English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ T ] / Tah

Tah Çeviri Fransızca

879 parallel translation
... bir tahıl ayırıcı kurdular.
installêrent une trieuse à grains.
Kusura bakma, onu geri aldılar. Tahıl gevreği yemeyi bıraktım da.
Désolé, on me l'a reprise.
Sana kahvaltıda tahıl gevreği ye dedim, polen değil.
Je t'avais dit de ne pas manger de foin ce matin.
Bir süre karlı tahıl ticareti yaptıkları...
Il y a des milliers d'années, leurs ancêtres hébreux erraient déjà.
Bölge altın, gümüş, bakır ve tahılla ön plana çıkıyormuş.
L'endroit est connu pour l'or, l'argent, le cuivre, le blé.
Andy ve Sarah tahıl şenliği için Levender Şelaleleri'ne gidecekler.
Andy et Sarah vont à Levender Falls.
Tahılları kavurup ona kahve diyen çiftlik sahipleri.
Les fermiers rôtissant du grain et l'appelant du café.
Kavrulmuş tahıla kahve tadı veremezsin.
On ne peut pas donner au blé fermenté le goût du café.
2300 kilo tahıl, bütün arabalar, bütün silahlar, bütün katırlar.
le blé, les armes, les bêtes...
Bence yürüyerek ya da at binerek başarabiliriz ama fikrimi sorarsanız, tahıl arabasıyla başaramayız.
On peut le prendre à pied ou à cheval, mais à mon avis, le chariot à grain passera pas.
O tahıl arabası bizim için altından bile daha değerli.
Pour nous, les semences sont plus précieuses que l'or.
Ekeceğimiz tahıllardan bahsediyorduk, Bay Clegg.
Nous parlions de nos sacs de graines, M. Clegg.
Şu tahıl arabası altından bile daha değerli.
Ce chariot à grain... qui est plus précieux que de l'or.
Armağan olarak 10,000 torba tahılla kraliyet tahıI ambarını doldurmalarını sağlayacağız.
Et devra 10.000 sacs de grains aux greniers du Roi.
Vali için 10,000 çuval tahıI.
10.000 sacs de grains pour le Gouverneur!
Biz emredildiği gibi kraliyet tahıI deposunu dolduralım. Fakat Profesör dahinin tohumlarıyla.
Remplissons les greniers avec les semences du génial professeur!
10,000 torba tahıI ambara döküldü. Onları dışarı kaçırma tuneli tamamlandı.
Le tunnel pour récupérer les 10.000 sacs de grain est prêt.
Kraliyet tahıI deposun tamamıyla dolduğunu haber veriyorlar, Ekselansları.
Les greniers du Roi sont remplis.
Gidip tahıl ambarına bakalım.
Allons voir ça du grenier.
Dua edelim de rüzgar yön değiştirmesin. - Bütün tahılımız burada- -
Pourvu que le vent ne se lève pas!
Bu sabah, tahıl ambarında kalp rahatsızlığı olduğu için evine gönderilen arkadaşından bahsetmiştin.
Ce matin, dans le grenier, tu m'as dit qu'un de tes camarades avait été réformé grâce à la complaisance d'un médecin.
Burası da tahılları sakladığı tavan arası.
C'est là-haut qu'il entreposait le blé.
Ayrıca 2.000 ölçek tahıl da istenmişti.
Etaient dues aussi 2000 mesures de grain.
Tahıl karşılığında ; ki elimizde hiç tahılımız yok hükümdarım size 500 küp gümüş gönderdi.
Le grain nous faisant défaut, mon souverain t'envoie 500 pesées d'argent.
2.000 ölçek tahıl, 1.000 kap zeytin yağı ve büyükbaş hayvan, 800 tane işçi.
2000 mesures de grain, 1000 d'huile, et 800 têtes de bétail.
Kocaman tahıl kaldıraçları var.
Il possède tous ces gros silos à céréales.
Tahıl, şu fıskiyenin içinden aşağıya iniyor.
