English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bring it in

Bring it in translate Turkish

2,927 parallel translation
And, in time, we will bring it into the Light.
Ve zamanı gelince, Onu gün ışığına çıkaracağız.
- BRING IT IN, FUR FACE.
Gel bakalım kıllı surat.
- We'll bring it in.
- Biraz daha getireceğiz. - Teşekkür ederim.
Bring it in.
Getirin.
Hey, look, if anybody didn't finish their flan, bring it in here, okay?
Bak, böreğini yemeyen birisi varsa, böreği al bana getir tamam mı?
Alright, butters. Bring it in.
- Pekâlâ Butters, getir hadi.
What's up, brah? Come here. Yeah, bring it in, ed.
Kanka naber gelsene
Um, well, uh, if you could just do it all, and, um, and then bring it in, that would be great.
Peki, hepsini sen yapıp içeri getirirsen harika olur.
Bring it in.
İndirin.
Bring it in! Bring it in!
Hadi.
All right boys, let's bring it in.
Beyler, dökülelim artık.
You buy some organic crap groceries, and you bring it in and you fix everything.
Biraz saçma organik sebzelerden alıp, buraya getirip her şeyi düzeltebileceğini düşünüyorsun.
Bring it in! Let's go!
Gelin!
Bring it in!
Hadi.
Bring it in.
Yaklas.
- Bring it in. I'm greedy.
Açgözlüyümdür.
And with your support, we are gonna take the White House in November and we are gonna bring America the change it's been waiting for!
Ve sizin desteklerinizle, bu Kasım ayında Beyaz Saray'a çıkıp o beklenen değişimi Amerika'ya getireceğiz.
Bring it on in!
Bitir şu işi!
It is our duty to bring the Savages in for justice.
Barbarları adaleti sağlamaları için getirmek bizim görevimiz.
I think it is in all our interests, bring this issue into focus.
Şuan ki mevzu üzerinde yoğunlaşmamızın menfaatimize olacağını düşünüyorum.
I was hiding it in the shed'cause you're not supposed to bring anything with you.
Kulübede saklıyordum çünkü yanına bir şey almaman gerekiyordu.
I'm glad we didn't have to bring her in on it.
Onu da bu işe karıştırmadığımıza sevindim.
No, it was a 711 text, and I was hoping you could bring me a slurpee or a quesadilla in the shape of a tube.
Hayır, o bir 711 mesajıydı, ve gelirken bana bir milkshake veya... dürüm tavuk alırsınız diye umuyordum.
Bring it to her in her chair, like she was the Queen of Spain.
İspanya kraliçesiymiş gibi sandalyesine götürüyordum.
I'd bring her her Bloody Mary, and she'd sniff it, and then stick the tippity tip of her tongue in it, testing it, and if I didn't get it just right, I'd get a smack.
- Bloody Mary'sini götürürdüm. Şöyle bir koklayıp dilinin ucunu sokup tadına bakardı. Düzgün yapamamışsam şamarı yerdim.
It's also about what you bring out in the other person.
Bu onu ortaya çıkarmanla alakalı.
The medallion Cassie Blake found, if I bring it back to the council, they will not attack.
Cassie Blake'in bulduğu madalyon eğer onu konseye geri götürürsem, saldırmayacaklar.
And we thought we'd bring it back in person.
Sahibine geri vermemiz gerektiğini düşündük.
Okay, just so long as you bring it back in the morning.
- Tamam ama sabah geri getir.
Ask her to call me in a few days lf it's possible bring her to the station
Ona bir kaç gün içinde beni aramasini söyleyin. Eger yapabilirseniz, merkeze gelin.
" Bring it, or one of you leaves in a body bag.
"Onu getirin, yoksa içinizden biri ceset torbasıyla tanışır."
We must take strength in just cause, and bring it to bear.
Amacımızdan güç almalı ve yerine getirmeliyiz.
Look, it's not in the record, I didn't write him up, but as soon as I mention this, they're gonna want to bring him in for questioning.
Bak, kayıtlarda yok, onu not etmedim, fakat bundan bahsettiğim anda onu sorguya getirmek isteyecekler.
And I would like to bring the Treasury's attention to a common computer-hacking practice called ghosting in which the hacker only needs access to a parasite computer to get it to do his or her will.
Maliye Bakanlığının dikkatini, yaygın olarak kullanılan ve "ghosting" adı verilen bir bilgisayar hackleme yöntemine çekmek istiyorum,... ki bu yöntemde hacker isteklerini gerçekleştirebilmek için konak bir bilgisayara ihtiyaç duyar.
I sold something I didn't need and if I bring it home my husband'll just use it to put a TV in our bathroom?
Eğer bu parayı eve götürsem, kocam bununla banyoya bir televizyon alırdı.
Bring her in, whatever it takes.
Getir onu. Ne pahasına olursa olsun.
You bring it out in me.
Onu sen ortaya çıkardın.
Finally offered to bring them in for her, and it was all over.
Tenekeleri onun evine sokmayı teklif etti ve her şey bitti.
Bring it in.
Aynen devam edin.
She has a tendency to bring it out in people.
Sookie'de insanları bezdirme eğilimi var.
I told Yeon-joo to bring in a truck to take it all.
- Yeon-joo'ya kamyonetle gelmesini söyledim.
So then, isn't it weird to bring in his wife?
Peki o zaman, onun karısı buraya çağırmak, tuhaf değil mi?
That's right, you don't, but unless you want us to bring it up on cross-examination, in which case it'll become part of the very public record, might want to deal with it now.
Bu doğru, değilsin, ancak biz bu durumu mahkemedeki çapraz sorguya taşırsak bunu herkes duyacak o yüzden, burada halletmek isteyebilirsin.
It's my duty to entertain and amuse, and if I can't do it, they'll bring in some foosball table who can!
Eğlendirip, güldürmek benim görevim eğer yapamazsam yerime langırt masası koyarlar!
I didn't want to bring it up in front of Jenna, but...
Jenna'yı üzmek istemedim ama...
Look, Raylan, I'm not in the business of letting assholes out of jail, okay, so if you got something real, bring it to me and I'll listen to you.
Bak Raylan, it herifleri hapisten çıkartmaya meraklı değilim. Eğer adam gibi bir şey getirirsen, seni dinlerim.
I thought it was a top priority that I go bring in Quarles for the capital offense of hurting my feelings.
Duygularımı incittiğinden dolayı Quarles'ı en ağır cezaya çarptırmak için gidip tutuklamamın en mühim öncelik olduğunu sanıyordum.
Now, personally, I like to use a face card because they're more distinct to a deck, makes it harder for people to bring in their own...
Ben olsam, resimli kartları kullanırdım, her iskambil kartı destesinde farklıdır... -... insanların kendi kartlarından vermesini daha zor hale getirir.
So do me a favor, go back in, get that fucking CD player, bring it here and say you're sorry.
Bu yüzden bana bir iyilik yap ve o CD çaları getirip özür dile.
Whatever is in your fridge just bring it!
Dolapta ne varsa!
Whatever the reason, it's our responsability to bring him in.
Sebep ne olursa olsun onu tekrar geri getirmek bizim sorumluluğumuzda.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]