Yay me translate Turkish
1,584 parallel translation
How dare you to call me a textile engineer on the air, on MY show?
Kendi programımda yayındayken, sen hangi cüretle bana tekstil mühendisi dersin?
She said she doubted both me and the Dictator...
Fakat ne bana ne de Çavuşesku'ya güvenemeyeceğini söyledi. Yayın aniden kesildi.
I'm gonna go get me a pilot!
Gidip deneme yayınımı alacağım!
You can take me off the radio, but this is just pornography.
İsterseniz beni yayından alın. Bu resmen pornografi. İnsanlar bizi dinliyor.
You got me a bow?
Bana bir yay mı aldın?
The people scattered over the country, desperate, leaderless, starved, the thousands who had fled by sea including the one most dear to me ;
Ülke boyunca yayılmış umutsuz, lidersiz, aç insanlar gemilerle gitmiş binlerce kişi ve benim en değerli varlığım artık geri dönebilirdi.
Uh, if you've been listening to my podcasts, then you know a lot about me, but did you know I had a brother?
Eğer benim yayınlarımı dinliyorsanız benim hakkımda çok şey biliyorsunuz demektir. Ama bir erkek kardeşim olduğundan haberiniz var mıydı?
I'm gonna travel around the country for a little while. Hold these workshops at the 4400 Centers. Talk about my life, everything that's happened to me.
Bir süreliğine ülkede tura çıkacağım, 4400 merkezinde verilen bu seminerleri vereceğim, hayatım hakkında konuşacağım, bana olan her şey... yayılacak.
See, bowmaker of Locksley, cross me and your family suffer. - No, no!
Gördün mü Locksley'li yay ustası, bana karşı geldin ve şimdi ailen çekiyor.
It was about me and this pony... yay!
Ben vardım, bir de midilli. Yaşasın!
Take a business took me 20 years to build and just pick it up and move it some place else.
Kurması 20 yılımı alan bir işi kaldırıp başka bir yere taşıyayım.
My publisher actually wrote me a check, it was a wealthy check as a royalty check for our first "Chicken Soup For The Soul" book and he actually put a smiley face in the signature'cause it was the first million dollar check he'd ever written.
Yayıncım, ilk'Tavuk suyuna çorba'kitabıma üzerinde gülen bir yüz olan, bir milyon dolarlık bir çek yazdı! Çünkü bu da onun yazdığı ilk milyon dolarlık çekti.
- Let me carry you.
- Bırak da seni taşıyayım.
Let me get you a drink.
Bir içki ısmarlıyayım.
Excuse me- - they're getting a feed at Bailey's.
Afedersiniz- - Baileys'de bir yayın aldılar.
Let me share a little truth with you about broadcast news.
Seninle haber yayınları konusunda bir sırrı paylaşayım.
If you've been listening to my podcast, then you know a lot about me.
Eğer yayınlarımı dinliyorsanız, benim hakkımda çok şey biliyorsunuz demektir.
Let me put you on.
Seni yayına çıkarmama izin ver.
I look after my bow because it protects and looks after me.
Yayıma bakıyorum çünkü o beni koruyor ve gözetiyor.
I'll give you $ 1 million and five free commercials for your animated feature bee movie, and you let me run this for one week.
Sana 1 milyon ve "Bee Movie" filmin için bedava 5 reklam veririm sen de bir hafta yayınlanmasına izin verirsin.
you let me run seinfeldvision for three nigh i'll give you $ 1.5 million or the charity of your choice, unlimited free promotions on the today show, and you give me the name of that country you went to.
Seinfeldvision'ın 3 gece yayınlanmasına izin ver sana veya hayır kurumuna 1,5 milyon bağış, ve Today Show'da limitsiz tanıtım vereyim. Ve gittiğin yerin adını söyle.
I know it, you know it, and when this story airs, everyone's going to know it,'cause you're going to be right there with me building that playhouse.
Ben biliyorum, sen biliyorsun ve bu hikaye yayınlandığında, herkes biliyor olacak, çünkü benimle beraber oyunevini inşa ediyor olacaksın.
Print my article without giving them first look, Then they would fire me.
Makalemi önce onlara göstermeden rakip bir dergide yayınlatırsam beni kovarlar.
Hilda, They Don't Need Me.
O dergiyi ezelden beri yayınlıyorlar.
The assignment editors wanted me to follow up on a story.
Yayın yöneticileri haberi yakından izlememi istedi.
The mask is to protect me from disease spread by airborne particles released when I open him up.
Onu açınca havaya yayılacak parçacıklardan hasta olmamam için.
