English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Throw it in

Throw it in translate Turkish

1,349 parallel translation
My dear sister, you will be tempted, I know, to crumple this letter and throw it in the basket as you did with so many others and as, in a sense, you did with me.
Sevgili kız kardeşim, bu mektubu da buruşturup çöpe atmak isteyeceksin, biliyorum. Tıpkı diğer mektuplara yaptığın gibi ve aynı zamanda bana da yaptığın gibi.
Throw it in.
At onu.
- I'm going to throw it in the street.
Ama pencereden attım.
Just throw it in the corner there.
Şu köşeye bırakabilirsin.
Get the snakeskin ready, and after I read the spell, then you throw it in.
Yılan derisini hazırlayın, ben büyüyü okuduktan sonra, içine atın.
If it's not the banana peel, throw it in the garbage.
Muz kabuğu değilse, onu çöpe at.
Yeah. It wasn't my gun. I was gonna throw it in the river after my shift ended.
Gerçekten benim silahım değildi mesaim bitinci onu denize atacaktım.
Fine, but you don't have to just throw it in their faces like that.
Artık onların yardımına ihtiyacım yok. Ama bunu onların yüzüne bu şekilde vurmamalıydın.
I just throw it in a drawer at night.
Ben de daha o akşamdan çekmeceye attım.
Come on, throw it in there, busher.
Haydi, at onu oraya, busher *.
Throw it in there.
At onu oraya.
I'll throw it in the ditch then.
Valla hendeğe atıveririm. Atıyorum bak.
So when I do succeed I can throw it in his face
Bir ara başarırsam, yüzüne atmayı planlıyorum.
And he'd take his knife. He'd throw it in the ground.
Sonra bıçağını çıkarır, yere fırlatırdı.
The faster you throw it in, the quicker it's goin'out. Hey, Stan.
Ne kadar hızlı gönderirlerse, o kadar uzağa atarım.
Well, you don't, you throw it in the river... and if it makes it all the way to the ocean, then everything comes true.
- bu şişeyi okyanusa atacağız. - Sonra senin ve benim dileğim gerçek olacak.
Throw it in the oven. - No.
Fırını deneyin.
I'll throw it in Farmer John's field.
Defteri çiftçi John'un tarlasına atarım.
You take this home, throw it in a pot. Add some broth, a potato...
Al bunu eve götür, biraz et suyu biraz patates ekle...
All right, throw it in.
Tamam, içeri atmak
- Throw it in your trunk.
- Kendi bagajına at.
Two minutes and I'll throw it in the lake.
İki dakika sonra o şeyi göle atacağım.
You know, I mean, England's an island, so I just throw it in and fish. Yeah, I'm like a...
Evet, ben şeyimdir...
Look man... it ain't right to throw me out in the street with a coffin.
- Ben... Bak, beni bir tabutla sokağın ortasına atman doğru değil.
It's like, "Throw one in there! Throw one in there!"
Aynı şey gibi, "At içine bir tane!" "At içine bir tane!"
Please throw it on any street in the North.
Bol şanslar.
I'll lock you in your house, burn it down and I'll throw in a pig's head too!
Seni bir eve kapatıp o evi yakacağım. İçeriye de domuz kafası atacağım.
No, no. You throw it to someone in the water.
Yo hayır, Suyun içindeki birine fırlatıyorsun,
You'd steal my most private personal hell I've been trying to get past, and you turn around and throw it back in my face, is that it?
Benim en özel acılarımı çaldın. Onlardan kurtulmaya çalışıyorum ve sen... onları getirip tekrar yüzüme atıyorsun.
He wondered if he should just throw it all in...
Her şeyi bir kenara bıraksa neler olacağını merak etti...
It's not some trinket you throw in a desk drawer.
Öyle çekmeceye atılacak değersiz bir incik boncuğa benzemez.
- It was brilliant to throw us in the same pot.
