English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / What'll you have

What'll you have translate Turkish

1,951 parallel translation
You give me what you have and I'll get another section onto it
Bana elindeki bilgileri aktar, bu işle başka bir birimi görevlendireyim.
If you won't tell me what you know, I guess I'll just have to reach in and take it myself.
Eğer bildiğini bana anlatmayacaksan, sanırım kendim çıkarıp almak zorunda kalacağım.
What happens if you have to tell me something? I'll email you.
Bana bir şey söylemen gerekirse ne yapacaksın?
If you won't tell me what you know, i guess i'll just have to reach in and take it myself.
Majesteleri, size kötü haberler getirdim.
Now you'll finally know what it's like to have everything you worked for everything that's precious to you, taken away.
Nihayet, uğruna çabaladığın, senin için değerli olan her şeyin elinden alınması nasıl bir duyguymuş, anlayacaksın.
Ladies, what'll you have?
Hanımlar, ne alırdınız?
I'll tell you what, Chris, we have our place, no menus.
Ne diyorum, Chris, yerimizi açtığımız zaman, menü yok.
I'll give you nothing of what I have to give.
Sana vermem gereken hiçbir şeyi vermem.
If I see, my love, how devoted you are to your wife and children I have the urge to go far away and perhaps one day you'll be grateful for what I've done.
Eğer görürsen, aşkım, eşine ve çocuklarına ne kadar bağlısın seni uzaklara gitmeye zorlamalıyım ve belki de bir gün yaptığım şeyden müteşekkir olursun.
But when you see what I have here, you'll understand my confusion.
Ama elimdekini görünce neden inanamadığımı anlayacaksın.
- You'll have to - clients like to see what you're doing.
Toplamak zorundasın. Müşteri ne yaptığını görmek ister.
You tell me what you know, I'll find the City of Gold, prove Thomas Gates'innocence, you can have the treasure.
Sen bildiklerini söyle, ben Altın Şehri bulup Thomas Gates'in masum olduğunu kanıtlayayım, define de senin olsun.
You're going to have more grain than you'll know what to do with, and bread will be coming right out of your ears, ma'am.
Nereye koyacağınızı bilemeyeceğiniz kadar çok tahılınız olacak ve o başaklardan ekmek fışkıracak, hanımefendi.
You have what I'll never have.
Asla sahip olamayacağım bir şeye sahipsin.
You know, I'll tell you what's frightening, the fact that you guys are still looking for an arsonist when there is something out there the likes of which I have never seen before.
Durum şu ki, Senin çocuklar hala bir kundakçı arıyor.. O dışarıdaki gibi bir şeyi daha önce hiç görmedim.
What do you wanna do? " No part of your brain would have been, like," You know, maybe we'll go back
Ne yapmak istersin? "dese bir an bile zihninden" O geceye dönelim de
And I'll tell you something, I'm not gonna end my career on a case... where all I have is an enhanced hat when what I should've had...
Bak ne diyeceğim. Elimdeki tek şeyin, cinayet silahı olması gerekirken, büyütülmüş bir şapka olduğu bir dava yüzünden kariyerime son vermeyeceğim.
Have a seat over there and I'll see what I can do for you.
Orda oturacak yer var, otur ve senin için ne yapabileceğime bakacağım.
What you have to do is tell me... that you're sorry... tell me why I shouldn't fire you because you're incompetent... that you were having a bad day, and that you'll never do it again.
Senin yapman gereken, benden özür dilemek, seni kovmamam gerektiğini çünkü kötü bir gün geçirdiğini ve bir daha tekrarlamayacağını söylemek.
What'll you have, Professor?
Ne alırsınız, Profesör?
- What'll you have?
- Ne alırsınız?
Do you know what'll happen to them girls if they have to live with their mama, huh?
Kızların onunla yaşaması ne demek, bunu bir düşünsene? Ha?
Have you seen what the new smart bombs can do?
Yeni akıllı bombaları gördün mü?
But if I use your dough to save my hide, what'll you have left?
Bir hatamı görür ve seni de bulurlarsa hayatin karman çorman olur.
- What? You'll have to make two of them - one each.
İkimize de birer tane yapmalısın.
He'll listen to you. Oh, what team have you been on.
Hangi takımdansın, ayrıca buna ihtiyacımız var.
Tell me what you want, and you'll have it.
Ne istediğini söyle, herşeyi veririm.
And what fresh talent you'll have for your summer show.
Yaz gösterin için bundan iyi yeni yetenek bulamazsın.
