Tek yol bu перевод на французский
725 параллельный перевод
Tek yol bu. Kendim...
Il n'y a que ça!
Sana yardım edebileceğimiz tek yol bu, sempati toplamak, halkın desteğini sağlamak.
C'est le seul moyen pour vous aider... devenir sympatique aux yeux du public.
Bizim için tek yol bu.
C'était la seule issue pour nous.
Bakın, Purvis'e gittiğini bildiğim tek yol bu. Belki kendimi tanıtır ve doğruları kıza anlatırsam Purvisin yerini öğrenebilirdim.
Je voulais faire cracher à la dame où il se planquait.
- Tek yol bu.
- Le seul moyen.
Tek yol bu.
C'est la seule issue.
Kendini kurtarman için tek yol bu!
C'est la seule façon que tu as de te sauver.
Şimdi, onları defetmek için tek yol bu, onları çapraz ateşimizle avlayabiliriz.
Ils ne peuvent s'échapper que par là.
Kaldıkları yerden tiyatroya gitmek için kullandıkları tek yol bu köprüdür.
Elles empruntent le pont pour aller des dortoirs qu'on voit là-bas au théâtre.
Yükünü hafifletmek için tek yol bu gibi gözüküyor.
Cela me semble le meilleur moyen de vous libérer de ce fardeau.
Tek yol bu, bunu hepiniz biliyorsunuz.
C'est tout ce qu'il nous reste à faire.
Üzgünüm, efendim. Bu işi yapmak için bildiğim tek yol bu.
C'est le seul moyen de réussir notre mission.
- MIKE : Yukarı çıkan tek yol bu mu?
- C'est le seul chemin pour monter?
Benim için tek yol bu, başka yolu yok.
Je risque le paquet.
Tek yol bu. Herkese eşit paylaştırılmalı.
C'est la seule façon de faire.
- Tek yol bu!
- C'est le seul moyen.
- Cevap verebileceğim tek yol bu, genç adam.
C'est la seule façon dont je peux vous répondre, jeune homme.
Bildiğim tek yol bu.
A ma manière.
Gidebileceğim tek yol bu.
C'est la seule route.
Bunun yürümesi için tek yol bu.
- Sinon, ça ne marchera pas.
Tıbbın acizliklerini azaltacak tek yol bu.
C'est le seul moyen de pallier les insuffisances de l'art médical.
Buraya varmak için izleyebileceğin tek yol bu kayalıklardaki ağız.
Le seul moyen de se rendre jusqu'ici, c'est d'emprunter ce passage.
Arai nakliye yerine giden tek yol bu.
C'est la seule route pour le relais d'Arai.
Elibori'nin çalışmalarına ve araştırmalarıma göre tek yol bu. Bu şekilde.
Selon le Professeur Alibori et mes propres recherches c'est la seule manière.
- Tek yol bu gözüküyor.
- C'est la seule façon.
Beni bağışlayın ama, tek yol bu.
Excusez-moi, Sire, mais c'est la seule manière, vous savez.
Tek yol bu.
C'est le seul moyen.
Tek çikar yol bu.
C'est l'idéal. Quand les flics l'auront...
Bira içmek için yol üstü lokantasına girdim, yol boyunca istediğim tek şey. Şimdi daha çok istiyordum, buzlu çayının acı tadından ve onunla ilgili herşeyden uzaklaşmak için.
Au drive-in, j'ai bu la bière que je voulais depuis le début et chassé le goût amer de son thé glacé et de tout ce qui allait avec.
Eğer café'ye dönersen bu fırsatı bulacak. Bu katili tutuklamak için sahip olduğumuz tek yol.
Vous la lui donnerez en allant au café et nous pourrons l'arrêter.
Bu tek bir anlama geliyor. Önümüzde uzun bir yol var.
On devra donc marcher.
Doğru. Bu, tek bir adamın izleyeceği yol.
Exact, un homme seul ferait ça.
- Tek olası yol bu.
- Contaminé par notre homme?
- Bu içmeyi sevdiğim tek yol.
- Je n'apprécie pas le tabac sans ça.
Ne İmparatorluk Sarayı ne de babam evlenmemize izin vermez. O halde kaçalım, bu tek yol.
Ni le palais, ni mon père, ne nous le permettront!
Bu işi başarmak için tek yol onlardan önce geçecekleri yerde olmaktır.
Il faut savoir où ils vont et les précéder.
Bu konuda karar vermek için bir tek yol var. O da çöp çekmek.
La seule façon de se mettre d'accord, c'est de tirer à la courte paille.
Bunları da düşündüm. Tek çıkar yol var o da, bu işte başarılı olmak.
Il faut tout envisager si on veut s'en sortir.
Bu tek yol.
C'est le seul passage.
Tek çıkar yol bu.
Pour toi aussi, Michel.
Bu sözde uygarlıkta yaşamımı sürdürebileceğim tek yol hoş olmayan hiçbir şey görmemektir.
Pour moi, la seule façon de survivre dans ce que l'on appelle la civilisation, est de ne pas voir ce qui désagréable.
Tek yol yukarısıydı. Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
La seule issue était de grimper... toujours tout droit... le long de cette pente... sous le soleil, semblable à un grand os d'animal géant... qui eut pris feu dans le ciel.
- Hayır, korkarım bu tek yol.
- Non, c'est la seule façon.
Ve bu tek geçerli yol, ben... Emin olmalıyım!
Je dois être sûr.
Ve bu bana tek yol bırakıyor.
Et cela ne me laisse qu'une solution.
Becerebildiğim tek şey, Albert, bu kirli iş, tam yol ileri.
Alors tout ce que je peux faire, c'est continuer ce sale boulot toute ma vie.
Tek yol bu. Gidelim.
Allons-y.
Bu binaya girmek ve çıkmak için tek yol.
C'est le seul accès à ce bâtiment.
Tek yol bu.
- On n'a pas le choix.
Acres, bu tek yol mu?
C'est le seul passage?
- Bu tek yol.
- C'est la seule issue.