Breathless translate Turkish
221 parallel translation
I'm breathless.
İnan nutkum tutuldu.
I have something here that you may have traveled the world over and never have found its like. This will simply leave you breathless.
Dünyanın her tarafını gezsen bile böyle bir şeyi göremeyebilirsin.
We'll have them breathless when we tell them our story.
Onlara hikayemizi anlatınca solukları kesilecek.
- I've been simply breathless to pick up all the news.
Bütün haberleri duymak için sabırsızlanıyorum.
But suddenly Father came running down the stairs, excited and breathless.
Ama babam aniden heyecanlı ve nefes nefese bir şekilde merdivenlerden aşağı iniyordu.
Ora, I've seen our boy stand agaze and breathless at the wonderment of bird and critter wind, rain, the sun and the moon just like I stood when I was a boy in the forest.
Ora, onu şaşkınlık içinde ayakta dikilmiş... gözünü kırpmadan kuşlara ve yaratıklara bakarken gördüm rüzgar, yağmur, güneş ve ay ormanda bir çocukken ayakta dikildiğim gibi.
Dr. Walter Mitty, the surgical genius... entered the breathless hush of the operating room... the sound of the huge anesthetizing machine... going ta-pocketa, ta-pocketa.
Dr. Walter Mitty, Dahi cerrah... büyük bir sükunetle ameliyathaneye geldi... dev anestezi makinesi çalışıyordu... ta-pocketa, ta-pocketa.
Yes, I remember you were a bit breathless.
Evet, hatırlıyorum da, biraz nefes nefese kalmıştınız.
You're all places that leave me breathless
Beni nefessiz bırakan her yer sensin
Why are you breathless?
Neden soluk soluğasın?
Where do you think I've been this last breathless quarter of a century?
Yüzyılın hareketli geçen şu son 25 yılında neredeydim sanıyorsun?
Two leagues away from the Seine and I'm breathless.
Seine nehrinden bir kilometre uzaklaşsam nefesim kesilir.
There's been A breathless change
Nefes kesen Bir değişim olmuş
PARCELING OUT EVERY HOUR INTO BREATHLESS MINUTES OF WATCHING, WAITING AND DREADING.
Her bir vuruşu kalp atışı gibi saatleri, izleme, bekleyiş ve ürkmelerle geçen, dakikalara bölüyordu.
Go, go, you're making me breathless.
Git, git, elimi ayağıma dolaştırıyorsun.
Make up your minds. Breathless is on TV tonight.
" Aklınızı toplayın, bu akşam TV de soluksuz var.
He's breathless.
Nefes alamıyor.
and a woman who arrives a minute too late, at the garden wall, breathless, with a little bundle of belongings hastily twisted into a bright new napkin.
Ve bir dakika geç kalmış bir kadın, duvarın yanında nefes nefese elinde eşyalarını yeni koyduğu bohçasıyla bekliyordu.
With breathless anticipation, she awaits the arrival of her date.
Randevu verdiği adamı beklemeye koyulur.
You young men... who keep the world breathless.
Sen dünyayı soluksuz yaşayan genç bir adamsın.
"It is just your magnificent dancing makes me breathless!"
"Muhteşem dansın nefesimi kesiyor sadece!"
He loves In the breathless excitement of night
# Gecenin nefes kesici ateşini sever
♪ As breathless ♪ And young as ever
Nefes kesici ve, her zamanki gibi genç olarak
I'm just all breathless.
Resmen nefesim kesildi.
I was breathless for joy.
Zevkten nefes alamıyordum..
" Breathless I fell. in giddy motions lost.
"Düştüm soluksuz, sersem sepelek..."
Breathless, they stop at the top and, paralyzed, they turn to stone, one beside the other.
Nefessiz kalıp, zirvede durdular ve, felce uğradılar, hepsi birden taşa döndüler.
* KEEP THAT BREATHLESS CHARM * * I KNOW HIM.
- Hayatım, hiçbir şey değiştirmeyecek...
He poured the poison on his tongue and fell breathless on the ground.
Dilinin üzerine zehir döktü ve yerde nefes nefese kaldı.
You could very quickly become hungry... hot, cold or even breathless.
Aç, terlemiş, üşümüş ya da nefes nefese... kalsanız bile çok hızlı olmalısınız.
"The secrets of the moments When I was breathless"
"zamanın sırları ben nefessiz kaldığım zaman"
Breathless!
Nefes nefese!
There's no storm, yet I hear thunder And I'm breathless, why, I wonder Weak one moment, then the next I'm fine
# Henüz fırtına yok ama gökkürültülerini duyuyorum # zayıf kaldığım bir anda neden merak ettiğimi # düşünerek nefessiz kalıyorum sonra yeniden iyi oluyorum
- Look at that, will you? - Leaves you breathless, huh?
şuna bir bakar mısın?
What if we'd found ourselves - by an open grave, breathless.
Ya kendimizi açık bir mezarda nefessiz yatarken bulsaydık.
Breathless, we would've realised that we wouldn't - have been able to say anything, no breath.
Nefessizken hiçbir şey söyleyemeyeceğimizin farkına varırdık, nefes yokken.
Made you breathless, Soft, didn't it?
Nefesini kesti, değil mi Soft?
Now I'm a little breathless.
Biraz soluklanmalıyım.
If you're breathless and you piss in your bed... then shut up!
Eğer soluksuz kaldıysan ve yatağını ıslatıyorsan... kapa çeneni!
"breathless with passion" is romantic.
"ihtirasla soluksuz kalmak" duygusaldır.
Jamie-Lee, you make me so hor... breathless with passion.
Jamie-Lee ihtirasınla soluğumu kestin.
À bout de souffle. Breathless.
Adı "A bout de souffle", "Nefessiz" idi.
Do you wanna tickle me till I'm breathless?
Soluğum kesilene kadar beni gıdıklamak ister misin?
- Breathless... that was beautiful, as always.
- Breathless... her zamanki gibi harikaydı.
- You too, Breathless.
- Sen de Breathless.
Hiya, Breathless.
Selam Breathless.
My new girl, Breathless Mahoney, meet Dick Tracy... servant of the people, like me.
Yeni kızım, Breathless Mahoney, Dick Tracy ile tanış... İnsanlara her zaman hizmet eder, aynı benim gibi.
It was a good plan, Breathless.
Güzel bir plandı Breathless.
And you were breathless.
- Ben eşyan değilim.
- One moment, WaIter, I'm breathless.
Artık hiç kimse genç değil.
[Breathless] Why?
- Niçin?
breathlessly 17
breath 94
breathe 1905
breathing 114
breathe through your nose 20
breathing heavily 388
breathe with me 21
breathe it in 29
breathe deep 46
breathe deeply 64
breath 94
breathe 1905
breathing 114
breathe through your nose 20
breathing heavily 388
breathe with me 21
breathe it in 29
breathe deep 46
breathe deeply 64