Doğruyu söylemek gerekirse Çeviri İngilizce
1,021 parallel translation
Doğruyu söylemek gerekirse, senin açından işlerin yoluna gireceğini düşünüyorum.
I'd like to tell you that I honestly think things are going to be better for you.
Doğruyu söylemek gerekirse, bilmiyorum.
To tell the truth, I don't know.
Doğruyu söylemek gerekirse, benim de yok.
To tell the truth, I don't either.
Doğruyu söylemek gerekirse, dul bir adam olmanın getirdiği yalnızlığı bir iki sene önce hissettim.
To tell the truth, I never felt the loneliness of being a widower until the past few years.
Doğruyu söylemek gerekirse, orada evlendim.
To tell you the truth, I got married up there.
Doğruyu söylemek gerekirse Oliver, başka bir stüdyoyla anlaştım.
The thing is, Oliver, that I'm pretty well set at another studio.
- Doğruyu söylemek gerekirse...
- To tell the truth...
Doğruyu söylemek gerekirse hâlâ bazen sizin gibi beyefendilerle sohbeti özlüyorum, doktor.
To tell the truth, I sometimes still miss... ... the conversation of such gentlemen as yourself, doctor.
Stilimin hala sert ve katı olduğunu biliyorum ama doğruyu söylemek gerekirse Kay'in bu yaz buraya gelmesi çizimlerime yumuşatıcı bir etki veriyor.
I know there's still something harsh and stiff in my style... although to tell the truth... I believe the presence of Kay here this summer... is beginning to have a softening influence on my work.
Doğruyu söylemek gerekirse bu pek mümkün görünmüyor.
And, to tell you the truth, that just didn't seem possible.
Doğruyu söylemek gerekirse, bunun sizi biraz yumuşatacağını umdum.
To tell the truth, I sort of hoped maybe it would thaw you out a bit.
Doğruyu söylemek gerekirse, kuzenim Bertie ile bana seyahatlerinde bir yerde tanıştığın şu kırıkçı hanımdan bahsettin.
As a matter of fact, you told my cousin Bertie and me about... this lady osteopath that you met somewhere in your travels.
Doğruyu söylemek gerekirse, bu akşam bir randevum var.
To tell you the truth, I have this heavy date for tonight.
Doğruyu söylemek gerekirse, bu evde bile olmayabilir.
As a matter of fact, she may not even be in this house.
Doğruyu söylemek gerekirse, Kızıl Ordu'nun temel gücü, merkezdeki eşkiya askerlerin saldırısından endişe ediyordu.
To tell you the truth, the main force of the Red Army has already crumpled up the attack of the central bandit troops
Doğruyu söylemek gerekirse... dünden beri hiçbir şey yemedim.
Actually, I haven't eaten since yesterday.
Doğruyu söylemek gerekirse Francis'in adını andığını sanmıyorum.
In fact, I don't think Francis ever mentioned it.
Sana doğruyu söylemek gerekirse Ichi, seninle konuşmak istedim...
To tell you the truth, Ichi, I wanted to talk to you...
Doğruyu söylemek gerekirse ben de hep merak ediyorum.
To tell you the truth, I often wonder that myself.
Doğruyu söylemek gerekirse, bu dünyada sizden daha fazla hayranlık duyduğum çok az insan vardır.
The fact is that there are very few men on this Earth whom I admire more than you.
Doğruyu söylemek gerekirse, siyasi görüşünü tamamen yitirmiş gibi görünüyor.
Indeed, he seems to have lost all political perspective.
Doğruyu söylemek gerekirse, mangal yapıyordum.
To tell you the truth, I was having a barbecue.
İstediğinin bu olmadığını biliyorum ama doğruyu söylemek gerekirse...
I know it's not what you want, but honestly... Oh, no!
Evet, doğruyu söylemek gerekirse büyükbaba Brecht söylerdi bunu sanatçılar doğruyu söylemeli diye.
Yes, speak as though quoting the truth Old father Brecht said that that actors should quote
Ya da, doğruyu söylemek gerekirse... bir kadın.
Or rather, should I say... the woman.
Doğruyu söylemek gerekirse, şampiyon çok tuhaf davranıyor.
To tell the truth the champ is acting oddly.
Ama doğruyu söylemek gerekirse, bu konuda daha fazla diretmem imkansız.