- Bizi aynı eve koyman çok güzel oldu.
Well, my job is not to give you your every desire. Especially when you throw it back in my face.
Benim işim senin her arzunu yerine getirmek değil özellikle de aldıklarımı takmayınca.
You pull it out when you need it, then you throw it back in.
İhtiyacınız olduğunda çıkarın, sonra yerine koyun.
If you accept the special theory of relativity which I do and the laws of thermo dynamics which I do and then you throw in the fact that life is conscious which it appears to be, you know, how can you argue?
İzafiyet teorisini kabul ediyorsan ki ben ediyorum ve termo-dinamik kuralını ki onu da ediyorum ve hayatın bir amaç uğruna olduğu gerçeğini kabul ediyorsan ki öyle görünüyor. Nasıl tartışabilirsin ki?
I did not just throw it back in their faces.
Öylece suratlarına fırlatmadım. Deniz piyadelerine katıldım.
So, work it as you see fit... but understand... if I have to throw Burrell a scapegoat or two... I got one to throw.
Uygun gördüğünüz şekilde çalışın ama şunu iyi anlayın Burrell'in önüne günah keçisi atmam gerekirse elimde bir tane var.
And... above all... throw yourself in headlong and just do whatever it is
Ve... Her şeyden önce... Kendini derin yerinden suya at ve sadece o senden ne isterse onu yap.
You take a piece of meat and throw it out in the freezing cold... the frost attacks the extremities, and then it burrows through to the core.
Bir parça et alırsın ve onu dondurucu soğukta bırakırsın buzlar önce dış yüzeyinde görünür sonra içine doğru inerler.
It goes to the ocean. And so you throw your bottle in the ocean.
- Okyanusa dökülüyor ve,
We love it when unexpected women barge in and throw up.
Habersiz gelen kadınların pat diye eve dalıp, kusmalarına bayılırız.
If that happens one more time I'll throw it right in your face. "
Suratında öyle bir patlar ki, papatyaya dönersin! "
Threatened to throw his ass in a holding tank with real gangsters. He folded like it was laundry day. - Where'd he get the boat?
Onu hakiki gangsterlerle birlikte pis su tankına kapatmakla tehdit ettim.
Yeah, and we were hoping, you know, that you could find it in the goodness of your heart, even though we know that you're mad at us, to, you know, just throw away his file.
Evet, ve biz umut vardı, size kalbinizin iyilik içinde bulabildiğim, biliyorum, Biz Bize kızgın olduğunu biliyor olsa bile, , bilirsin, sadece onun dosya atmak.
- Throw it in the trash.
- Çöpe atsana.
I told you guys I'd throw you free fries... not a big deal since they're usually ones... we wind up throwing out anyway from making too many... which means you don't have to call them wink-winkers... or nudge-nudgies or know-what-I-meanies... or anything else in verbal code, especially if it's cute-cutesy.
Bedava kızarmış patates verebilirim. Çünkü sonunda hep onları atıyoruz. Fazla yapmış oluyoruz.
But it wouldn't hurt to maybe throw a little something fun in.
Ama araya biraz eğlence katmanın da zararı olmaz.
Sure, throw in a Park Avenue mansion while you're at it.
Şekerleme olur mu? Tabii.
Okay, just so you guys know,'cause we've got a long drive ahead of us, when you throw trash out of the car, it just comes back here and hits me in the face.
Tamam, bilmelisiniz ki, Bunu söylüyorum çünkü önümüzde uzun bir yol var, Ne zaman arabadan bir çöp atsanız,
AND NOT ONCE IN ALL MY TIME THERE DID ANYBODY EVER THROW UP AND TRY TO EAT IT.
Ve orada geçirdiğim süre boyunca bir kişi bile kusup sonra kusmuğunu yemeye kalmadı.
I've got a lot of money in this bag, and I plan to throw it around.
Bu çantada çok param var, ve bunları etrafa saçmayı planlıyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]