Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ O ] / Oraya gidip

Oraya gidip перевод на английский

3,027 параллельный перевод
Oraya gidip bakalım derim.
I say we go over there, look around.
Birimiz oraya gidip sahte bir bayrak asacak.
Uh.. Somebody should go in there and put in a fake flag.
Dur bir saniye, oraya gidip çete sembolü çizecek değiliz.
Hang on a second ; it's not like we're going out there, putting up gang signs or anything.
Şimdi oraya gidip nazik bir biçimde – merhabalar – satın almakta oldukları yeni Amerikan barajının neden çalışmadığını açıklamam gerekiyor.
Now, I've got to go in there and explain real nice to - - hello - - to those fellas why the shiny new American dam they're buying isn't working.
- Oraya gidip özür dileyeceğim ve... bütün suçu üzerime alacağım. - Hayır yapma.
you know, I don't know.
Oraya gidip, onları alıp geleceğim çünkü üniformalı erkekler bana bayılır.
Okay, I'm going to go down there and get them out, because men in uniform love me.
Oraya gidip neler yapabileceğine bir bakmanı istiyorum.
I need you to get up there and see what you can find.
Oraya gidip ona destek vermemi istiyor.
He really wants me to go out there and support him.
Bebek David'in bile olmayabilir, belki onundur ama istemiyordur da. Ancak oraya gidip elinden anne olma şansını alamazsın.
And maybe that baby wasn't David's, or maybe it was and he didn't want it, but you cannot go in there and take away her chance for becoming a mother.
Şimdi oraya gidip onlara ne yaptığını anlatıyorsun?
You are going over there and tell them what you did now.
Oraya gidip onunla yüzleştiğimizde Chris'in olağanüstü genç yüzünün alacağı şekli görmek için sabırsızlanıyorum.
I cannot wait to see the look on Chris'remarkably youthful face when we march in there and confront them.
Oraya gidip evrakları imzalamanı ve, Michael Stone'a elinizle parayı vermenizi istiyorum.
I want you to go along, sign the papers, and hand Michael Stone the money, just as planned.
Eğer isterseniz, şimdi oraya gidip onlarla konuşabiliriz. Bİlirsin, ben hala burdayken?
We could go and talk them through it now, if you like, you know, while I'm still here?
Evet, bir noktada silahlarımızı ateşleyerek oraya gidip, paramızı alıp onlar daha ne olduğunu anlamadan köprüyü aşmamız gerekiyor.
Yeah, at some point, we are gonna have to shoot our way in there and grab the money and get back across the bridge before they knew what hit them.
Annemden oraya gidip seni görmek için izin istedim, bunu yaptım,
I asked mom if I could come up and see you. I Did.
Ne gezi ama. Oraya gidip rehbere bakmalıyız, ve Dr. Cobb'ın nasıl bir doktor olduğunu öğrenmeliyiz.
Let's just go over there, look at the directory, and see what kind of doctor Dr. Cobb is.
Oraya gidip biraz adam dövelim.
Let's go back up there and knock some heads.
Kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyor ama babam ve birkaç arkadaşı oraya gidip bunun bir parçası olmaya çalışacaklar.
No one knows what exactly, but him and a bunch of dudes are gonna go down there and try to be a part of it.
Oraya gidip bildiğin her şeyi anlat.
Go and tell him all you know.
Oraya gidip bu arzumu bitirmek istemiyorum.
I don't want to give that up by going there.
Oraya gidip onu kafalar ve bir kulüpte birkaç fotoğraf çektiririm... Sonra silahtan bahsediverir.
I'll head up there, get all buddy-buddy with him, take him out clubbing, snap a few racy photos - - he'll tell me about the gun.
Oraya gidip kendi gözlerimle görmek istiyorum.
I want to go back there and see for myself.
Ve Sean John Combs burada olsaydı, bize oraya gidip Rockland'dan gelen ibnelere karşı tezahürat yapmamızı söylerdi.
And if Sean John Combs were here, he'd tell us to go down there... and cheer against those jack-offs from Rockland.
Böylece oraya gidip karavanına girdim ve benimle gençliğinde nasıl biri olduğunu ve arabalı sinemelardan aldığı kızları bir şişe tekila ile nasıl götürdüğünü anlatmaya başladı.
So I go over and I go into the motor home and he starts talking me through what it was like when he was young and going to the drive-in and trying to pick up girls and he breaks out a bottle of tequila.
