But not least translate Turkish
1,123 parallel translation
- Last but not least, my brother, Niles.
- ve son olarak, kardeşim, Niles.
And last, but not least....
Ve sonuncusu ama en kötüsü değil...
And last but not least, the dilithium matrix is destabilized, so we can't get the warp engines running.
Ve son ama az bir şey değil, dilityum matrisinde bozulma devam ediyor, bu yüzden warp motorlarını devreye alamıyoruz.
One prize-winning chrysanthemum... one garden-variety clematis... and last but not least... one symbiogenetic alien orchid.
Bir tane kraysantemun... bir tane bahçe klematisi... ve sonuncu olarak ama daha az değil... bir simbiyogenetik yabancı orkidesi.
And last but not least,
Ve son fakat aynı derecede önemli
And last, but not least, the Guiding Tree.
Ve son olarak Rehberlik Ağacı'ndan küçük değil.
And last, but not least Miss Amphipolis.
Ve sonuncusu ama en azı değil... - Bayan Amphipolis.
And last, but not least a tragic death in the family.
Sonra, ama son değil aileden trajik bir ölüm.
- Last but not least, he's a wonderful lover.
- Ve en önemlisi, o harika bir âşık.
Last, but not least, Joey Potter.
Sonuncu olarak, Joey Potter.
Last but not least, my favorite plague...
Felaketlerin sonuncusu ve en korkuncu.
And last but not least, she has a daughter about your age, who will come and live with us and be a sister for you.
Ve onun da senin yaşında bir kızı var, gelip bizimle yaşayacak ve kardeşin olacak.
And last but not least, metal.
Ve en sonuncusu, metal.
And last but not least, the sweet flower of the office :
Ve en sonuncusu, ofisin tatlı gülüne :
and last but not least, Robert Sidarsky... her father. "
Ve son olarak da Robert Sidarsky babası. "
But we haven't... at least not according to this tricorder.
Ama en son- - tarayıcılar, böyle bir şeyi kaydetmedi.
At least, not that kind of `do her.'But, a young, innocent-looking girl like me I'll catch her totally off guard, cut her evil throat, and hack off her Cyclops-blinding hands.
En azından bu şekilde "halledecek" kadar. Ama benim gibi genç, masum görünümlü bir kız onun savunmasız olduğu bir anını kollayabilir, şeytani boğazını kesip onun Cyclops kör eden ellerini koparabilir.
And lastly, but certainly not least, his mouth.
ve son olarak da, bir türlü tutamadığı çenesi.
We do not know where we are, but we are safe, at least for the moment.
Nerede olduğumuzu bilmiyoruz, ama güvendeyiz. Hiç değilse şu an için.
But I've been thinking it over out here... and I find that out here I'm not the least bit sorry.
Buraya gelince bir daha düşündüm ve anladım ki hiç üzgün değilim.
I know you're not crazy about them, but can't you at least pretend?
Onlara bayılmadığını biliyorum ama en azından öyleymiş gibi yapamaz mısın?
I'm not sure if you can even hear me now or if it even makes a difference to you anymore. But I at least wanted you to know that.
Şu an beni duyabileceğinden emin değilim ya da bunun sana bir faydası olacağından ama en azından bilmeni istedim.
- Yeah, but I'm not in jail... and at least I tried. - Well, then you're out.
- Ama hiçbir kazancın olmayacak.
But at least I know not to be that dumb!
Ama en azından o kadar budala olmamayı beceriyorum!
Least, not about anything but the pain.
Duyduğun acıdan başka hiçbir şey düşünemiyorsun.
Today I can at least drink this... but tomorrow I will not be able to drink even country liquor
Ben bugün en azından, bunu içebilirim... Ama ben yarın, ülke içkisini içemeyeceğim
Not that I think I'm the most beautiful girl in the world but I think I can at least try.
Kendimi dünyanın en güzel kızı sandığımdan falan değil ama en azından deneyeceğim.
It should. Not all the time but at least on your wedding day. His heart should do a hop, right?
