It couldn't hurt Çeviri Türkçe
168 parallel translation
I couldn't hurt him by not using it.
Kullanmadan edemedim.
Couldn't be I touched you where it hurt, could it, Payte?
Yarana dokunuyor olamam, değil mi Payte?
It wasn * t Andre. I couldn * t have hurt Andre.
O Andre değildi. Andre'ye asla zarar veremezdim.
- It couldn't have hurt.
- Acıdı mı? - Çekil yolumdan.
- It couldn't hurt.
- Canımız yanmaz.
We couldn't hurt it with an axe and when run over, it was unharmed.
Balta ile ona saldırmamıza ve üzerinden arabayla geçmemize rağmen zarar görmedi.
- It couldn't hurt.
- Olabilir.
It couldn't hurt so much, one drink.
Bir içkiden zarar gelmez.
It couldn't hurt us.
Bize zarar veremedi.
It couldn't hurt.
Bir zararı olmaz.
It couldn't hurt any worse than this does.
Boynumu kırmış olsaydım bile şimdiki kadar acımazdı herhalde!
Even a gifted director couldn't hurt it.
En iyi yönetmen bile bu oyuna laf etmez.
If i let us get close, if i made that commitment, and you hurt me like the others, i couldn't handle it.
Sana daha çok yakınlaşırsam, şayet sana bağlanırsam, ve sende diğerleri gibi canımı yakarsan, bununla başa çıkamam.
And I tried to catch the blood as it fell from the sky but I couldn't see because my eyes hurt because there were black spots in front of them.
Ve gökyüzünden düşen kanı yakalamaya çalıştım ama göremedim çünkü gözlerim yanıyordu çünkü önlerinde büyük kara noktalar vardı.
It couldn't possibly hurt.
Acıtması imkansız. Ben öyle demek istemedim.
I couldn't stand it if I hurt you too.
Sana da zarar verirsem buna dayanamam. Lütfen, bizi yalnız bırak.
- Well, it couldn't hurt, could it?
- Bir zararı olmaz, değil mi?
It couldn't hurt.
- Fena olmazdı.
Couldn't hurt to give it a shot.
Bir atış kimseyi yaralamamalı.
Because every time you hoped for something I couldn't deliver, it hurt.
Benim veremediğim bir şeyler umut ettiğin her defasında acıtıyor çünkü.
Well, now, it couldn't hurt to try, Miss Jefferson.
Şu an, denemek buna zarar vermez, Bayan Jefferson.
Well, I mean, it couldn't hurt, could it?
- Sakıncası olmaz değil mi?
No, it couldn't hurt, but -
- Hayır olmaz ama...
Seriously, it couldn't hurt to talk to him, right?
Aslında onunla konuşmamın bir zararı olmaz, değil mi?
Well, I guess it couldn't hurt to talk.
Sanırım bir konuşmanın zararı olmaz.
You know, just to be on the safe side let me just check to see if there's another flight? Yeah, it couldn't hurt.
İşi garantiye almak için, Chicago'ya başka bir uçuş olup olmadığını kontrol edeyim.
Like Harry said, it couldn't hurt to do that.
Harry'nin dediği gibi, Bunu yapmak sizi kırmamalı.
After six months, I figured it couldn't hurt to brush up on my anatomy.
Altı ay sonra biraz anatomi egzersizi yapayım dedim.
You couldn't even touch me like that, it hurt so bad.
Şöyle dokunamıyordum bile. Çok acıyordu.
Well, I figured if your vamp taste buds couldn't really savor it then it would only hurt you to know.
Düşündüm ki, vampir tat alma duyuların bunların lezzetine varamasaydı çok fazla incinmiş olmazsın.
It couldn't hurt.
Zararı olmaz.
Plus, it couldn't hurt Ralphie to brush up on the fundamentals.
Artı, önemli kuralların üzerinden geçmede Ralphie'nin canını yakmıyor.
It couldn't hurt to ask.
Sormamızın bir zararı dokunmaz.
It couldn't have hurt none.
Bu kimseye zarar vermezdi.
It couldn't hurt.
İncitmez.
- It couldn't hurt. - Come on.
- Zararı olmaz.
It couldn't hurt to ask, sir.
Sormaktan bir şey çıkmaz, efendim.
- What? - Sorry, but low and outside, you couldn't stop swinging at those pitches, no matter how many times you missed, no matter how much it hurt your average.
- Pardon, ama alttan ve dışarı, o vuruşları sallamadan duramazdın, kaç kere kaçırdığın önemli değildi, yüzdeni düşürmen önemli değildi.
It's baby-making sperm, but... suppose it couldn't hurt to have it confirmed by an expert.
Onlar bebek yapan spermler, fakat bir uzmana onaylatmaktan bir zarar gelmez.
It couldn't hurt.
Bu acı veremez.
Your mother said that she can't keep letting your father in, she couldn't do it anymore, and that she didn't care about winning him over, because your father only hurt those who loved him.
Annen artık olanlara dayanamadığını bu işin yürümeyeceğini söyledi. ve kocasını da artık umursamadığını söyledi. ... çünkü babanın sevdiklerine acı verdiğini söyledi.
Well, it couldn't hurt to try.
Denemekten zarar gelmez.
- Yeah, it couldn't hurt to look.
- Evet, bakmaktan zarar gelmez.
But because I couldn't believe it, not really, it couldn't hurt me.
Bu yüzden... gerçek olduğuna inanmadım... bana zarar veremedi.
It couldn't hurt.
Sorun olmazdı.
- Well, it couldn't hurt.
- Olabilir.
I guess it couldn't hurt.
Sanırım acıtmaz.
It sure couldn't hurt.
Zararı da dokunmaz.
It might be fun, and a little fraternising couldn't hurt.
Eğlenceli olabilir, birazcık kaynaşmadan zarar gelmez.
If it's the same person, it couldn't hurt to meet him, right?
Eğer bu aynı kişiyse, bu adamla görüşmeliyiz.
My parents were so hurt, I couldn't help it.
Anne babamın üzülmesine dayanamadım.
it couldn't be helped 24
it couldn't be 61
it couldn't 27
couldn't hurt 30
hurt 179
hurts 119
hurting 20
hurt me 62
hurts like hell 20
hurt you 34
it couldn't be 61
it couldn't 27
couldn't hurt 30
hurt 179
hurts 119
hurting 20
hurt me 62
hurts like hell 20
hurt you 34
hurt them 18
hurt him 32
hurtful 19
hurt her 20
it comes and goes 36
it comes 41
it comes with the territory 18
it could kill you 25
it comes to 16
it comes with the job 18
hurt him 32
hurtful 19
hurt her 20
it comes and goes 36
it comes 41
it comes with the territory 18
it could kill you 25
it comes to 16
it comes with the job 18
it could be worse 106
it could work 74
it counts 25
it could happen 61
it could have been worse 50
it could go either way 16
it could be you 17
it could be 318
it cost 46
it could kill him 17
it could work 74
it counts 25
it could happen 61
it could have been worse 50
it could go either way 16
it could be you 17
it could be 318
it cost 46
it could kill him 17