English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / Handsome

Handsome translate Turkish

9,944 parallel translation
Very handsome and different.
Çok yakışıklı ve farklı, değil mi?
- What, to be this handsome?
- Ne, yakışıklı olmak mı?
Unless you're a handsome man, because who doesn't like that?
Tabii yakışıklı biriyseniz iş değişir. Bunu kim istemez ki?
His name is Walter and he's very handsome.
Adı Walter. Çok da yakışıklı.
Another handsome man at the party.
Partiye katılan diğer bir yakışıklı.
And what about you, handsome?
Peki ya sen yakışıklı?
No, keep your eyes on the handsome doctor.
Hayır, gözlerini yakışıklı doktordan ayırma.
Oh, yes, yes... with the handsome lawyer.
Evet, evet. Şu yakışıklı avukatla.
Oh. You think Foggy is handsome?
Foggy'yi yakışıklı mı buluyorsunuz?
I mean, girls must love that, the whole... wounded, handsome duck thing.
Yani kızlar seviyordur. Şu... - Yaralı, yakışıklı engelli olayı falan.
Hello, handsome.
Selam yakışıklı.
- Such a handsome boy.
Ne yakışıklı çocuk ama.
Jon's handsome. Very.
- Jon yakışıklı adam.
He sounds handsome.
- Kulağa yakışıklı geliyor.
- Oh. He's handsome.
- Yakışıklıymış.
He's handsome, like his dad.
Yakışıklı, babası gibi.
Hey, tall, dark and handsome, I said your powers are off-line.
Uzun, gizemli, yakışıklı adam. Güçlerimiz işe yaramıyor dedim.
She felt the need to say that Freddy Kruger was handsome in case... in case he came after her.
Freddy Kruger'ın yakışıklı olduğunu söyleme gereksinimi duydu, onu takip eder diye.
Devilishly handsome...
Şeytanı yakışıklılık...
I'm too handsome- - the ladies love me!
Çok yakışıklıyım- - kadınlar beni seviyorlar!
Handsome young man comes to my house, spewing sunshine, offering a ride in his Mercedes. Feels like maybe I'm chatting with the devil himself.
Yakışıklı genç bir adam evime gelip, gülücükler saçarak Mercedes'ini kullanmamı önerince şeytanın ta kendisiyle hoşbeş ediyormuşum gibi geldi.
Yeah, he was so handsome.
Evet, çok yakışıklıydı.
Oh, he was so handsome.
Çok yakışıklıydı.
- You look so handsome.
- O kadar yakışıklı görünüyorsun ki.
And who's this handsome gentleman?
Peki bu yakışıklı beyefendi kim?
Hey, handsome.
N'aber yakışıklı?
And returning home with such a handsome husband.
Evine de böylesine yakışıklı bir kocayla dönmüşsün.
You should ask for someone young and handsome.
Genç ve yakışıklı birine sormalısın.
Follow that handsome young man.
Bu yakışıklı genç adamı takip et.
You can fill me in on your run for office and maybe accept a handsome campaign donation.
Bana anlatırsınız ve belkide yakışıklı bir bağışçıyı kampanyanıza kabul edersiniz.
You're very handsome, Mr Strange.
Çok yakışıklısınız Bay Strange.
Not handsome, but... very rich.
Güzel değil fakat çok zengin.
So handsome!
Ne kadar da yakışıklı!
♪ Handsome ♪ ♪ and a charmer ♪
# Yakışıklı # # Büyüleyici #
You're going to look so handsome in your armor.
Zırhının içinde çok yakışıklı görüneceksin.
So, basically, you made a deal with the evil king, but that was before you fell for the handsome knight...
Yani kötü Kralla anlaşma yaptın ama bu yakışıklı şövalyeye aşık olmadan önceydi.
As some well-groomed, ruggedly handsome, yet oddly delicate-featured plaything?
İyi giyimli, fazlaca yakışıklı ve tuhaf bir biçimde de çekici bir oyuncak olarak mı?
So handsome. No.
Çok yakışıklıymışsınız.
If I had a sweet, smart, loving, handsome little guy like you... there's nothing in the world I wouldn't do to let him know I loved him.
Eğer senin gibi tatlı, akıllı, sevgi dolu, yakışıklı küçük bir oğlum olsaydı, onu sevdiğimi belirtmek için dünyada yapmayacağım hiçbir şey olmazdı.
Uh, that would be the handsome one right there.
Buradaki, yakışıklı olan.
Hi, handsome.
Selam, Yakışıklı.
He was so handsome.
Çok yakışıklı olmuştu.
That is a handsome portrait of the two of us, isn't it?
Ne kadar yakışıklı çıkmışız, değil mi?
And now she's dating that handsome guy.
Ve şimdi o yakışıklı oğlan ile çıkıyor.
I can't believe you guys think I'm handsome.
Beni yakışıklı bulduğunuza inanamıyorum.
Not as a handsome prophet with charisma, but as a rotting pile of meat on the floor.
Çekiciliği olan yakışıklı bir peygamber olarak değil de, yerde çürüyen bir et yığını olarak.
Roneberg. He's a handsome chap.
Ronneberg, yakışıklı bir adam.
Not as handsome as you.
Senin kadar yakışıklı değil.
- Handsome?
- Yakışıklı mı?
Look. I wasn't always this handsome and confident.
Her zaman böyle yakışıklı ve kendine güvenen biri değildim.
I didn't catch his name, but he was handsome, tall... - Uh, I didn't...
- Adını duyamadım ama yakışıklı ve uzundu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]