Sadeçe Çeviri Portekizce
327,840 parallel translation
Yani işimi kastetmiyorum. Sadece hayatımı.
Não tanto o trabalho, gosto da minha vida.
Asla bir randevuya çıkmamalıyım. Sadece kızlardan uzak durmalıyım.
Não devia ter saído com ela, devia afastar-me das raparigas.
Ben sadece...
Eu só...
Sadece cevap bebek ayakkabısı almak ise.
Só se responderes que vais comprar sapatos de bebé.
Sadece pantolon değil.
Não são só as calças.
Sadece daha yaratıcı olmamız lazım.
Só precisamos de ser mais criativos.
Uğraşmayı bıraktığımdan değil sadece, ilişkiler böyle gider.
Não é que parei de me esforçar, só que é assim que as relações funcionam.
Sheldon iki hafta önce sırtımda yürümüştü ama sadece yastığının üzerindeki örümcekten kaçmaya çalışıyordu.
O Sheldon andou nas minhas costas, porque estava uma aranha na almofada, e ele estava a tentar fugir.
Leonard da bir seferinde benim üzerime çıkmıştı ama Rose Parade'i görmeye çalışıyordu sadece.
O Leonard subiu para cima de mim uma vez, ele estava a tentar ver o Desfile das Rosas.
Sadece insan tespit ettiklerinde geliyorlar! - Niçin?
Só sobem se detectam sinais de vida humana.
Aralarında sadece benim.
Sou a única... só eu.
- Sakın, beni sadece kızdırmış olursun.
- Só me deixará zangado.
Sadece tamamlanmayı bekleyen çalışmalar var.
É só, sabe... trabalho inacabado.
- Seni duydum sadece...
- Eu percebo-te, mas...
Sadece... Dicranium Scoparium Majorus'un nerede yetiştiğini bilmem gerek.
Preciso de saber onde há Dicranium Scoparium Majoris.
Bildiğim kadarıyla sadece bana gözüküyor.
Que eu saiba, ela só me apareceu a mim.
Sana yap demiyorum. Sadece... Sen kraliçesin.
Não digo que o faças, mas... tu és uma rainha e eu sou um rei.
Ama sadece bu berbat durumdan kurtulmak için.
Mas só para negociar a nossa saída desta trapalhada épica.
Sadece ne yaparsan yap aynanın parçalanmasına izin verme.
Mas não deixes que o espelho se parta.
Belle, ben sadece görüp bildiğime göre hareket ederim.
Tenho a certeza. Belle, só posso acreditar no que vejo e no que sei.
Bunun sebebi başka diyarda olması. Oradan sadece çocuk... çalabileceği kadar bir süre için kaçabiliyor.
Porque está noutro reino, só consegue libertar-se o tempo suficiente para roubar outras crianças antes de ser puxada para lá de novo.
Ben sadece... bilmiyordum.
Eu... Eu não sabia.
Sadece kaybedersem risk olur.
Só há risco se perder.
Şimdi geri verirseniz, sadece benim gazabıma uğrayacaksınız, onunkine değil.
Devolvam-ma agora e enfrentarão só a minha ira e não a dela.
Sadece ona ulaşmalıyız, Gideon.
Só tens de a contactar, Gideon.
Onlar dünyayı sadece siyah ve beyaz olarak görüyorlar.
Só vêem o mundo a preto e branco.
Sadece bu lanet olası ülkeden çıkana kadar bekle.
Só tem de esperar até sair deste maldito país.
Sadece çocuğun güvende olduğundan emin olmak istiyorum.
Só quero ter a certeza que o miúdo está num sítio seguro.
Sadece blokta işleri yoluna koyana kadar.
Isto é só até que possamos limpar o bloco.
Sadece onlarla buluşmak istiyoruz.
- Só queremos falar com eles.
Ben sadece yetkililere hizmet etmeye çalışıyorum. Ve tabii ki size.
Só estou a tentar servir a Autoridade e a ti, claro.
Bunu sadece bir amatör söyler.
- Só uma amadora diria isso.
Karargah ise üst katta. Sadece Karen ve bir kaç önemli danışmanın giriş izni var.
O quartel-general é no cimo destas escadas, só à Karen e a alguns dos conselheiros chave é permitido o acesso.
Ve bu sadece buz dağının görünen yüzü.
E isso é só a ponta do iceberg.
Ben sadece...
Só...
Evet, yani çok erken, değil mi? Sadece iki yıIdır buradayım.
- Sim, quer dizer, é cedo, certo?
Sadece iyi değil.
- Não sou apenas bom.
Yani altın yok, soygun da yok, bu cehennemin sonunda sadece birisi mi var?
Não há ouro, não é um assalto, só uma pessoa no fim desse inferno?
Sadece yazıIımın ayrıştırıIması gerekiyor.
É preciso descompilar o software.
Sadece bahane lazımdı.
Era uma desculpa.
Biz onu sadece yakalayacak mıyız?
- Vamos apenas capturá-lo?
Evet, sadece... hayatını riske atacaksan onu gördüğün ilk yerde öldürmek daha kolay olurdu.
Sim, mas está a arriscar a sua vida quando matá-lo podia ser um pouco mais fácil.
Bak Wyatt, ben... bunun nasıI olduğunu tahmin bile edemem... bu sadece...
Olha, Wyatt, não consigo sequer imaginar o que será... Simplesmente...
Sadece konuşmak istiyorum.
Só quero falar.
Sadece yorgunum.
Estou só cansada.
Sadece küçük bir bonus daha.
Só mais um pequeno bónus.
Onu sadece vurmadı.
Não se limitou a disparar.
Bu tesisin her tarafında sadece benim bildiğim ve bizzat kendi yüklediğim güvenlik duvarları var.
Instalei salvaguardas nesta base sobre as quais apenas eu sei.
Çocukken sadece onları izlerdim.
Só via isso em miúdo.
Sadece ilk ismi biliniyor hiçbir fotoğrafı yok ve her tür insan onu takip ediyor.
É muito misterioso. Só atende pelo primeiro nome, não há fotos conhecidas dela e todo o tipo de pessoa a segue, jovens, idosos, celebridades.
Sadece bu Cyndi'ye odaklanmışlar.
Eles só têm uma obsessão por esta Cyndi.
sadece sen 117
sadece sen ve ben 157
sadece 2704
sadece bu mu 17
sadece sordum 78
sadece benim 48
sadece merak ettim 133
sadece sen varsın 16
sadece bir adam 18
sadece merak ediyorum 23
sadece sen ve ben 157
sadece 2704
sadece bu mu 17
sadece sordum 78
sadece benim 48
sadece merak ettim 133
sadece sen varsın 16
sadece bir adam 18
sadece merak ediyorum 23
sadece senin 16
sadece beni 16
sadece seni 36
sadece bir gece 27
sadece ben 126
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bir kere 62
sadece bu 76
sadece beni 16
sadece seni 36
sadece bir gece 27
sadece ben 126
sadece biraz 87
sadece ikimiz 113
sadece bekle 58
sadece bir kere 62
sadece bu 76