But if I publish it with my name it wouldn't be ethical, but it would be the easiest for me, and take a load of my mind.
Ama kendi adımla yayınlarsam bu sefer de etik olmaz ancak benim için en kolayı olur ve üzerimden büyük bir yük kalkar.
With me in his pocket and my influence on council he's gonna be able to get contracts easier and expand.
Ben ve konsey üzerindeki etkim sayesinde kolayca ihale alıp yayılacak.
They're doing an article on me for the Neptune Register.
Neptune Register'da yayınlanacak bir röportaj yapacaklar.
Guys... katy, let me carry... janet.
Kızlar. Katy, şunu taşıyayım. Jan dinle.
Julia, what the fuck did you say about me on the radio?
Julia, yayında benim için ne sikimi söyledin?
Excuse me. Do you know where the Media Studies building is?
Basın yayın bölümü binası ne tarafta?
- Let me set you up with a car.
İzin ver sana bir araba ayarlıyayım.
Like when you used to use me to get published.
Tıpkı yazdıkların yayınlansın diye beni kullandığın zamanlar gibi.
In fact, she insists that I pump it, launch her agenting career, or she's gonna hit me with the mother of all sexual-harassment suits.
Aslında, bunu yayınlamam ve ona ajans açmam için ısrar ediyor yoksa bana anasının gözü bir cinsel taciz davası açacakmış.
My dad won't let me publish "Fucking Punching."
Babam "Becermek ve yumruklaşmak" ı yayımlamama izin vermeyecek.
I have with me today a licensing phenomenon destined to take the publishing biz by storm.
Yanımda inanılmaz yetenekler var. Yayıncılık dünyasında fırtına estirecekler.
Well, you know, since Millie's been on me to publish lately, I thought I'd dust off some of my insights into groebner basis calculations.
Millie yayınlamamı desteklediğinden beri bazı içgörülerimi Gröbner Bazı hesaplamalarına dökmeyi düşünüyordum.
You mean when you posted a profile of me without my knowledge?
Yani, bilgim dışında profilimi yayınladığın mı? Doğru.
Any girl who could snag me an unreleased movie... there would be five grand waiting for her.
Yayınlanmamış bir filmi koparabilen bir kızı beş bin dolar beklerdi.
Then word's gonna spread that you're being protected by me, and that's gonna allow you to conduct your business in peace.
Benim tarafımdan korunduğun, ortalığa yayılacak. Ve böylece huzur içinde kendi işini yöneteceksin.
- Jesus, this Tessler is spreading this rumor about me to get back at me.
- Tanrım. Tessler öcünü almak için benim hakkımda bu söylentiyi yayıyor.
Um, anyway, what I really want to talk about tonight is that there's a guest here spreading a vicious, nasty, scurrilous rumor about me and a gerbil.
Her neyse, bu akşam konuşmak istediğim şey şu : Burada bir konuk bir gerbil ve benim hakkımda berbat, iğrenç, aşağılık bir söylenti yayıyor.
But the callers, I mean, they were beating me from left to right.
Ama yayına bağlananlar beni sağlı sollu köşeye sıkıştırmışlardı.
Uh, yeah, it's a book party that my publisher's throwing for me.
Öyle, yayınevimin benim için verdiği bir kitap partisi.
Yay, me.
Ne mutlu bana.
Are you going to give me room or do I have to swing with you riding piggyback?
Çekilecek misin yoksa seni sırtımda mı taşıyayım?
Please talk to me'as though I were Head of Technical Services.'
Lütfen benimle teknik servisin şefiymişim gibi konuşun. Yayının yenilenmesini istiyorlar.
If you give me a story like this, I've got no choice but to run with it Then you would be hanging yourself.
Bana böyle bir hikaye verirsen, yayınlamaktan başka seçeneğim olmaz ve kendi ipini çekmiş olursun.
you know when it comes to promoting the book, I'll do anything the publisher asks me to, but taking publicity pictures in the middle of the fbi's bullpen seems kind of tacky.
Kitabın tanıtımı için yayınevinin istediği her şeyi yaparım. Ama FBI'ın istişare odasında tanıtım resimleri çekmek biraz adilik gibi.
cos I'm going on show I move fast - goin on show like your team be out for the ratings by my team be out for the do ( ugh ) in the air tha show - eh what we're goin on show so your put man pay me - I'm doin no less I got the vibes, that run down the show
Göstereceğimiz şey - o gösteri yayında oturttuğun adam bana para ödesin az şey yapmıyorum gösterinin titreşimi benim