Always has translate Turkish
4,700 parallel translation
Always has.
Her zaman öyledir.
Who always has to be the grownup around here?
Burada daima yetişkin gibi davranmak zorunda olan kim?
Always has been.
Her zaman olduğu gibi.
Always has been.
- Her zaman olduğu gibi.
Does anybody ever wonder why she always has to act like a man?
- Ted, Ted, Ted. Kimse neden hep erkek gibi davrandığını merak etmiyor mu?
It's the way it always has been.
Bu her zaman olmuştur yoludur.
But she loves you just the same as she always has.
Ve her zaman olduğu gibi sizi aynı şekilde seviyor.
Someone always has to suffer.
Birilerinin daima acı çekmesi lazım.
I drink like my family always has.
Tüm ailem gibi ben de içmeyi her zaman sevmişimdir.
It always has been.
Her zaman böyle oldu.
But I bet Shona's done something more interesting like she always has.
Ama bahse girerim Shona her zaman olduğu gibi daha ilginç şeyler yazacaktır.
Yeah, how come every movie with slaves always has that one scene?
Nasıl oluyorda köleli filmlerde hep şöyle bir sahne oluyor?
Sailor, this boxing is a younger man's sport always has been, and you're not as young as you used to be.
Sailor, bu boks daha genç erkeklerin sporu hep öyle oldu ve sen eskisi kadar genç değilsin.
Hey, um, so my sister always has this big end-of-the-year pool party.
Şey, ablam her sene yılsonu havuz partisi düzenler.
- I've been trying to, but every time I try to say something, you just talk over me, and you insist that you're right, and it always has to be your way.
Söylemeye çalışıyordum. Ne zaman bir şey söylemeye çalışsam sen araya giriyorsun ve haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun ve hep haklı olduğunu düşünüyorsun.
Demon has been oppressed by the heaven, the demon tribe has always been discontent with being subservient to the deity.
Şeytan, Cennet tarafından sürekli dışlanmıştı. Şeytan kabilesi, Tanrıya hizmet etmekten hoşnut değildi.
Hey, listen. For as long as this old mill has stood, we have always worked together and kept our promises.
Beni dinleyin, bu eski değirmenin olduğu günden beri birlikte çalıştık ve verdiğimiz sözleri tuttuk.
It always has been.
Her zaman ağırdı.
Humanity has always feared that which is different.
İnsanlık hep farklı olandan korkmuştur.
The Capitol has always suppressed communication between the districts.
Capitol, Mıntıkalar arasındaki iletişimi her zaman baskı altında tutmuştur.
When he kissed me,. has me always dizzy.
Beni ilk o öptü Beni her zaman şaşırtırdı.
Everybody I know has always thought...
Tanıdığım herkes hep "neden benim başıma..."
You always mean well, but follow-through has often been a problem.
Her zaman iyiydiniz, ancak bunlara bakarsak sık sık sorunlarınız olmuş.
She has always loved the salad.
O kız her zaman salata sevmiştir zaten.
From the dawn of time, the Wolff sen family has always taken the idea of the pack very seriously.
İlk günün şafağından beri, Wolffsen ailesi birlikte olma fikrini her zaman çok ciddiye almıştır.
My father has always been a fervent believer in the family lore.
Aile tarihinde, babam her zaman coşkulu bir inanan olarak tanınmıştır.
My wife has always been eager to change the world.
Karım hep dünyayı değiştirmek istemiştir.
Isn't that what man has always done?
İnsanoğlu bunu hep yapmaz mı?
The talented tenth always... has to bust its ass a little bit harder... but I don't see what the point is... in blaming white folks for everything.
Yetenekli Yüzde On her zaman çok çalışmalıdır, ama beyaz halkı her şey için suçlamak bana pek mantıklı gelmiyor.
The plan is the same as it has always been...
Plan hep vardı ve belliydi :
Your father has always taken good care of me.
Baban da her zaman bana iyi baktı.
Amazing Amy has always been one step ahead of me.
Muhteşem Amy hep benden bir adım önde olmuştur.
Things doesn't always becomes unreal when it doesn't has any proof and vice versa.
Hiçbir kanıtı olmayan şeyler her zaman gerçek dışı değildir yada tam tersi.