But, in all decency, I can hardly force the issue.
Doğruyu söylemek gerekirse tüm bunlar...
To tell you the truth, this and the festival... -
Doğruyu söylemek gerekirse, çok erken saatte zil zurna sarhoş oldum.
Well, to tell you the truth... I got kind of smashed... early in the evening.
Oh, doğruyu söylemek gerekirse, maalesef pek bir şey olmadı.
Oh, nothing much, I'm afraid. Oh, honestly.
Doğruyu söylemek gerekirse, ilk başta senden hiç hoşlanmadım.
To tell the truth, I took no liking to you at first.
Doğruyu söylemek gerekirse, bana teklif etti.
To tell you the truth, he offered me one.
Aslında, doğruyu söylemek gerekirse, genelde, Bu tarz şeylerle aram yok.
Well, to tell you the truth, most of the time, I don't have anything at all.
Doğruyu söylemek gerekirse, Elisa diye biri yok.
Well, to tell you the truth, there is no Elisa.
Doğruyu söylemek gerekirse çok kötü bir olay atlattık.
'You know we've had trouble - bad trouble. I won't try to minimize it.
Doğruyu söylemek gerekirse orayı hiç görmedim,... Tanrıya şükürler olsun ki, asla görmeyeceğim.
To tell the truth. I've never seen the place, and please God I never shall.
Doğruyu söylemek gerekirse yarın karar vereceğim.
But I might decide tomorrow, as a matter of fact.
Doğruyu söylemek gerekirse biraz saçmalıyorum ha?
Say the truth, I sound a little crazy?
Doğruyu söylemek gerekirse...
Tell the truth...
Doğruyu söylemek gerekirse... bu çok da sürmeyecek.
As a matter of fact... much sooner.
Doğruyu söylemek gerekirse... o adamdan çaldığım 1000 altını... sel-zedelere vermiştim zaten
To tell you the truth I've robbed this guy of a 1000 taels of gold and have given it all to the refugees
Doğruyu söylemek gerekirse, basın dünyasında işler biraz ağırdan alınır.
And, frankly, things are kind of slow in the news business.
Doğruyu söylemek gerekirse belki bunu yapmak istemedi.
As a matter of fact, you know, maybe he didn't mean to do it.
Doğruyu söylemek gerekirse... Fakirlerden haraç toplamak hiç de bana göre değilmiş!
To tell you the truth scraping off from the poor - isn't what I intend to do
Doğruyu söylemek gerekirse, efendim, sizin bu kadar çabuk döneceğinizi beklemiyordum.
To tell you the truth, sir, I didn't expect you back so soon.
Doğruyu söylemek gerekirse hepsinin farklı bir kanunu vardır.
To tell you the truth... they all have a different book of rules.
Doğruyu söylemek gerekirse başarılı değildi.
No. As a matter of fact, he wasn't.
Doğruyu söylemek gerekirse, bilirsin, şu tekne hikayesi uzun zamandır düzmece.
To tell you the truth, you know, that boat, it sell a long, long time ago, you know.
Doğruyu söylemek gerekirse hücremden çıktığım için memnunum.
Well, to tell the truth, I'll be glad to get out of that cell.
Doğruyu söylemek gerekirse, yaş tahmin etmekte iyi değilim.
How old do you think I am now?
Dogruyu söylemek gerekirse, küçük bir yalan söyledim.
To tell you the truth, I lied a little.
gerekirse 81
doğru 10892
dogru 95
doğrudur 303
doğru söylüyorsun 77
doğru mu 1537
doğru söyle 45
doğrusu 383
doğrulandı 46
doğruymuş 64
doğru 10892
dogru 95
doğrudur 303
doğru söylüyorsun 77
doğru mu 1537
doğru söyle 45
doğrusu 383
doğrulandı 46
doğruymuş 64
doğru bildin 42
doğru söylüyor 187
doğru değil 421
doğru mu söylüyorsun 24
doğru mu anladım 18
doğru söylüyorum 192
doğruyu söyle 121
doğru değil mi 315
doğru diyorsun 34
doğrusu bu 47
doğru söylüyor 187
doğru değil 421
doğru mu söylüyorsun 24
doğru mu anladım 18
doğru söylüyorum 192
doğruyu söyle 121
doğru değil mi 315
doğru diyorsun 34
doğrusu bu 47