But as an exception, given what you have told me... I'll post the letter.
Ama istisnai olarak, anlattıklarınızı da göz önüne alınca mektubu postalayacağım.
Do a little shopping, have a snack, make a phone call. And then we'll meet in the bathroom next to that statue over there... about a quarter after. Get cleaned up, brush your teeth, have a shave or what have you... and in our last five minutes we'll sit quietly in that little shrine over there... say a prayer and think about everything we've been through.
Birkaç bir şey alın, bir şeyler atıştırın, telefonu kullanın ve yaklaşık 15 dakika sonra şuradaki heykelin yanındaki tuvalette buluşup temizlenir, dişlerimizi fırçalar, tıraş falan olur, ve kalan dakikalarda şuradaki küçük türbede sessizce oturur, dua eder ve yaşadıklarımızı düşünürüz.
I'll tell you what you have to do.
Sana ne yapman gerektiğini söyleyeceğim.
So, have you thought about what you'll do afterwards?
Hiç sonrasında ne yapacağını düşündün mü?
I'll leave his ashes with you, do what he would have wanted.
Külleri siz alın ve o nasıl istediyse öyle yapın, tamam mı?
No problem, I'll have your bags, and may I ask you what is on your back?
Sorun değil çantalarınızı alayım. ve birde arkada ne olduğunu sorabilir miyim?
- You'll like what I have to say.
- Söyleyeceklerim hoşunuza gidecek.
Hey, you know what, I'll have a potato salad too.
Hey, baksana, bir de patates salatası alayım.
Look, you tell me what you want to have in common, and I'll get it in common.
Sen ortak noktamız olması gereken şeyi söyle ben de bunun icabına bakayım.
I'll will take that bear from her and I will burn it in the biggest bonfire you have ever seen if it will convince you to forget about what you saw for the time being.
Ondan ayıyı alıp dışarıda büyük bir ateş yakacağım. Hiç görmediğin kadar büyük öyle ki gördüklerini unutmaya seni ikna etsin. Sadece unut bunu.
What'll you have?
ne alacaksın?
- You'll get paid when I have what I want.
- İstediğimi alır almaz paran ödenecek.
Look, Josh. You'll hear a lot of things about what your father may or may not have done.
Bak Josh babanın yapmış olabileceği ya da olamayacağı pek çok şey duyacaksın.
I'll have what you're having.
- Evet. Senin aldığından alayım.
You know what I'll have to do.
Gerekirse yaparım, biliyorsunuz.
I'll help your brother, cos we both know he didn't understand what he was doing, but you're gonna have to give me Gredenko.
Şimdi, kardeşine yardım edeceğim çünkü ne yaptığını anlamadığını ikimiz de biliyoruz. Ama sen bana Gredenko'yu vereceksin.
Oh, what astoningly beautiful, brilliant and sexy boss you have, Bette.
Ne şaşırtıcı güzellikte, akıllı ve seksi bir patronun var Bette!
What guarantee do we have you'll give us our share of the crop?
Peki, bize mahsulden payımızı vereceğinizin garantisi ne olacak?
Tell you what : I'll call the liquor store and have them deliver, but by the time I get home, you better have one mixed for me, too.
Bak senin için içki dükkanını arayıp bir tane göndermelerini isteyeceğim ama o zamana kadar evde olurum iyisi mi sen bana da bir tane hazırla.
Okay, tell you what, why don't you go out and, you know, boogie-oogie-oogie, and when you come back, wake me up and we'll have sex.
Neden sen dışarı çıkıp, kafana göre eğlenmiyorsun, sonra geri gelince beni uyandırırsın ve sevişiriz.
You have no idea what you're talking about, of course, but in time you'll have a better understanding of things.
Neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrin yok tabi ama, Zamanla bazı şeyleri daha iyi anlayacaksın.
His life will be in a shambles, he'll finally notice that his dad is dead and he made a fool out of himself by marrying somebody he doesn't really love, and he'll have no place to go. Is that what you want?
Hayatı darmadağın olacak, sonunda babasının öldüğünü farkedecek ve gerçekten sevmediği biriyle evlenerek yaptıgı aptallığı anlayacak, ve gidecek hiçbir yeri olmayacak İstediğin bu mu?
So, don't be getting up on her Kool-Aid, biatch,'cause I have seen what she's done to fugly swamp donkeys like you, fo shizzle.
- Carson? O yüzden onun çete üyeliğini sorgulama çünkü onun, senin gibi çirkin şıllıklara ne yaptığını gördüm.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]