Lovely man translate Turkish
240 parallel translation
" Can we not stay together a little while longer, my lovely man?
" Bir süre daha birlikte duramaz mıyız, sevgili dostum?
Poor Mr GIennister! He sure was a lovely man.
Oh, bay Glennister harika bir adamdi...
Oh, lovely man.
Şu hoş adam.
He's a lovely man.
O çok tatlı bir adam.
Sam, Sam, you lovely man.
Sam, ne harika adam.
Oh, he's a lovely man, lovely man.
O çok iyi bir adam.
Come here, lovely man. I love you!
- Buraya gel tatlı adam.
He's a lovely man.
Hoş bir adam.
You lovely man.
Sen sevimli adam.
He was a lovely man, a lot like Wallace Beery.
Hoş bir adam, Wallace Beery'e çok benziyor..
This lovely man gave it to me.
O harika erkek bunu bana verdi.
Lovely man.
Çok iyi bir adamdı.
I was a lovely man.
Şeker gibi adamdım.
A dear, sweet, lovely man.
Değerli, tatlı, sevimli bir adam.
THAT'S A LOVELY MAN.
Harika bir adam.
No, I think he's a lovely man, and not in the least sentimental,
Hayır, çok iyi bir adam ve çok duygusal.
A lovely man!
Çok şirindi.
You used to be a lovely man.
Eskiden tatlı bir adamdın.
Oh, yes. A lovely man.
Evet, çok hoş bir adamdır.
Colonel, darling, you're a lovely man.
Albay, sen sevimli bir adamsın.
- He's a lovely man, Annie.
- Çok tatlı bir insan, Annie.
This man wants to mess up my trunks after I've packed the lovely things I bought in Paris.
Bu adam sandığımı karıştırmak istiyor Paris'ten aldığım güzel şeyleri paketledikten sonra.
You're a lovely, generous, good-hearted man, really a woman's ideal.
Hoş, cömert, temiz kalpli birisin. Kadınların hayalini kurduğu biri, ama dün gece şarkı söylememeliydin.
They indicate a marriage very soon. to a tall, fair-haired young man with a very lovely father.
Yakında uzun boylu, çok iyi bir babası olan yakışıklı bir çocukla evleneceğini işaret ediyorlar.
- Lovely. Lovely. Frisbee, as a man of experience,
Deneyimli biri olarak seni temin ederim, çok güzel.
Such a lovely young man, Mary.
Ne kadar hoş bir adam, Mary.
He was a lovely human being a man of complete integrity.
Çok tatlı bir insandı. Çok da dürüsttü.
During the war, a house painter... a charming man... met a lovely blond girl.
Savaş yıllarında, bir ev boyacısı çekici bir adam güzel sarışın bir kızla tanışır.
Happier the man whom favorable stars will allot for his lovely bedfellow.
Uğurlu yıldızların yoluna çıkaracağı, Yastığını paylaşacak adam mutlu olacak.
Only the sweetest creature known to man. Excepting, of course, your lovely self.
Bir insanın tanıyabileceği en sevimli yaratık, siz hariç tabii.
( old man ) Countess, the men with the swords have beheaded that lovely young mermaid who swam into the harbour,
Kontes, kılıçlı adamlar limanda yüzen güzel genç denizkızının kafasını vurmuşlar.
You can't sell our lovely car to that nasty man.
Sevgili arabamızı bu pis herife satamazsın.
# # This lovely, lonely man
# # This lovely, lonely man
# # Oh, what a lovely, lonely man
# # Oh, what a lovely, lonely man
# # He's such a lovely, lonely man
# # He's such a lovely, lonely man
Only one lovely beast, Tyree. My huge angry man.
Yalnız bir sevgili canavar, Tyree, benim kocaman, öfkeli erkeğim.
If you continue like this, by the time you're 21, you're going to... You're too lovely to go throwing yourself at any man... to let them take advantage of you.
Seni kullanması için kendini önüne gelen erkeğin kollarına atamayacak kadar güzelsin.
He's got such a lovely house, and he's such a good man.
Öyle güzel bir evi var ki ve öyle iyi biri ki.
My lovely young man... please don't maul me!
Yakışıklı genç erkeğim... Lütfen beni hırpalama!
Nature, my dear sister, has made nothing more lovely and I felt another man the moment I saw her.
Doğa, kız kardeşim, daha önce bu kadar güzel bir şey üretmemiştir. Onu ilk gördüğüm andan beri kendime gelemedim.
ISN'T IT HIGH TIME YOU MADE AN HONEST MAN OF THE LOVELY MR. SCHLESINGER?
Şimdi mutluluk zamanı değilmi, dürüst adam Bay Schlesinger?
[Man] Lovely girls and different girls.
10 yeni kız!
Christina Alperirs a very lovely lady who married the wrong man.
Christina Alperin, yanlış adamla evlenen çok hoş bir kadın.
A lovely beast like that running around could put steam in a man's strides.
Etrafında böyle bir fıstık varken insanın adımları kendiliğinden hızlanır.
It's lovely waiting for a man...
Bir erkeği beklemek güzel bir şey.
A lovely, decent man.
Nazik, iyi bir adamdı.
He's such a lovely young man, with a beautiful house... and a wonderful family.
Bu adam çok sevimli bir genç. Çok güzel bir evi ve harika bir ailesi var.
I remember the first time I met Gerald, I said to my wife she's the lovely woman propping up that old lush of a mother of his either this man is suffering from serious brain damage or the new vacuum cleaner's just arrived.
Gerald'la ilk tanıştığımız zamanı hatırlıyotum da, karıma şöyle demiştim : - her ne kadar O'nun annesinin tarafını tutsa da sevgi doludur - "Bu adam ya ciddi bir beyin travmasından dolayı acı çekiyor, ya da yeni aldığımız parazit önleyen elektrikli süpürgeden çok etkilendi."
A beautiful man, I said. "You have a lovely voice."
Güzel bir adamsınız, yumuşak sesiniz var, dedim.
You seem like such a lovely young man.
Çok iyi bir... -... genç adama benziyorsun.
-... such a lovely young man.
-... genç adama benziyorsun.