English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ U ] / Understated

Understated translate Turkish

102 parallel translation
This one is so beautifully understated, dont you think?
Bunun değerini bilmiyorlar, ne dersiniz?
It was elegant and understated, much like yourself.
Güzel... zarif ve sade bir yüzüktü.
I saw your daughters in their white gloves and patent leather slippers and that aging Vassar-girl wife of yours and her understated little suit.
Kızların beyaz eldivenler ve pahalı deri ayakkabılar giymişti ve senin ihtiyarlamaya başlamış karın ve onun aşırı kısa elbisesi...
I take it he understated the case.
Galiba bana anlatırken biraz eksik anlatmış.
See, I'm counting on you guys to help me pick out something cool yet understated.
Moda olan, ama fazla hafif olmayan bir gözlük konusunda size güveniyorum.
As long as it's tasteful and understated. Great.
Mütevazı ve zevkli olduğu sürece sorun yok.
Well Dad, you know, I just think that Christmas decorations should be understated and tasteful.
Rudolph'un nesi var? Bence Noel süsleri az gösterişli ve zevkli olmalı.
It was understated.
Hafife alınmıştı.
I dress slutty. Just understated.
Ben de şıllık gibi giyinirim.
I understated when I said that I give good back rubs.
İyi masaj yaparım dediğimde, doğru söylemedim.
It has a certain understated stupidity.
Aptalca bir tarafı var.
My parents'reaction was typically understated, My parents'reaction was typically understated,
Ailemin tepkisi tipik olarak abartısızdı.
Dashing and yet understated and...
Şık ama göze batmıyor ve...
You know, understated.
Yani gösterişsiz.
Wasn't the severity of the problem at the embassy understated?
Elçilikteki sorunun ciddiyeti bildirilmemiş miydi?
The pictures in the Gazette files understated it.
Gazette dosyalarındaki fotoğraflar olayı basit gösteriyordu.
Elegant and understated, just like my mother.
Seçkin ve abartısız. Tıpkı annem gibi.
Elegant, understated.
Seçkin ve abartısız.
That's like saying'an understated Nicolas Cage movie.'
Bu, "değeri anlaşılamamış bir Nicholas Cage filmi" demeye benziyor.
OH, UNDERSTATED, YEAH. THAT'S DEFI - NITELY THE WAY TO GO.
Değmez bir şey ama gideri var.
- Nicely understated.
- Anlaman güzel.
Two "New Yorker" magazines and two knit booties later, we all arrived at the understated Taj Mahal casino.
İki "New Yorker" dergisi ve iki ilmek kaçırdıktan sonra, hepimiz çakma Taj Mahal kumarhanesine vardık.
She had not embellished or understated.
Olayları ne abartmış, ne hafifletmişti.
I want you to play this really understated.
Senin oynamanı istiyorum, böylesi daha iyi.
When I dined on werewolf in Seville, the cuisinier used an understated mole sauce to bring out the meat's tanginess.
Seville'deki kurtadam ziyafetinde etin keskin tadını ortaya çıkarmak için özel bir sos kullanmışlardı.
Looks like he's going for the understated look.
Görünüşe bakılırsa pek dikkat çekmek istemiyor.
Please! . " At times poetic in understated grief
Lütfen. " Bazen hafif kederli şiirsel,
Very understated.
Oldukça gösterişsiz.
Understated elegance with just a touch of the trendy.
Modaya uygun gösterişsiz zarafet.
You were wearing a lovely and delicately understated outfit.
- Tamam, ne giyiyordum? Çok hoş, zarif, az iltifat ettiğim bir kıyafet giyiyordun.
Understated. Intriguing.
- Abartılı olmayan, ilgi çekici.
I wanted a place that was elegant but understated and intriguing.
Zarif ama abartılı olmayan ve ilgi çekici bir yer istiyordum.
When I said you should think of this invitation as a summons, I understated.
Bu davetiyelerin resmi bir çağırma olduğunu söylediğimde bunun altını çizerek söyledim.
"which, if anything, is understated."
" Bu ad onlar için az bile.
Tasteful, understated. Maybe a breakfast thing. Mimosas, a chef making custom omelets.
Zarif, abartısız, çiçeklerle süslenmiş, özel hazırlanmış omlet ikram edilen kahvaltılı bir tören hazırlayabiliriz...
It's elegant, yet understated.
Zariftir, ama hâlâ küçümsenir.
Understated.
Abartısız.
I'm talking something understated, like a lightning bolt. Nothing big.
Ufak bir şeyden söz ediyorum, örneğin bir şimşek topu.
Stylish yet understated - so you look good but you don't distract attention from me.
Şık, ama göze batmaz. Böylece iyi görüneceksin, ama dikkatleri benden uzaklaştırmayacaksın.
And let us not forget the understated coffee mug we're carrying.
Ayrıca elinizdeki kahve fincanını da unutmayalım.
It was elegant and understated, much like yourself.
Sade ve mütevazı bir yüzüktü, tıpkı senin gibi.
- and reports on your wit are understated.
- Zekanızı hafife almışlar.
Its understated power to unclear, but to produce relevant citations, who always brought a deeper truth.
Samantha'nın anlaşılması güç ve böyle olmakla birlikte, şaşırtıcı derecede kendini bilmez alıntılar uyduran önemsenmemiş yeteneği ortaya büyük bir gerçek çıkarmaktadır.
Understated, yet elegant.
Daha az ama daha zarif.
Um... I think "understated" was what they were going for.
Sanırım onlar "sade" bir şey yapmak istiyorlardı.
He clearly understated your beauty, however.
Senin güzelliğini tamamen farketmiş olmalı.
An understated ensemble that puts the "b" in subtle.
Olduğundan az gösterilen bir topluluk, zekalının ince söylenişi.
Classy yet understated.
Klas olmayan bir anlayış.
It's totally understated, and it's just...
Olduğundan küçük görünüyor. Ve sadece...
That open house was understated.
O ev çok basit gösterildi.
Oh, Your Highness, you are the very soul of understated elegance.
Ekselansları siz bir zarafet timsalisiniz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]