Enlighten me translate Turkish
403 parallel translation
Your solicitor and I feel you may be able to enlighten me on an important point.
Avukatın ve ben, çok önemli bir konuda bizi aydınlatabileceğini düşünüyoruz.
Can you enlighten me on a small technical detail?
Beni ufak bir teknik konuda aydınlatabilir misiniz?
Then you can enlighten me on the intricacies of KAR 120 C.
Geldiğimde beni KAR 120 C ile ilgili olarak aydınlatırsın.
Enlighten me now.
Aydınlatıver beni.
There's one thing I don't understand could you please enlighten me
Yan efendi! Anlamadığım bir şey var! Lütfen beni aydınlatın!
So you thought you'd enlighten me and the class with your idiotic information?
Bu aptalca bilgilerle beni ve sınıfı aydınlattığını sanıyorsun, öyle mi?
Holmes, if I promised not to write a word about it, would you enlighten me? As your friend? As your valet?
Tek kelime yazmayacağıma söz versem beni arkadaşın olarak aydınlatır mısın?
Well, you enlighten me.
Şey, aydınlat beni.
Please enlighten me
Pardon! ne demek istediniz?
Enlighten me, then. Why with your leg broken and your life at stake did you choose the perils of the ancient road instead of the easy one that lay open?
Öyleyse..... niçin kırık bir bacakla hayatını hiçe sayıp, güvensiz bir yoldan gelmeyi istedin?
Many times, when I cannot sleep, I question myself and I ask the Holy Spirit to enlighten me.
Çoğu uyuyamadığım zamanlar, kendime ve Kutsal Ruh'a beni aydınlatsın diye dua ediyorum.
Then please enlighten me.
O zaman lütfen aydınlat beni.
¤ So... enlighten me, Lord. ¤
¤ Bu yüzden... beni aydınlat, Tanrım. ¤
Enlighten me, Mr. Jarek.
Nedir, Mr. Jarek.
Well, why not bring your remarkable powers to bear and enlighten me as to what my future holds?
Peki, neden bu dikkate değer güçlerini bana bir bira vererek, geleceğim konusunda aydınlatmak için kullanmıyorsun?
Well, then, why don't you enlighten me, Zorin?
O halde, neden beni aydınlatmıyorsun, Zorin?
- Oh? Please enlighten me.
Lütfen aydınlat beni.
But without your telling me anything definite you may do me a great service if you would enlighten me on one point.
Fakat bana kesin bir şey söylemeyerek, sadece bir konuda beni aydınlatırsanız bir bakıma büyük bir iyilik etmiş olabilirsiniz
Enlighten me.
Aydınlat beni.
Enlighten me.
Lütfen beni aydınlatır mısın?
- Enlighten me.
- Aydınlat beni.
- Pray enlighten me, sir.
- Lütfen beni aydınlatın, efendim.
Please enlighten me.
Lütfen beni aydınlat.
Enlighten me, Doctor.
- Hadi, aydınlat beni doktor.
So, enlighten me, Dolores.
Anlat bakalım Dolores.
Well, then, by all means, enlighten me.
Pekâlâ. Olay şu.
you may enlighten me.
beni aydinlatabilirsin.
Enlighten me.
Beni aydınlat.
- Enlighten me.
- Aydınlat bakalım beni.
- Well enlighten me.
- Pekala aydınlat o zaman benim.
Okay, enlighten me.
Tamam aydınlat beni.
But you must enlighten me.
Beni aydınlatın.
Could you please enlighten me?
Beni biraz aydınlatır mısınız, lütfen?
Enlighten me.
Beni aydınlatın.
If somebody would enlighten me?
Biri beni de bilgilendirebilir mi.
And if you can enlighten me... everything will be just dandy.
Eğer beni aydınlatırsanız her şey mükemmel olur.
Perhaps Lord Tulio will enlighten me.
Belki de Tanrı Tulio beni aydınlatabilir.
Then enlighten me.
O halde beni aydınlat.
Enlighten me, Madame.
Hanımefendi.
Perhaps someone could enlighten me as to the whereabouts of our Golden Clam?
Sanırım birileri beni "Altın Midye" mizin akıbeti hakkında aydınlatabilir?
Okay, then. - Let me enlighten you on a point or two.
O zaman bir-iki konuda seni aydınlatayım!
Allow me to enlighten you.
Bana emir mi veriyorsunuz? Bir konuyu açıklığa kavuşturalım.
If you are in ignorance of the part that Mr Darcy played in bringing about the marriage, let me enlighten you at once.
Madem bu evliliğin gerçekleşmesinde Bay Darcy'nin oynadığı rolden bihabersin seni hemen aydınlatayım.
Well, let me enlighten you people!
Sizi aydınlatmama izin verin.
- Let me enlighten you about something here.
- Bir konuya açıklık getireyim.
Let me enlighten your ass.
Bırak kıçını aydınlatayım.
Let me enlighten you, Avery, About your new friend here Charlie ;
Seni biraz aydınlatayım Avery.
Allow me to enlighten you gentlemen... to the protocol of the porno industry... as I'm sure you've never been in one of these places before.
Sizi porno endüstrisinin protokolleri konusunda biraz aydınlatmak isterim, beyler. Eminim daha önce böyle bir yere gelmemişsinizdir.
Let me enlighten you... because you don't know what you're doin'.
Sizi aydınlatayım çünkü ne yaptığınızı bilmiyorsunuz.
You are here for me to enlighten you, edify you... to send you off into the now not-so-unknown future.
Sizi aydınlatmam, size örnek olmam... size henüz tam bilmediğiniz bir gelecek sunmam için geldiniz.
They're dirt- - okay, well, then, Ray, let me enlighten you as to how a hamper works, okay?
- Demek kirli. Tamam öyleyse Ray, seni çamaşır sepeti konusunda aydınlatayım.