Brought you something translate Turkish
918 parallel translation
I brought you something tasty from Gion.
Sana Gion'dan tatlı bir şeyler aldım.
I brought you something.
Sana bir şey getirdim.
- I brought you something.
- Sana bir şey getirdim.
Father, I brought you something.
Baba, bak sana ne getirdim.
- I've brought you something.
- Sana bir şey getirdim.
Not discouraged. I brought you something to drink.
Size içecek bir şey getirdim alın bunu.
I brought you something to eat.
Sana yiyecek bir şeyler getirdim.
Shouldn't she have brought you something?
Onun sana bir şey getirmesi gerekmez miydi?
I brought you something, Jo.
Jo... sana birşey getirdim.
Now you're home. I brought you something from Tokyo.
Sana Tokyo'dan bir şey getirdim.
I've brought you something to eat.
Size yiyecek getirdim.
I've brought you something that...
Sana bir şey getirdim...
Brick, honey, I brought you something to eat.
Tatlım, sana yiyecek bir şeyler getirdim.
CORRY, I BROUGHT YOU SOMETHING ELSE TOO.
Sana birkaç ciltsiz kitap getirdim.
I brought you something.
Sana bir şeyler getirdim.
I brought you something to eat.
Sana yiyecek birşeyler getirdim.
I brought you something.
- Sana bir hediyem var.
I brought you something, Mama.
Sana bir şey getirdim, anne.
Oh... I brought you something.
Oh... sana bir şey getirdim.
Mr. Singer brought you something, Willie.
Mr, Singer sana bir şey getirdi Willie.
I brought you something.
Size bir şey getirdim.
- We brought you something.
- Bakın size ne getirdik.
I brought you something to translate.
Çevirmen için birşeyler getirdim.
I've brought you something.
- Üzülme. - Bir şeyler getirdim.
"I got two cats that play with me and everything." And he said, "And I brought you something, too."
"Benimle çalan iki tane de çocuk var" dedi... ve ekledi, "sana da bir şey getirdim."
Though I shouldn't quarrel with the good fortune that brought you to our house as your friend, I could wish you something quite different.
Evimize sizi getiren iyi talihten şikayet edemem ama arkadaşınız olarak keşke daha farklı bir şey dileseydim.
I've brought something for you.
Sana bir şey getirdim.
I've brought something hot for you. - Here's the police.
Polis geliyor!
But me, I his mother. You got some new evidence, something that wasn't brought up at the trial?
- Yani, yeni bir kanıt, mahkemede gündeme getirilmeyen bir şey mi buldun?
- We've brought something for you.
- Sana bir şey getirdik.
We have brought something for you.
Sana bir şey getirdik.
You brought something to me I'd never had.
Daha önce hiç sahip olmadığım bir şey verdin bana.
Dr. Mortimer, it was something more important... that brought you from Devonshire to Baker Street... something that occurred on Dartmoor on Friday, the 13th of June.
Dr. Mortimer, çok önemli bir şey Devonshire'dan Baker Street'e getirmiş. Öyle bir şey ki, 13 Temmuz Cuma günü Dartmoor'da yaşanan bir olay.
- It sure is. Well, Otis, I'm glad you brought that up... because I intended saying something about that.
Otis, bunu gündeme getirdiğine sevindim çünkü bu konuda söyleyeceklerim var.
I brought you a house present, something for the bookcase.
Sana bir ev hediyesi getirdim. Kitaplığına koyarsın.
We brought something for you too, since you're always starving.
Her zaman aç gezdiğiniz için size de bir şeyler getirdik.
Surely it's something more than just a doubt that brought you to England?
Ama profesör, sanırım sizi İngiltere'ye getiren şey bir şüpheden daha büyük bir şey?
Brought you a little something from town.
- Sana şehirden bir şey getirdim.
I brought you here to show you something.
Seni buraya bir şey göstermek için getirdim.
Anyway, I brought you here about something else.
Neyse, seni buraya başka bir şey için çağırdım.
I just brought you a little something.
Sana ufak bir paket getirdim.
I've brought you each a little something.
- Her birinize bir şeyler getirdim. - Ne planlıyor?
No, no, as long as you brought it up... there's something I've been meaning to tell you.
Konuyu sen açtığına göre benim de sana söylemek istediğim bir şey var.
In that correspondence between us... we were trying to create something permanent... but you came instead... and brought the ephemeral.
Onunla mektuplaşmamızda değişmeyecek olan temeller atmaya çalışıyorduk. Ve sonra sen geldin. Bana geçicilik getirdin.
I brought something to cure you, but he destroyed it.
Sizi iyileştirecek bir şeyi getirmiştim, yoketti.
You have brought something into my life I never knew existed.
Hayatıma varlığını hiç bilmediğim bir şey getirdin.
I've brought something for you
Sizin için bir şey getirdim.
And you telling me you brought me something.
Sen de kalkmış bana bir şey getirdiğini söylüyorsun.
If I brought you a quarter of a cup of something, could you analyze it for me right away?
Eğer sana bir şeyden bir çeyrek fincan dolusu getirseydim, onu benim için hemen tahlil edebilir miydin?
I have brought you some aspirin and something to settle your stomach.
Size aspirin ve midenize iyi gelecek bir şeyler getirdim.
Have you brought me something to read?
Bana okumam için bir şey getirdin mi?
something went wrong 81
something 1990
something came up 177
something happened 421
something's happening 161
something like that 1529
something's not right 271
something on your mind 83
something special 67
something bad happens 16
something 1990
something came up 177
something happened 421
something's happening 161
something like that 1529
something's not right 271
something on your mind 83
something special 67
something bad happens 16
something's wrong 881
something's wrong here 34
something is wrong 141
something wrong 855
something's coming 64
something bad 90
something's bothering you 28
something to eat 69
something else 372
something new 87
something's wrong here 34
something is wrong 141
something wrong 855
something's coming 64
something bad 90
something's bothering you 28
something to eat 69
something else 372
something new 87