The judge translate Turkish
9,182 parallel translation
Sir, so the first mate says to the judge,
İlk eleman hakime demiş ki...
If Robert goes to the judge with this, there's no question who's gonna get custody of Callie.
Zaten korkuyor. Olur da Robert bunu hakime söylerse şüphesiz Callie'nin velayetini kimin alacağı belli.
I just wanted to go to court and tell the judge exactly how much they've damaged me.
Sadece mahkemeye gidip savcıya, bunun bana ne kadar zarar verdiğini söylemek istedim.
Well, you might know more than you realize. Let us be the judge.
Hatırladığınızdan çoğunu biliyor olabilirsiniz.
The judge ruled in favor of the city.
Hakim belediyenin tarafında karar veriyor.
I blame the judge for not seeing through it.
Ben gerçekleri görmeyen hakimi suçluyorum.
She had the judge bury the original report and create a false one to use against you.
Yargıca asıl raporu örtbas ettirip sana karşı kullanmak için sahtesini çıkartmış.
( Geoffrey ) After that, the judge just threw it out on the spot.
Sonra, hakim hemen oracıkta başından savdı.
Yes, the judge said we could move forward, but what are we getting in terms of statements?
Evet, yargıç ilerlememizi söyledi ama beyan şartlarını nasıl yerine getireceğiz?
Someone will talk to him, and the judge says we have to.
Birileri onunla konuşacakmış, hakim yapmak zorunda olduğumuzu söylüyor.
His lawyer convinced the judge the warrants didn't cover
Avukatı, yargıcı sigortanın "müstakil konutları"...
The judge is rejecting them as illegally obtained.
İllegal yollardan elde edildiği için yargıç kanıtları kabul etmiyor.
I hear you've lost the judge.
Yargıcı kaybettiğinizi duydum.
But you have to prove to the judge that you're getting the treatment you need.
Ama senin de mahkemeye ihtiyacın olan tedaviyi aldığını kanıtlaman gerekiyor.
An associate close to the judge just told me Danny's gonna waive extradition.
Yargıca yakın bir ortağım Danny'nin feragatname imzalayacağını söyledi.
But as soon as the judge signs that order, Danny's gone.
Ama yargıç imzalar imzalamaz, Danny gider.
One sour look from the judge, and you flee? !
Yargıca öfkeli bir bakış ve ortadan kaybolmak?
I shall be the judge of that.
Bırakın da ona ben karar vereyim.
Tell it to the judge,'cause you goin'downtown.
Yargıça anlat bunu. Çünkü aşağı gidiyorsun.
You may not be willing to admit anything here, but you'll have to in front of the judge.
Burada itiraf etmiyor olabilirsin ama hakimin karşısında etmen gerekecek.
And the judge bought that?
Ve hakim de bunu yuttu mu?
We testify under seal, the judge realizes that Gerard is a degenerate gambler... But a fair mediator. The case gets dismissed, and Garrett Brady and Harvard Law never know it happened.
Biz de mühürlü ifade veriyoruz, hakim Gerard'ın soysuz bir kumarbaz, fakat iyi bir uzlaştırıcı olduğunu öğreniyor, dava reddediliyor ve Garrett Brady ile Harvard Hukuk neler olduğunu asla öğrenmiyorlar.
Your case depends on the judge believing you, and if he finds any holes in your testimony, then we- -
Davanız hakimin size inanmasına bağlı, ve eğer ifadenizde çelişki bulursa, o zaman biz- -
If the judge convicted him, would have been the third time.
Eğer hakim onu suçlu bulsaydı, bu üçüncü olacaktı.
- Tell it to the judge!
- Derdini hakime anlatırsın!
The judge ordered Martinson to clean it up, but he didn't!
Hakim Martinson'a temizlemesini söyledi ama temizlemedi!
Who would be the judge of that?
Kim öyle demiş?
Come in. The judge is ready.
Buyurun, hakim sizi bekliyor.
When you're before the judge, you have to look him in the eye and assure him that you didn't have the slightest inkling of what was going on at home.
Hakimin karşısına çıktığında gözlerinin içine bakmalısın ve evde olanlarla ilgili en ufak bir fikrin dahi olmadığına onu inandırmalısın.