Hayır, hayır. Oraya gidip o kendini beğenmiş kolejlilerin kıçlarına tekmeyi bas dostum.
No, no just go out there and kick their smug prep school asses.
Kız kendini banyoya kilitledi. Oraya gidip işe başlamadan önce pezevengini aramış olabilir.
She locked herself into the bathroom, which is where she would have gone to call her pimp before rendering services.
Oraya gidip Gray'i India'nın tuzağından kurtarmalıyım.
I have got to go there and stop Gray from walking into India's trap.
Alice her gün ofise 5 dakika erken gidiyor, buda bize oraya gidip o mesajları silmemiz için 29 dakika veriyor.
Alice gets to the office five minutes early every day, which gives us 29 minutes to beat her there and delete those messages.
Oraya gidip benim Henry Warren'ı ezdiğim gibi, sen de Bradley'i ezip geçmelisin.
You've gotta go in there and crush Bradley like I crushed Henry Warren.
Oraya gidip taş, çakıl ve atınız için bir şeyler alabiliyorsunuz ve aynı zamanda yemekte yiyebilirsiniz.
And you go there and buy stones and gravel and things for your horses and he has his lunch there.
Oraya gidip rezil rüsva olmaktansa hiç gitmemek daha iyi.
I mean, you know, better not to show up at all than to be humiliated.
Oraya gidip kaybolalı 20 yıl oluyor.
He disappeared 20 years ago.
Ekibin oraya gidip almasının 18 saat süreceğini düşünürsek...
Given it will take the team 18 hours to fly there and get into position...
Kırmızı elbiseyi aldık. Oraya gidip babamı etkileyelim.
Let's buy the red dress and go fetch Dad.
Neredeyse gece yarısı oldu. Sen oraya gidip şampanyayı hazır etmelisin.
You should probably get out there and get the champagne ready.
Oraya gidip onu evine kadar takip etmeni, nerede yaşadığını öğrenmeni istiyorum.
I need you to go there and follow him home, find out where he lives. Ems, what's going on?
Yani, oraya gidip o zamları alırsak ne söyleyeceğiz?
I mean, if we go in there and take these raises, what are we saying?
Oraya gidip yardım etmemi istedi ben de gittim.
He wanted me to come over and help and I did.
Oraya gidip ona gösterelim.
Let's take it over there and show him.
İfşa olmadan önce oraya gidip onu almamız lazım.
Before his cover's blown, we should get in there and get him out.
Şimdi oraya gidip, geri alalım!
So let's get it out there and take it.
Onlar Abbey Road'da kayıt yapıyorlardı ve bir keresinde oraya gidip, çok gergin olduğumu hatırlıyorum... sunum sırasında.
They Were recording at Abbey Road, and I Remember going there, and I remember I was very... I was very Nervous doing in the Presentation.
Dinle hatun... Oraya gidip Max'ın ev sahibine onunla çıkacağını söylemen lazım.
Listen, dope, I need you to tell Max's landlord that you'll go out with him.
Oraya gidip ona romantik bir çıkma teklifi etmeyi düşünüyorum. Çıkma teklifi mi?
I'm about to go over and ask her out on a romantic date.
Oraya geri gidip yemek için teşekkür etmeni, ekibini toplamanı ve hemen teknemden defolup gitmeni istiyorum.
I want you to go back in there, say thank you for the meal, collect your crew, and get the hell off my boat, and I want that right now.
Olay şu ki, eczaneden iki blok ötede yaşıyoruz, oraya gidip oda ısıtıcısı almak için dahi olmaya gerek yok.
I'm so proud of you. Great. - I'm so happy.
- Ama oraya gidip- -
Yeah, but the thing is...
Hiç bir şey yapmak için mutfağa gidip oraya gittikten sonra yapman gereken şeyi unuttun mu?
Has is ever happened to you that you go to the kitchen... and once you're there, you've forgotten what you needed.
Yani bir oraya bir buraya gidip arkadaşlarını taklit ediyorsun.
So you can dart back and forth doing impressions of your friends.
- Tamam, dükkâna gidip oraya göz kulak olmanı istiyorum.
Okay, I need you to go back to the spice shop, keep an eye on things.
Doğru. Koridorlarda bir oraya bir buraya gidip duruyoruz.
So we're wandering up and down corridors.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]