But no translate Turkish
75,623 parallel translation
Thanks, Billy, but no, thanks.
Teşekkürler Billy ama hayır.
Yeah, internal injuries, but no major bleeding I can see so far.
İç yaralanmalar var ama görebildiğim kadarıyla büyük bir kanama yok.
But no. Please don't make me think about this again. My brain will break.
Ama hayır tekrar bu konunun açılmasını istemiyorum yoksa beynim patlayacak.
- But no matter the tragedy, I still believe that people are good, and that's what helps me sleep at night.
- Ama trajedi ne olursa olsun hâlâ insanların iyi olduklarına inanıyorum böylece geceleri daha rahat uyuyorum.
No, but it'll give us an excuse to talk to them without Addison.
Hayır, ama Addison olmadan onlarla konuşmamız için bir bahane lazımdı.
No, cash, but he did the repair on the spot.
Hayır, nakit, ama tamiri aldığı yerde yaptı.
No, but, uh, her husband does.
Hayır ama kocasının var.
He supports me, he hears me, but... no.
Beni destekliyor, dinliyor ama hayır.
You know, everyone keeps saying that, but... no one actually believes it.
Herkes bunu söyleyip duruyor ama aslında kimse inanmıyor.
- Mm, no. - Uhh, sorry to break it to you, but "Captain Phillips" was just a movie.
Bunu sana açıkladığım için üzgünüm ama "Kaptan Phillips" sadece bir filmdi.
- Mm. - It's hard enough proving that I deserve the permanent chiefship, but how do you lead when no one respects you?
Kalıcı şef olmayı hak ettiğimi ispatlama çalışırken ve kimse bana saygı duymuyorken nasıl liderlik yapabilirim?
Oh, no, I appreciate that, but I'm--I'm not here to deliver anything.
Hayır, teşekkür ederim ama buraya teslimat için gelmedim..
You look like that famous professor Henry Gerard, but there's no way that guy's still teaching at his age.
Şu ünlü profesör Henry Gerard gibi görünüyorsun ama o adamın o yaşta ders vermesine imkan yok.
Well, then I guess we have no choice but for you to read from mine.
O zaman benim kitabımdan okuman dışında başka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor.
Louis, you may have your flaws, but he had no right to talk to you like that.
Louis, kusurların olabilir ama seninle böyle konuşmaya hakkı yok.
No, well, I do, and he is staying, because you may not want to hear this, but your father accepted him a long time ago.
Benim umurumda, ve kalıyor çünkü bunu duymak istemeyebilirsin belki ama baban onu uzun zaman önce kabullendi.
Harvey, I never should have done that, and I have been trying to tell you I am sorry about it for 20 years, but until yesterday, you made it clear to me that you had no interest in whether I lived or died.
Harvey, bunu asla yapmamalıydım ve bundan dolayı 20 yıldır üzgün olduğumu anlatmaya çalışıyorum ama düne kadar, ölü ya da diri olmamın umurunda olmadığına ikna etmiştin beni.
No, but the only people who call their landlord three times a week for two months are people who have a problem that needs fixing.
Evet, ama ev sahibini 2 ay boyunca, haftada 3 kez arayan kiracıların düzeltilmesi gereken bir problemi vardır.
- No, I'm not, but I know it's the right thing to do.
- Hayır, değilim ama doğru olan bu diye düşünüyorum.
- No, I got her the interview, but the vote has to unanimous, and he's putting a price on his vote.
-... ikna edemedin. - Hayır görüşmeyi ayarladım ama karar oybirliğiyle alınacak ve o da oyuna değer biçiyor.
I'm sorry, but it's a no.
Bunların hiçbiri bu alette yok, o yüzden üzgünüm, cevabım hayır.
But I'm telling you, my answer is no.
Ama söylüyorum, cevabım hayır.
- Then the court has no choice but to dismiss this case with prejudice.
O zaman mahkemenin davayı kesin olarak reddetmekten başka yolu yok.
- No, Chidi, true love is rare, like a desert flower betwixt two oases, but true love's also very simple.
- Dinle Chidi, gerçek aşk nadirdir bir çöl çiçeği gibi ama aynı zamanda gerçek aşk basittir de.
No pressure, but Jason and I will literally be tortured for all of eternity if we get caught.
Baskı hissetme ama eğer yakalanırsak Jason'la sonsuza dek işkence göreceğiz. Endişelenme.
No. We tried for two hours, but there was just a lot of, like, bumping into each other.
Hayır iki saattir deniyoruz ama anca birbirimize toslayıp duruyoruz.
No, but how do you intend to enforce this ruling?
Bu kararı nasıl uygulayacaksınız?
But one was no where near the other.
Ama birbirlerine çok uzak mesafedelerdi.
No disrespect, Christina, but it's just not possible.
Kabalık olmasın, Christina bu imkânsız.
That you operate, live, and breathe in the shadows, where there's no place for anything but self-belief.
Operasyonların gölgesinde nefes alıp yaşamak kendine inanmaktan başka çıkar yolun yok.
No, but seriously, what's it like being a puppet?
- Kukla olmak nasil bir sey?
No, but I do represent the guy who got his heart pulled out of his chest in Temple of Doom.
Hayir ama Kamcili Adam'da kalbi gogsunden sokulen adami temsil ediyorum.
They're new jokes. No, but you're doing'em in your voice.
- Ama kendi sesinle yapmis olacaksin.
No, you see his lips move slightly, but that's not the important thing.
Hayir, dudaklari hafifce kipirdiyor ama onemli olan o degil.
I'm no doctor, but Sandy look like crap on a stick.
Ben doktor degilim ama bok gibi gorunuyorsun Sandy.
And I have no right to say to you what I'm gonna say, but I'm gonna do it anyway.
simdi sana soyleyecegim seyi soylemeye hakkim yok ama yine de soyleyecegim.
You may have found your acorn, my little blind squirrel, but there is no way that someone like you can make a living at it. Please.
Lütfen.
Mm-mm. It's an okay movie, but then they go play paintball, and, no joke, it goes on for, like, two and a half hours.
Fena bir film değil ama gidip paintball oynuyorlar ve ciddi ciddi iki buçuk saat kadar sürüyor.
No offense, but that's nuts.
Alınma ama bu delilik.
- I have no idea what she just said, but I'm 100 percent sure she just called me a piece of shit. - Yeah.
- Evet.
- No, but some of these are flat-out lies.
- Ama bunların bazıları düpedüz yalan.
But, no, it's something else.
Ama hayır, başka bir konu var.
But... No.
Ama hayır.
- Ooh. No, but could you imagine?
Hayır ama düşünebiliyor musun?
No, but I'll do what you want for something else.
- Yapacağım ama başka sebeplerden.
- Then the court has no choice but to dismiss this case with prejudice.
Bu durumda dava mahkeme tarafından tekrar açılabilmeksizin reddedilmiştir.
No, but he does and I don't give a shit about his marriage, and I'm going to make him come forward.
- Hayır ama onda var. Evlilik hayatı umurumda olmadığından onu öne çıkmaya ikna edeceğim.
No, but why did you marry him?
Onunla niye evlendin?
God, we're in no position to ask any favors, but still, we're asking.
Tanrım, senden iyilik isteyecek durumda değiliz. Ama yine de istiyoruz.
No, but it's been a busy day.
Hayır. Ama yoğun bir gün oldu.
I'll have no choice but to fight.
Ama başarısız olursan dövüşmekten başka çarem olmayacak.
but not today 139
but now 1634
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not 178
but not me 232
but not yours 20
but not yet 76
but now 1634
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not 178
but not me 232
but not yours 20
but not yet 76