The judge's daughter loaned it to me.
Yargıcın kızı ödünç verdi.
You be the judge.
Kararını siz verin.
But the thing is, when we tell the judge and the DA you're a federal informant, local cops will find out too.
Ama olay şu ki, yargıç ve savcıya senin bir muhbir olduğunu söylediğimizde bölgesel polisler de durumu öğrenecektir.
Koz had met the judge and the DA to plead my case.
Koz, yargıç ve DA ile benim davamın düşmesi için konuştu.
Protesters continue to gather outside the courthouse, - _ - awaiting Judge Tanaka's decision.
Mahkemenin etrafında toplanmaya devam eden eylemciler Yargıç Tanaka kararını bekliyorlar.
Judge Tanaka has agreed to Wolfe's request to be permanently drained, and the Federal Powers Detention Board has scheduled the draining to take place in just one week.
Yargıç Tanaka, Wolfe'un kalıcı olarak kurutulma talebine onay verdi. Federal Güçlüleri Tutuklama Kurul'u, kurutulmayı tek haftalık programladı.
"If thou shall judge me fair to the Lord, come to my house and stay in it."
"Eğer Tanrı önünde beni adil yargılarsan, evime gelip orada kal."
He summons the heavens above and the Earth, that he may judge his people.
Halkını yargılamak için yere göğe sesleniyor :
Well, Mama had her judge friend bury it to protect me, but now if I don't sign the conservatorship
Annemin yargıç bir arkadaşı da beni korumak için onu saklamış.
- Judge, plaintiff will stipulate that the sexual practices...
Sayın yargıç, davacı fantezileri üzerinden- -
Judge Turnball has declared a state of emergency and granted the mayor's office additional powers.
Yargıç Turnball olağanüstü hal ilan etti ve belediye başkanlığına güç verdi.
I know you're not the best judge of, like, you know, people, but that girl is bad news.
! İyi bir insan sarrafı olmadığını biliyorum ama o kız sıkıntılı. Sana bir iyilik yaptım.
Maybe I'm not the best judge of people.
Belki de iyi bir insan sarrafı değilimdir.
- I've hidden for as long as I can told him I couldn't talk because it was classified but he's taking the case to a federal judge.
Saklanabileceğim kadar saklandım görev gücünün arkasına gizli dosya olduğu için konuşamayacağımı söyledim ama dosyayı federal mahkemeye götürüyor.
Judge Knowles : Let the record show that the defendant has entered a plea of "not guilty."
Sanığın "suçlu değilim" savunması kayda geçirilsin.
Judge Knowles : I will not allow it, as the sample has been open to contamination.
Örneğin açılıp kirletilme ihtimaline karşı bunu kabul edemem.
Then we have to show Judge Knowles the surveillance video of James Allen at the bar and hope she changes her mind about my blood.
O zaman Yargıç Knowles'a James Allen'ın bardaki güvenlik kamerası görüntüsünü izletmek ve kan örneğim hakkında fikrini değiştirmesini ummak zorundayız.
We are the last people in the world to judge.
Yargılama hakkı olan en son insanlarız.
I haven't been the best judge of character lately.
Son zamanlarda pek iyi karakter tahlili yapamıyorum.
No one gets off Judge Roy Scream talking about the story.
Insanlar için içerikten ziyade..
We do not judge the machine. We do not judge Stewie.
Ne makineyi ne de Stewie'yi yargılayıp bundan anlam çıkarmayacağız.
Um, well... Let's try not to judge it till we've done the full tour. Absolutely.
Şey, tamamını dolaşmadan karar vermeyelim bence.
judge 1039
judges 92
judge judy 25
judge not 20
judge wright 17
the job 92
the jackal 21
the joke's on you 19
the jerk 21
the jury 73
judges 92
judge judy 25
judge not 20
judge wright 17
the job 92
the jackal 21
the joke's on you 19
the jerk 21
the jury 73
the job is yours 18
the journalist 20
the jig is up 42
the jungle 18
the journal 25
the jacket 34
the japanese 30
the jews 43
the janitor 33
the journalist 20
the jig is up 42
the jungle 18
the journal 25
the jacket 34
the japanese 30
the jews 43
the janitor 33