Em translate Turkish
55,182 parallel translation
So we'll check'em.
- Ararız, ne olacak.
We just picked up a massive EM uptick.
- Az önce büyük bir enerji artışı gözlemledik.
Yeah, but I don't have anybody coming in here asking to buy'em.
Evet ama gelip de almak isteyen olmuyor.
Get'em while they're hot, people.
Sıcak sıcak yiyin millet.
Get'em!
Yakalayın!
Can't win'em all.
Her istediğin olmuyor.
That Soul-Sword you ignited killed a whole lot of'em.
Eline aldığın Melek Kılıcı yüzünden çok sayıda kayıp verdiler.
Let'em fight.
Bırak da kapışsınlar.
Go get'em, tiger.
Göreyim seni aslan parçası.
Savitar has'em both.
- İkisi de Savitar'ın elinde.
A few of'em.
Hatta birkaç sorundan.
They could save daddy's damn life and he would still cuss'em out.
Babam onlara canını da borçlu olsa tutar yine küfreder.
Well, if they just dropped one of them nuclear bombs on'em like we done to the Japs.
Japonlara yaptığımız gibi sallasalar ya atom bombasını.
You shoot'em, you eat'em, you chase'em round the yard, you seen'em floating'in the pool, but you ain't never seen'em dance.
Vurdunuz, mideye indirdiniz, bahçede kovaladınız. Yüzerken gördünüz amma velakin dans edenini görmediniz.
That's just to keep'em warm. That's all.
Hayvanlar üşümesin diye.
Tickets are selling out fast so get'em now!
Biletler kapış kapış gidiyor!
Paste over'em.
Üstüne yapıştır gitsin.
Did you know that the people who build malls put the escalators at either end so that you got to walk by all the shops to get to'em?
Alışveriş merkezi mimarları yürüyen merdivenleri iki uca koyuyorlar, böylece onlara ulaşmak için tüm mağazalardan geçiyorsun.
My mom drug out all the Halloween decorations from the garage and put'em at the house so they'd have witch stuff everywhere.
Annem tüm Cadılar Bayramı süslerini garajdan çıkarıp evin sağına soluna astı. Her yerde cadı zımbırtıları var.
I got'em from that drawer.
Şu çekmeceden aldım.
Suck on my tits.
Memelerimi em.
You're gonna miss'em.
Onları özleyeceksin.
If we can't hold'em, what're we doing here?
Eğer onları elimizde tutamıyorsak, burada ne işimiz var bizim?
Someone at the motel must've called'em.
Oteldekilerden biri aramış olmalı.
The sarin gas get'em? Da.
- Sarin gazı etkilemiş mi?
Let's get'em out of here.
Hadi bunları dışarı çıkaralım.
I don't see'em.
Onları göremiyorum.
Because the perp... That's what you call'em, right?
Faili için sizi aradım tamam mı?
Well, that should keep'em busy for a while.
Pekâlâ, bu onları bir süreliğine oyalar.
You hear of any of'em feeding on a mundane in Queens last night?
Queens'te sıradanın birinden beslenen birini duydun mu?
We'll make'em pay for what they did to you.
Sana yaptıklarının intikamını alacağız.
Yeah, lovely girls most of'em.
Hepsi çok tatlı kızlardı.
We tell'em, " What's the worst that can happen?
"Bize daha kötü ne olabilir?" dedik.
And then I want Marion, Sara and Colin in, all three of'em together.
Sonra Marion, Sara ve Colin'i üçünü birden buraya istiyorum.
- The point is, next time I'm gonna save'em all.
- Faydası şu ki gelecek sefer hepsini kurtaracağım.
Got'em right here, Miller.
- İşte burada Miller.
LADAR hasn't picked up any movement and no heat signatures or EM from any of the ships.
LADAR hiç hareket tespit etmedi. Ne ısı işaretleri ne de gemilerden gelen acil bir mesaj var.
Jam their comms and get'em on tight beam.
İletişim sistemlerini boz ve onlara bir radyo sinyali yolla.
I got'em. Here.
Bak işte onları tuttum.
Roci lost track of'em when we were chasing Eros.
Eros takip ederken Roci, izlerini kaybetti.
If the wrong person picks'em up, it could be a problem.
Eğer yanlış kişi onları seçerse, Bu bir problem olabilir.
We scooped'em up and brought'em back to Tycho, inside gas freighters and ore ships.
Ve sürücüleri geçersiz kılın. Onları aldık ve Tycho'ya getirdik. İçindeki gazlı yük gemileri ve cevher gemileri.
It's like when you go to the airport and show'em your ID, and immediately I feel guilty.
Havaalanında kimliğini göstermek gibi. Hemen suçlu hissederim.
Lure them in and kick'em to the curb.
Oltaya alıp tekmeyi basıyorsun.
Yeah, just let me clean'em up first before I hand'em over.
Evet, vermeden önce bir elden geçireyim.
Snap those punches, bring'em back.
Yumrukları göreyim. Geriye çek.
If you're not strong enough with these tiny wrists, to keep your wrists straight, you can duct tape'em.
Bu minik bileklerle yeterince güçlü değilseniz, Bileklerinizi düz tutmak için kasetleri açabilirsiniz.
You're probably asking yourself about now how it came to pass that two country-fried police even found you at that motel for a crime committed over... count'em...
Muhtemelen şimdi kendin hakkında soruyorsun Kızgın polisin iki geçişi nasıl geçti? Seni o motelde bile bulmuş bile
Never see'em again?
Şeytan görsün yüzlerini mi?
Put'em up!
Eller havaya!
- All of'em?
- Hepsi mi?