Le blé descend par ce bec.
Yakında tahıl işine gireceğim, bayım.
Je suis sur le point d'entrer dans le commerce des céréales.
Babam ve ben, Hal'e tahıl kepçeleme işini verdik.
Papa et moi on a trouvé à Hal une place pour récolter le blé.
Tahıl kepçeciliği yapan biriyle görüşmekten utanmazsın, değil mi?
Ça ne te dérange pas de sortir avec un type qui ne fait que récolter les céréales?
Yeni tahıl ambarlarında yük taşıyan bir canavar.
Une bête de somme qui construit tes nouveaux greniers.
- Tahıl istiyor musun, yoksa?
- Veux-tu le grain ou pas?
Tahıl ambarı yakınlarında Şam gülleri açmıştır.
Les roses de Damas sont en fleurs près des greniers.
Onu gördüm. Tahıl ambarı yolunda.
Je l'ai vu faire la queue devant le grenier.
Hayır, batı tahıl ambarında.
Non, le grenier de l'ouest.
Seni uyarıyorum Musa, tapınaktaki tahıllar tanrılara aittir.
Je t'avertis, Moïse, le grain du temple appartient aux dieux.
Başları dik yürüyüp, tapınak tahılıyla beslendiklerinde.
Surtout quand ils redressent la tête et se nourrissent du grain du temple.
- Kölelere tahıl verdin mi?
- Tu as donné le grain aux esclaves?
Ne tahılları öğüten, Mısır'ın tuğlaları için saman yapan öküzlere ağızlık takmalısın, ne de buğdayı sapından ayırmak için rüzgarda sürekli buğday savuran ağzına kadar dolu Nil teknelerinden durmamacasına sahile buğday taşıyan kölelerin emeklerini karşılıksız bırakmalısın.
Tu ne muselleras point le bœuf quand il foulera le grain, faisant de la paille pour les briques d'Égypte, ni ne ménageras le bras qui sans fin vanne le grain au vent afin de séparer le bon grain de l'ivraie, le bon grain que portent les innombrables esclaves des navires sur le Nil lourdement chargés aux rives grouillantes.
Göl kenarındaki tahıl ambarının dışarıdan kilitli kapısı var komutanım.
La grange a un verrou extérieur.
Tahıl çuvallarının üstüne otur.
Assieds-toi là, sur ces sacs.
Ağaçlar, tarlalar, bahçeler. Tahıl tarlaları.
Il y avait des arbres, de la végétation, des fleurs, des champs de céréales.
Herşey senin için değirmeninde öğütülecek tahıl, öyle değil mi?
Tout apporte de l'eau à votre moulin, hein?
Korsanlar Mısır'dan tahıl ikmalini kestiler... ve Spartacus tüm Güney İtalya'da ticareti yağmalıyor.
Nos approvisionnements de blé d'Égypte sont coupés par des pirates... et Spartacus dévalise le commerce du sud de l'Italie.
Atlar tahıl yiyor!
On leur laisse manger le blé!
Yapabildiğim kadar çok tahıl almak istedim. Ben sadece onu öteye koydum.
Et je voulais rentrer le blé, je remets le départ à plus tard.
Binlerce dönüm tahıl, yüksek ısı altında zaten kavrulmuş durumda, ve yanan kuşağın yayılması durdurulmazsa kıtlık başlayacağı korkusu giderek artıyor.
Des milliers d'hectares de céréales ont été anéantis par la forte chaleur, faisant craindre la famine si les flammes ne sont pas éteintes,
Bu ülkede, haşlayıcı ısı, Orta Batı Tahıl Kuşağı boyunca bir yıkım yolu açmaya devam ediyor.
Chez nous, la chaleur torride continue de ravager les récoltes à travers les plaines,
Tahıllar kapıyı kapatıyordur, efendim.
Voilà!
Nasıl yumurta yapılacağını ve tahıl ezmesini.
Et les flocons d'avoine...
- Tahıl yiyorlardı.
Ils mangeaient le blé.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]