tudo o que sei é que nunca estive tão feliz.
Etraftaki herkes bunları kafasından çıkarmış, ama bu not defteri... Bütün hayatım hakkımda bildiğim tek şey bu.
Toda a gente aqui se diverte com isto, mas este livro... é a única coisa que eu sei sobre toda a minha vida.
Bütün bildiğim ve sahip olduğum bu.
É tudo o que tenho. É tudo o que tenho.