He's okay translate Turkish
7,042 parallel translation
Okay, let's say he doesn't have that app.
Tamam, diyelim ki o uygulamadan yok.
Okay, maybe not. But if Branson's thrill is hiding in plain sight and the classroom is his cover, then it stands to reason that he'd want his tools of the trade handy.
Tamam belki değildir ama Branson'ın korkusu göz önünde saklanmaksa ve sınıf bahanesiyse o zaman eşyalarını yakınında tutmak istiyor olabilir.
I'm just glad he's okay.
İyi olacak. İyi olmasına sevindim.
Okay, he's in the shadows. T-minus ten seconds.
- Tamam, kayboldu. 10 saniye.
Okay, he's gone.
- Tamam, adam gitti.
- It's okay, he's been through a lot.
- Önemli değil, başından çok şey geçti.
- Oh, he's fictional. - Okay.
- Kurgusal bir karakter.
Okay, he's athletic and he reads, like, 100 books a day.
Tamam, Jay de atletik ve okuyor yani günde 100 kitap felan.
If they've got something good on him, Let's see if he'll talk for a walk, okay?
Eğer ellerinde ona karşı güzel bir şeyler varsa serbest kalmak için konuşur mu bir bak bakalım
He's not gonna find out, okay?
Anlamayacak bir şey, tamam mı?
Okay, yeah, Dad's already on the list, but he's out of town, and I don't have time to track him down.
Tamam babam zaten listede Ama o şehir dışında ve takip edecek zamanımız yok.
Okay, so he's clumsy.
Tamam yani sakarmış.
Come on, it's okay, he's our friend. Yeah, I'm fine, I'm gonna go.
- Gel, korkacak bir şey yok.
He's gonna be okay.
İyi olacak.
Dude, I think he's gonna be okay.
Dostum, bence bir şeyi yok.
Okay, well, he just tweeted a link to our livestream, and he has almost two million followers.
Tamam, az önce canlı yayınımıza tweet atmış. En az 2 milyon takipçisi var.
Okay, he's in cardiac arrest.
- Kalbi anlık durmuştur.
He's okay.
O iyi.
Okay, he's got a hotel in New York a couple of weeks ago, a charity donation, and a couple of cabs again.
Tamam, birkaç hafta önce New York'da bir otele giriş yapmış bir yere bağış yapmış, sonra da bir-iki taksi ücreti daha var.
Well, good news... he's probably asleep. Okay.
- Muhtemelen uyuyakalmıştır.
Okay, that's great, but I said loudly enough so that he can hear you.
Güzel, ama yeterince sesli söyledim ki bizi duysun.
Okay, well, last night, it looks like he made an exception to that.
Asla. Demek ki dün gece bir istisna yapmış.
I just need to make sure that he's okay and can confirm the hostages are okay.
Kendisinin ve rehinelerin iyi olduğundan emin olmam gerekiyor.
I hope he's okay up there.
Umarım durumu iyidir.
- Look, top, he's got next to no blood on him, okay?
Bak Başçavuş, neredeyse hiçbir yeri kanamadı.
Okay, he's clear.
Tamam, hallettik.
He's not gonna calm down if you're yelling, okay?
Bağırırsan susmaz, tamam mı?
Okay, he's pretty interesting.
Tamam, ilgi çekici.
I mean, he's a bit strange, but that's okay.
Yani biraz garip biri ama sorun değil.
Yeah, but sometimes it's actually better for him to learn a trade, because magic Mike didn't have a college education but he seemed to do pretty well for himself, okay?
Ama bazen de ticareti öğrenmesi daha iyidir. Mesela Magic Mike üniversite eğitimi almadı ama işleri epey yolunda, değil mi?
Okay? My dad's a judge, so he's kind of intimidating.
Babam bir hâkim, biraz korkutucudur o yüzden.
Okay? ... and he's got a gun.
Elinde silahı vardı.
I just want to make sure he's okay.
- İyi olduğundan emin olmak istiyorum.
He's hallucinating, okay?
Halüsinasyon görüyor, tamam mı?
- He's okay.
- İyi.
What did you do? - It's okay, he just passed out.
- Sorun yok, bayıldı sadece.
- I got to make sure he's okay first.
İlk önce iyi mi değil mi emin olmam lazım.
He's okay.
- İyi işte.
He found out that I helped you, and now he's giving me paralegal work, and I was a little upset, but now I'm okay.
Sana yardım ettiğimi öğrendi ve bana stajyer işleri verdi ben de biraz üzüldüm ama şimdi iyiyim.
I think he's better than okay.
Sanırım iyiden de iyi.
Okay, he's touching bone.
Tamam, kemiğe kadar geldi.
Well, okay, but he's right there.
Tamam da, orada duruyor işte.
Okay now that now that he's dead and there's one robot left let's go to the thing.
Tamam. O öldüğüne göre bir robot kaldı. Hadi şeye gidelim.
Okay, then we should be talking to Calvin,'cause he's the one who actually might have hacked the CIA, who actually might be the bad guy, or we can stand around all day.
Tamam, o zaman Calvin'le konuşmamız lazım çünkü CIA'i hackleyen ve asıl kötü adam o olabilir. Ya da tüm gün burada takılabiliriz.
Okay, he's either talking to a very fancy child, a man with a high-pitched voice, or a normal woman.
Tamam, ya çok efemine bir çocukla ya tiz sesli bir adamla, ya da sıradan bir kadınla konuşuyor.
Paige, you stay here, make sure he's okay.
Paige, sen burada kal adamımıza göz kulak ol.
Okay, so whenever I come down here, he's always watching the same part of this one movie.
Pekâlâ, ne zaman buraya gelsem, sürekli aynı filmin aynı bölümünü izliyor.
Okay, so you're saying he's spreading a disease? No.
Tamam, yani onun hastalığı yaydığını mı söylüyorsunuz?
So, he's gonna be okay.
- İyileşecek mi yani?
Don't tell him... not until he's better, okay? Please.
Durumu biraz daha iyi olana kadar söylemeseniz olmaz mı?
H-he's not, okay?
Ölmedi. İyileşecek.
okay 330588
okay then 423
okay fine 38
okay so 17
okay everyone 17
okay now 42
okay guys 32
okay well 32
okay what 33
okay okay 104
okay then 423
okay fine 38
okay so 17
okay everyone 17
okay now 42
okay guys 32
okay well 32
okay what 33
okay okay 104
okay look 22
okay okay okay 18
he's so cute 178
he's my uncle 44
he's mine 293
he's my husband 167
he's dead 3015
he's so handsome 49
he's got a gun 260
he's doing okay 17
okay okay okay 18
he's so cute 178
he's my uncle 44
he's mine 293
he's my husband 167
he's dead 3015
he's so handsome 49
he's got a gun 260
he's doing okay 17
he's my baby 20
he's gone 2224
he's my brother 335
he's my best friend 106
he's an idiot 170
he's back 468
he's a doctor 159
he's my dad 94
he's my cousin 54
he's my man 22
he's gone 2224
he's my brother 335
he's my best friend 106
he's an idiot 170
he's back 468
he's a doctor 159
he's my dad 94
he's my cousin 54
he's my man 22