It has to do a lot with their self-esteem, especially with girls once they hit their teenage years because, "Oh, I'm the fat kid, and I always have to consciously watch what I eat."
Bu özgüvenleriyle çok alakalı özellikle ergenlik çağına gelen kızlar için önemli çünkü şöyle diyorlar "Ben şişman bir çocuğum ve her zaman yediklerimi kontrol altında tutmak zorundayım."
Roger has always been attracted to weird types.
Roger hep tuhaf tiplerden hoşlanırdı.
So you see, little Ebert has always been a macabre sort.
Gördüğünüz gibi, küçük Ebert'in hep ölümü hatırlatan bir yanı olmuş.
Do you remember how he always us has beaten the crap?
Kötü durumlarda ne yapardı hatırlıyor musun?
It is trying to talk to me, as it has always tried to speak to people over the ages.
Benimle konuşmaya çalışıyor çağlar boyunca insanların konuşmaya çalışması gibi.
She has to make sure her cubs are always by her side.
Yavrularının onun yanı başında olduğundan emin olmak zorunda.
India has a track record whether its a team for the Olympics or a film for the Oscar.. .. they always send losers.
Hindistan, ne zaman bir grubunu yarışmalara ya da Oscar için bir film göndermiş olsun hep ezikleri göndermiştir.
He has always kept his promise and I feel I must keep mine.
O daima kendininkine sadık kaldı, ben de benimkine.
That's what they're always saying that girl Shelly has.
Shelly'e hep böyle diyorlar. Bitli.
For 2,500 years, most scientists agreed with Aristotle on the idea of a steady-state universe, that the universe has always existed with no beginning and no end, but the Bible disagreed.
2,500 yıldır. bir çok bilim adamı sabit değişmeyen bir evren konusunda Aristoyla aynı görüşteydi yani Evren her zaman vardı başı ve sonu yoktu ama Kutsal Kitap bu konuda farklı görüş ortaya koyuyor.
Life has its obstacles, but I learned early on... that they will always be lessened if faced with honesty.
Hayat engellerle doludur, ama kısa zamanda öğrendim ki... Eğer dürüstlükle yüzleşirsen bu engeller her zaman azalacaktır
Your brother has always been an adventurer.
Kardeşin her zaman bir maceracı olmuştur.
Because there's a feeling- - you might notice it sometimes- - this feeling like life has slipped through your fingers... like the future is behind you, like it's always been behind you.
Çünkü, bir his var, belki siz de hissetmişsinizdir... Hayatın, parmaklarınızın ucundan kayıp gitmesi hissi. Sanki gelecek arkanızda kalmış gibi.
You must know by now, that despite all that has transpired between us, I will always serve the best interests of Rome.
Aramızda geçen onca şeye rağmen, her zaman Roma'nın iyiliği için hizmet edeceğimi, bilmeliydin.
I've always known there'll always be next thing to do and now it has all ended, I'm like... fucking lost.
Ne yapacağımı hiçbir zaman bilmedim. Her zaman sırada yapılacak başka bir şey olduğunu bilirdim. Şimdi hepsi birden kesildi ve kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum.
The Prime Minister's judgment has always been faultless.
Başbakanın kararları daima kusursuz olmuştur.
The king has always been more impressed with you.
Yaptıklarınla Kral'ı her zaman daha fazla etkilemişsindir.
And hair like this has always been something that I come back to all the time in songwriting, actually.
Saç, şarkı yazarken tekrar tekrar döndüğüm bir tema.
always has been 106
hasta la vista 47
hashtag 85
hassan 138
hastings 892
hash 52
hasty 16
hasan 47
hashimoto 23
hasil 30
hasta la vista 47
hashtag 85
hassan 138
hastings 892
hash 52
hasty 16
hasan 47
hashimoto 23
hasil 30
hasta luego 31
hashish 17
hasegawa 24
haskell 122
has a nice ring to it 23
has to be 63
hasn't he 258
has it 234
has he 284
hasn't it 340
hashish 17
hasegawa 24
haskell 122
has a nice ring to it 23
has to be 63
hasn't he 258
has it 234
has he 284
hasn't it 340