You hearing me translate Turkish
869 parallel translation
- Are you hearing me?
Beni duyuyor musun?
Are you hearing me Q-1?
Beni duyuyor musunuz Q-1?
Are you hearing me?
Beni duyuyor musunuz?
I bet my friends I could sneak up on you without you hearing me.
- Ha? - Fark ettirmeden sana yaklaşacağıma bahse girmiştim.
Manu are you hearing me.
Manu. Duyuyor musun?
Are you hearing me clearly?
Beni açık bir şekilde duyuyor musun?
How do you see me after hearing my story?
Hikayemi duyduğunuza göre beni nasıl görüyorsunuz kızlar?
That's right. You told me everything that I really liked hearing.
Evet, bana güzel planlarından bahsettin.
While the judge is hearing arguments over the admission of evidence I'll take this opportunity to remind you this broadcast is brought to you courtesy of No Make-A Me Fat, that magic dessert...
Yargıç sunulacak kanıtla ilgili görüş alırken sizlere bu yayını yapmamızı sağlayan firmanın harika tatlı Şişmanlatmaz olduğunu...
If I'm hearing you correctly, you're basically calling me a morally bankrupt, evil being.
Doğru anladıysam bana ahlakı tamamen bozulmuş, şeytani bir yaratık olduğumu diyorsun.
- You'll be hearing from me.
- Yakında beni duyacaksınız.
Just looking at you and hearing your voice... makes me want to cry.
Sana bakmak, sesini duymak beni ağlamaya zorluyor.
You'll hate me for hearing them.
Benden nefret edeceksin.
I'm sorry, but you can't blame me after hearing about Burkett.
Kusura bakma ama Burkett'i duyduktan sonra, beni suçlayamazsın.
Well, if you want to tell me, I have no objection to hearing it.
Şey, eğer söylemek istiyorsan... hiçbir itirazım olmaz.
I'd even enjoy hearing you say you were interested in me.
Benimle ilgilendiğinizi duymak hoşuma bile giderdi.
This whole thing must seem very peculiar to you, Leona... hearing from me after all of these years.
Bütün bu olaylar sana çok şüpheli geliyor olmalı Leona. Benden bu kadar zaman sonra haber alıyorsun.
You've heard me preaching it for years but you didn't have the wits to know what you were hearing.
Yıllardır attığım nutukları dinliyordun ama işittiğini anlayacak kuvvetin yoktu.
Then you'll be hearing from me sooner than I thought.
Öyleyse düşündüğümden daha kısa zamanda yardımını isteyebiliriz.
You condemn me without even a hearing.
Savunmamı dinlemeden mahkum ediyorsunuz.
Are you interested in hearing about me?
Hakkımda bir şeyler duymak ilgini çekiyor mu?
You must speak up because my hearing sometimes fails me.
Biraz yüksek sesle konuşmalısınız çünkü kulaklarım zaman zaman beni hayal kırıklığına uğratıyor.
Oh, I'm sick of hearing about how you took care of me and raise me up.
Öf, beni nasıl bakıp, nasıl büyüttüğünü dinlemekten gına geldi.
- The one you wouldn't let me see because you can't stand hearing people say nice things to each other.
- Güzel şeyler söyleyen insanlara dayanamadığın için sonunu görmeme izin vermediğin filmdeydim.
I miss hearing you call me son.
Beni evlat diye çağırmanızı özlüyorum.
You telling me I'm hearing things?
Benim sesler işittiğimi mi söylüyorsun?
You and Gil will be hearing from me.
Sen ve Gil benden haber alacaksınız.
Do you love me enough to accept hearing me without seeing me?
Beni görmeden, sadece sesimi duymayı kabul edecek kadar seviyor musun?
Dr. Braun has been telling me I'm going to have the pleasure of hearing you speak.
Başkanınız Dr. Braun, konuşmanızı dinleme zevkine... - Ereceğimi söylüyordu.
- You'll be hearing from me.
- Sana haber göndereceğim.
And remember what I told you - if any of you is unfortunte enough to put one foot on land, you'll be hearing from me.
Dediğim gibi. İçinizden kim karaya ayak basarsa, bana haber verecek.
Seibei! You'll be hearing from me!
Seibei, seninle daha sonra hesaplaşacağız!
You'll be hearing from me shortly. Come along, Joe.
Benim ilk, gerçek evim olur.
You'll be hearing from me.
Tekrar görüşeceğiz.
You'll be hearing from me.
Size haber vereceğim.
You will be hearing from me.
Seninle görüşeceğiz.
You looked worried hearing me say "slave".
"Köle" dediğim için endişeli görünüyorsunuz.
You'll be hearing from me.
Bunu size ben söylüyorum.
Sir, if, as you have said, you do love the liberty of the subject you will grant me, your king, a hearing before Parliament which is the lords and commons assembled.
Eğer dediğiniz gibi, bireyin özgürlüğünü seviyorsanız bana, yani kralınıza, lortların ve avamların meclisi Parlamento'da bir duruşma hakkı verirsiniz.
I don't know if you'd be particularly interested in hearing anything about me.
Kendimden bahsetmem ilgini çeker mi bilmem.
In order to be sure... that you are hearing me... I was obliged to make this speech five times today.
Beni duyduğunuzdan... emin olmak için... bugün beş kez bu konuşmayı yapmak zorundayım.
I may assume that you are now hearing me.
Artık beni duyduğunuzu farz edebilirim.
Then I remembered that you told me your hearing aid went out the night before, and you only got it fixed the next morning.
Sonra bana bir önceki gece işitme cihazının bozulduğunu söylediğini anımsadım, onu ancak ertesi sabah onartmıştın.
I want you to understand, you'll be hearing from me again.
Anlamanı istiyorum. - Seni gene arayacağım. - Evet, evet.
You ain't hearing me.
Beni duymadın.
Oué? Madam, don't think me rude, but may I ask, do you by any chance have a hearing aid?
Hanımefendi, kabalık olarak düşünmeyin ama... işitme cihazı kullanıyor olabilir misiniz acaba?
You'll be hearing from me if you don't.
Yoksa başınızda beni bulursunuz.
I'll leave, but you'll be hearing from me.
Şimdi gidiyorum ama sonra yine görüşeceğiz.
- You'll be hearing from me.
- Görüşeceğiz.
- You'll be hearing from me, too!
- Görüşürüz!
I'm going to be defending myself and I wondered if you could see your way clear to perhaps advance me a small loan until the hearing.
Kendimi savunacağım. Acaba duruşmaya kadar bana yardım için borç verir miydiniz diye merak ediyordum.