Yani her zaman değil ama...,.. en azından düğün günü, kalbi tören sırasında biraz oynamalı, değil mi?
I might not like it, but at least I know where I stand.
Hoşuma gitmese de yerimi biliyorum.
It's not TV, but at least you got the TV going.
TV gibi olamaz, Ama en azından öyle gözükür.
You know, after 25 years, we may not be as lovey-dovey but at least two times a year your father makes me feel like a teenager all over again.
Geçen 25 yılın ardından kumrular gibi değiliz tabii ama senede iki kez baban kendimi gencecik hissetmemi sağlıyor.
But how do you not at least tell me?
Pekala. - Harika.
Maybe it's not perfect, but at least I'm back where I belong.
Ama en azından ait olduğum yerdeyim.
Perhaps not, but at least we don't go around whining about it.
Belki olamadık ama en azından hakkında mızmızlanmıyoruz.
But... at least I won't feel the fear, and I know that's not fair.
Ama... en azından korkuyu hissetmeyeceğim, ve bunun adil olmadığını biliyorum.
He did not say everything that needed to be said but we were happy that at least it was said.
Söylenmesi gereken her şeyi söylemedi ama en azından dile getirildiği için mutluyduk.
I didn't know that. Last but not least... Last but not least...
Son olarak ama en önemlisi annenin arabasını alabilirsin.
But at least it's not prepared by a woman working a deep fryer in a batter-dipped brassiere.
Evet, ama hiç değilse sutyeni hamura bulanmış bir kadın pişirmiyor.
But at least I'm not like you.
Belki öyleyim! Ama en azından senin gibi değilim.
Some people might feel that way, but not my mom and dad. At the very least, we know the relay stations extend almost all the way to the Alpha Quadrant. If Starfleet has found a way to use them to transmit messages, we'll be able to stay in constant contact with people at home.
Bölüm
It's not much, but at least you'll be safe.
Fazla bir şey değil ama en azından güvendeydin.
I know it's not much, but at least Eric will be there.
Biliyorum çok fazla önemli değil, ama en azından Eric de orada olacak.
It's not like we're good, but at least we don't kill people!
İyi olduğumuzdan da değil ama en azından kimseyi öldürmeyiz!
But since He's not going to cut it Himself at least let someone cut it properly!
Kendisi kesmeyeceğine göre bari birisi düzgün kessin.
It's not always gonna be easy, but at least we know what to do now.
Çok kolay olmayacak, ama en azından ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.
My rank... is Commander,... but I'm not military, at least not any military you know.
Rütbem... Kumandan,... ama ben asker değilim, en azından senin bildiğin anlamda bir asker değil.
So everyday I can see the sun as it gives me everything I need heat, light, food, flowers in the park, reflections on the lake, an occasional skin cancer but hey at least there were no crucifixions and were not setting people on fire simply because they don't agree with us.
Yani her gün güneşi görebiliyorum ve ihtiyacım olan her şeyi veriyor ısı, ışık, yiyecek, parktaki çiçekler göldeki yansımalar bir ihtimal cilt kanseri, ama hey en azından çarmıha gerilme yok ve sırf insanlar kendisiyle aynı fikirde değil diye onları ateşe vermedi.
Well, she can't kidnap him. I'm not saying kidnap. But possession gives her standing to at least get into court.
Kaçırmasını söylemiyorum ama en azından mahkemeye kadar bebek onda kalabilir.
Jen is.... not necessarily moving forward but at least she's moving.
Jen pek ilerlemiyor ama en azından hareket halinde.
It's not operational but it's the least damaged part of the ship.
İşler durumda değil ama geminin en az hasar görmüş parçası o.
- And I know you're not gonna believe this right now but... it's good for everyone to get their heart broken at least once.
- Biliyorum söyleyeceğime inanmayacaksın şu anda ama insanın kalbinin yılda en az bir kere kırılması iyidir.
but not today 139
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not 178
but not now 180
but not me 232
but not yours 20
but not too much 51
but nothing serious 18
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not 178
but not now 180
but not me 232
but not yours 20
but not too much 51
but nothing serious 18